BIST 9.836
DOLAR 35,27
EURO 36,70
ALTIN 2.966,78
HABER /  GÜNCEL

Uluengin, esir gazetecilere değindi

Hadi Uluengin, Irak'ta rehin tutulan gazetecilere değindi. Uluengin, Türkiye'deki medyaya da ince eleştirilerde bulundu. Uluengin, gazeteci kurtuluşunu anlattı.

Abone ol Hadi Uluengin, "Gazeteci kurtuluşu" isimli yazısında Irak'ta ve dünya genelinde ezilen gazetecilerin sorunlarını ele aldı.

Yazı : Hadi Uluengin
Kaynak :
www.hurriyetim.com.tr

AKORDEON ve gitar, bütün bir Fransa pazar öğlenden beri düğün bayram yapıyor.

Çünkü, yüz elli yedi gün önce Bağdat’ta kaçırılmış olan ‘Liberation’ gazetesi muhabiri Florence Aubenas ve Iraklı rehberi Hüseyin Hanun serbest bırakıldılar.

Büyük olasılıkla, bunun gerçekleşmesi için, ‘işgale direniş’ adı altında haram ekmeği ‘rehin ticareti’nden kazanan alçaklara yüklü bir fidye ödendi. Orasını bilemiyoruz.

Ben önce, ilkin ayrıntıymış gibi gözüken fakat aslında hem Fransız ulusu ve devleti; hem de söz konusu gazete için gerçekten ‘onur’ oluşturan bir noktadan başlayacağım.

* * *

ERTUĞRUL Özkök, hunharca katledilen ‘Hürriyet’ eski Yayın Yönetmeni Çetin Emeç’in mezarı önündeki anmalardan sonra, on beş yıldan beri kendisinin ve Doğan Hızlan’ın Emeç’le birlikte öldürülen taşıma görevlisi Sinan Ercan’ın da kabri başına gittiğini yazmıştı.

Şükür, Irak’taki kaçırma olayı bu korkunç raddeye varmadı.

Fakat, metro istasyonlarını donatan çifte portreli afişlerden, ‘Florence’ye ve Hüseyin’e hürriyet’ diye yürüyen Müslüman göçmenlere, Fransız halkı, devleti ve ‘Liberation’ gazetesi Aubenas’la birlikte rehberi Hanun’un da serbest bırakılması için seferber odu.

‘Tek taraflı pazarlığı’ reddederek, yukarıda sözünü ettiğim ‘onurluluğu’ sergiledi.

Dolayısıyla, eğer Paris böyle sıkı durmasaydı, alt tarafı yabancı muhabirlere şoförlük yapan bir fukara, kellesi papel getirmeyeceği için, alçakların Arabi rehberin beynine kurşun sıktıktan sonra boynuna ‘işbirlikçilere ibret’ yaftası asması, işten bile olmayacaktı.

‘Hümanist değer’ denilen şey budur ve Batı’yı Batı kılan özellikler arasında yer alır.

* * *

SONRA, tamam kabul, bizim meslek tabii ki doğası itibariyle tehlikelidir.

Bile bile ládes tutuşan gazeteci iradi tercih yaptığı için, nasıl ki polis haydutla silahlı çatışmaya girmem veya nasıl ki subay savaşta cepheye gitmem diyemezse, o oda, görevini kelle koltukta ortamlarda ifa edeceğini kabullenmek zorundadır. Asi takdirde, bassın istifayı.

Hele hele, ‘haber iletmek’ misyonuna tekabül eden yukarıdaki görev eğer ‘sıcak saha’da gerçekleşiyorsa, amiyane tabirle ‘b.. yoluna gitmek’ yüzdesi son derece yükselir.

Nitekim, Büyük Albert Londres’den bir o kadar büyük Robert Capa’ya, modern gazetecilik tarihinde ‘Niyazi olmuş’ meslek erbábının haddi hesabı yoktur.

Amenna da, tüm bunlar ‘aktör’ değil ‘seyirci’ olan gazeteciyi ‘kazaen’ zayi kılar.

Hasımlar gazeteciyi ‘kasten’ tasfiye etmezler. ‘Araç’ olarak da kullanmazlar.

Onun bilinçli şekilde öldürülmesi veya ‘rehin’ alınmasıyla ‘seyirci’ kendi iradesine rağmen ‘aktör’ konumuna geçmiş olur ki, artık ‘oyunun kuralı’ tümüyle bozulmuş sayılır

* * *

OYSA, Çetniklerinin esir takası için Bosna’da rehin aldığı ve hürriyete kavuşmalarını orada karşıladığım sevgili meslektaşlarım Münire Acun ve Ali Koçak’tan; Peru’da, Seylan’da, Çeçenistan’da, Afganistan’da ve de tabii ki, Florence Aubenas’tan önce Irak’ta kasten katledilen ve kaçırılan sayısız gazeteciyle, iş tam çığrından çıktı. Bezirgán ticaretine döndü.

Gerek Fransa’nın ülke, gerekse ‘Liberation’un medya olarak Bush’a karşı çıkmış olmaları ne yazar? Veya önceki kurbanlardan ‘İl Manifesto’ muhabiri Giuliana Sgrema’nın Bağdat mahreçli yazılarında o karşıtlığı militanlık derecesinde yansıtmasını kim takar?

‘Dava’ uğruna kalleşliği son raddeye vardıranlar, tek görevi habercilik olan biçáre gazetecileri maddi metaya dönüştürdüler. Belden aşağı vurmak alçaklığıyla var olabiliyolar.

Ve Aubenas ve Hanun’un o alçakların elinden kurtulmasına kendileri ve mesleğim için ne denli seviniyorsam; Paris’i hümanist boyuttan caymadığı için ne denli kutluyorsam; o rezil ‘dava’ adına sus pus olan ve ‘meslektaşım’ demeye utandığım, ‘dinci’, ‘solcu’, ‘sağcı’ etiketli ‘kalem efendi’lerimizi de o denli yerin dibine sokuyorum.