Türkiye Gazetesi spor yazarı Öcal Uluç, Ege Tv'nin karşıyaka taraftarlarınca basılmasına gerekli tepkiyi göstermeyen TSYD'yi adeta topa tuttu
Abone olÖcal Uluç "İşte acı gerçek!.." başlıklı yazısında TSYD Başkanı Onur Belge'i ağır bir dille eleştirdi!
Yazı : Öcal ULUÇ
www.turkiyegazetesi.com
Daha çarşamba günü “Tüyler ürpertici” başlıklı yazım şöyle başlıyordu:
“Yooo, bu başlık yetmez!..
Dehşet verici!..
İğrenç!..
‘Spor yazarını, yorumcuyu dövmek için’ canlı yayında TV stüdyosu, ‘kapıları kırılarak basılıyor’; olacak şey mi; ama ‘burası’ Türkiye ve ‘işte’ oluyor!..”
Ve bakın yazım nasıl bitiyordu:
“Bakalım, ‘bu dehşet verici, iğrenç saldırıya’ karşı ‘devletim’ ne yapacak; valisiyle, emniyet müdürü ile savcısıyla!..
Bu çirkin saldırının ‘sadece TV stüdyosunda görünen çirkin yüzü ile’ ilgilenir görünüp, sonra ‘işin’ peşini ve ‘gerisini’ bırakacaklar mı?
Bizler yani gazeteciler, ne tepki vereceğiz, neler yapacağız?..
Türkiye Spor Yazarları Derneği ne yapacak?..
Aslında ‘ne kadar’ safım!..
‘Bugüne kadar’ bir şeyler yapılsa, ‘ciddi olarak’ yapılmış olsa, İzmir gibi ülkenin ‘en uygar ve büyük kentlerinden birinde’, TV stüdyoları basılıp, ‘dövecek adam aranır mıydı?..’
Bu ‘dehşet verici, iğrenç saldırı’ da, işte ‘böyle’ geçecek, geçiştirilecek ve... Yenisine bakalım beyler; yenisine bakalım!..”
Keşke yanılsa idim; “olayın seyri” aynen beklediğim ve tahmin ettiğim gibi oldu!..
İzmir hariç “gazeteciler dernekleri” olayla ilgilenmedi bile, Basın Konseyi tam bir suskunluk içindeydi!..
Türkiye Spor Yazarları Derneği dahi, “Genel Merkez” olarak “olaya tepki koymaya gerek görmedi”; işi, İzmir Şubesi’nin “bildirisi” ile geçiştirdi!..
Adı “Onur” olan Dernek Başkanımız, EGE TV mikrofonlarına “Olayı ve tepkiyi medyada fazla büyütmemek gerek, yoksa onların istedikleri olur, propagandaları yapılır” anlamına gelen sözler söyledi!..
Ve “tüyler ürpertici” olaydan “daha tüyler ürpertici olan” hazin bir görüntünün perdesini açtı!..
Eee, meslek kuruluşlarımız “böyle” yaparsa ve “meslek ihtisas derneğimizin başı” böyle konuşursa, ikinci perdenin nasıl kapanacağı belli olmaz mı?
Nitekim, iki gün sonra da adalet, TV stüdyosu baskıncılarını, “tutuksuz yargılanmak üzere” serbest bıraktı!..
Böylece, “Anayasa ile teminat altına alınmış olan” basın özgürlüğünü “el birliği ile” hapsetmiş olduk!..
Şimdi, “serbest kalan” o baskıncılar, “aleyhlerine yazıp çizen” gazetecileri, spor yazarlarını, yorumcuları yollarda çevirip, “en azından” ağız burun kalmamak kayıt ve şartıyla benzetseler, kim ne yapabilecek?
Yarınlarda pek muhtemeldir ki, “başkaları” da, bu acı tablodan “cesaret alarak”, hiç çekinmeden “aynı kaba güce başvurup” basını susturmayı denemeyecekler mi?..
“Böyle bir tehlikenin ve tehdidin altında” kaç gazeteci “görevini tam olarak yerine getirebilecek?..”
“Anayasa’ya karşı suç işleyen” saldırganlar serbest, ama “kalemler” tehdit altında ve prangalı!..
Demokratik ve AB üyeliğine aday bir ülkedeki tabloya bakın siz!..
Sorumlular ve maşalar!..
Devletin bakanları, valileri, emniyet müdürleri, savcıları, hakimleri “işi ciddiye almaz!..” Siyasetçiler, “özel kanunlar” çıkarır, ama “o kanunları ihlâl edenlerin cezasız kalması için” ellerinden geleni yapanlar gene onlardır; sadece nutuk atar, uygulamada hiç ama hiç görünmezler!..
Kulüp başkan ve yöneticileri “benden ve benim takımımdan sonra tufan” zihniyetiyle, ortalığı birbirine katmak ve herkesi birbirine düşman etmek için yarışırlar!..
Spor teşkilâtının yetkilileri, federasyonların başkan ve yöneticileri, “eyyam ve mavi boncuk yarışında geri kalmamak için” adeta fırsat beklerler!..
“Cezaların caydırıcı olması” ilkesi, bütün dünyaca bilindiği ve kabul gördüğü hâlde, bizde cezaların “talimatları ihlâl, suçu özendirme ve spor ahlâkını tahrip konusunda” tam bir teşvik unsuru olması için her şeyi yapan Disiplin ve Tahkim Kurulları vardır!..
Teknik adamlar ve futbolcular da “bu tahrik ve teşvikin bütün fırsatlarını kullanarak”, kahraman hâline gelirler!..
Ne yazık ki, “dördüncü güç” olarak,”bu çarpık ve tiksindirici çarkın durdurulması ve değiştirilmesi için” gereken mücadeleyi verme görevi ve sorumluluğuyla yükümlü olan medyanın “çok büyük bir bölümü”, Makyavelist bir tutum içinde “bu kirli çarkın dişlilerinden biri olmuş”, sistemin değişmemesi için direnen “menfaatçiler” ordusunun destekçisi hâline gelmiştir!..
Böyle bir ortamda “sadece” gazetecileri döven, hatta vuran, medya kuruluşlarını basan sergerdeleri suçlamak mümkün müdür?..
“Onları besleyenler” ve suça itenler ortadadır!..
Kim, kimi aldatıyor?..
Ve “kimler” aldanıyor?..
Çok uzun boylu araştırmaya gerek yok!..
“Devletin yetkilileri”, medyamızın “resmi ve özel sorumluları”, meslek kuruluşlarımızın yetkilileri, “Meclis Araştırma Komisyonu’na benzer” bir komisyon kursunlar; “çok değil” aralarında İstanbul - Ankara -İzmir’in de bulunduğu 10 ilin ve “gene” çok değil, sadece “bir hafta süreli olarak” TV’lerin spor yayınlarının kasetlerini ve gazetelerin spor sayfalarını incelesinler!..
“Sporumuzdaki şiddetin nereden tahrik ve teşvik edildiğini” hiçbir şüpheye mahal kalmadan tespit edeceklerdir!..
Medyadaki kalemşorlarıyla, kulüp yöneticileriyle, resmi görevlileriyle, teknik adamlarıyla, sporcularıyla, taraftarlarıyla “suça teşvik makineleri” cascavlak ortaya çıkarılacaklardır!..
“Neredeler”benim “spor ahlâkı” deyince, “fair-play” deyince, “sporda terör” deyince, atıp da mangalda kül bırakmayan kahramanlarım; neredeler?..
“Ciddi ve sonuç alıcı” bir iş yapmak istemiyor muyuz?..
Hodri meydan!..
Ata Aksu mu,
Hasan Doğan mı?
Doğrusu, Levent Bıçakcı’ya acıyorum!.. Hukukçu, üstelik “uluslararası bir spor - futbol hukukçusu!..”
Ama, “hukuk alanında inanılmaz hatalar yapıyor”; anlayın hangi hâleti ruhiye içinde olduğunu!..
“Fenerbahçeli Deniz’in, lisans vizesi Tahkim Kurulu’nca iptal edildiği hâlde Avrupa Kupaları maçlarında oynayabileceğini” iddia eden ve bu gafı, “Asbaşkanı” Şekip Mosturoğlu’nun dünya aleme “Bu Başkanımızın görüşü idi, kulübe onu bildirmiştik” şeklinde ilân edilen bir “hukukçu” başkanın, bu defa da “İstifa değil güven oyu isteyeceğiz, önce güvenoyu, verilmezse seçim” açıklamasına gerekçe gösterdiği “Bizim seçim isteme hakkımız yok” şeklindeki “garip”, açıkçası “hukuka dayanmayan”, Futbol Kanunu’na “hiç dayanmayan” bir görüşe tutunmaya çalışması, ne hâlde olduğunu göstermiyor mu?..
“Bu durum”, Levent Bıçakcı’nın “artık” başkanlık koltuğunda daha fazla oturmaması gerektiğinin en büyük göstergesi değil mi?..
Bıçakcı gitti gider; yerine kim gelecek?..
Mehmet Ali Yılmaz durmadan “Ben varım, ben hazırım” diyor ama, sanırım “uzaktan kumandalı başkan”, bu defa “aday olarak”pek rağbet görmeyecek; bilmem ki “20 - 25 oy alır mı?..”
Görünen o ki, seçim “Hasan Doğan ile Ata Aksu arasında geçecek!..”
Kim kazanır?..
“Siyaset karışmazsa” Ata Aksu’nun daha şanslı olacağını düşünüyorum!..
“Siyaset karışırsa”; işte orası karışık!..
Ya, Kulüpler Birliği “Hasan Doğan” derse?..
“Derse” de, inanmayın; “demek” başka “oy vermek” başka; “oy verme gizli, oy sayımı açık” olmayacak mı?..
Para yok, hayal de yok!..
Galatasaray’da para yok; futbolcular kan ağlıyor ve “Ribery örnekleri” ocak ayında çoğalabilir!..
Daha birkaç yıl önce “paraları ödenmediği için” sahaya çıkmamaya kalkışan basketbolcuların isyanını, “tesadüfen salonda olan” zamanın futbol Teknik Direktörü Fatih Terim “cebinden para dağıtarak” önlemişti!.. Şimdi de öğreniyoruz ki; Hakan Şükür’ün başkanlığındaki “Ağabeyler grubu” aynı görevi yüklenmiş!.. (“Gerçek” bir Galatasaraylı olup olmadığı bile “henüz bilinmeyen” bir futbolcu için, Hakan Şükür gibi “Galatasaray’ın anıt adamlarından birini” harcamak için yarışanların kulakları çınlasın!..)
Koca Galatasaray’ı “bu duruma düşüren” Özhan Canaydın - Ergun Gürsoy - Turgay Kıran üçlüsüne “taraftarın güveni kalmamıştır”; görünen o ki; Galatasaray camiasının da güveni yok!..
“Riva ve Florya projeleri için” yetki isteyen ve bekleyen Canaydın Yönetimi’ne “yeşil ışık yakılmayacak” gibi!..
“Dümeni çalışmayan ve rüzgara kapılmış” bir yelkenli görüntüsü veren bir yönetim için “acı son” yaklaşıyor!..
Bu yönetime “Bunca yıl beceremedin, sana hayal bile kurdurmam” diyenler, “Galatasaray’ı kurtaracak” bir yönetimi iş başına getirmek zorunda!..
Yoksa, gitti gider!..
Bir teklif!..
Yeni seçilecek olan Futbol Federasyonu’nun “ilk yapması gereken” işlerden biri; ülkemizdeki “futbol talimatında ufak bir değişiklik” olmalı!..
Bu değişiklik yapılmalı ki; hakemlerimiz rahat etsinler ve sürekli olarak “bir takımı kolluyorlar” ithamından kurtulsunlar!..
Değişiklik teklifim şu: “Fenerbahçe maçlarında, sadece Fenerbahçe takımı için ‘voley - fut - bol kaideleri’ uygulansın!..”