BIST 9.584
DOLAR 35,26
EURO 36,79
ALTIN 2.962,91
HABER /  GÜNCEL

Uluç'tan genç gazetecilere öğütler

Sabah yazarı Hıncal Uluç, artık gazeteler arasında bir fark kalmadığını ve tamamen bir birlerine benzediklerini belirterek genç gazetecilere öğütlerde bulundu!

Abone ol

Hıncal Uluç başlıklı yazısında genç gazetecilere tavsiyelerde bulunurken gazetesinin genel yayın yönetmenine de ne kadar güvendiğini ortaya koydu.

Yazı: Hıncal ULUÇ
www.sabah.com.tr

Gazetelerimiz giderek birbirine benziyor.. Hemen hepsinde ayni haberler.. Ayni şekilde yazılmış, çizilmiş.. Fark değerlendirmede.. Biri birinci sayfadan manşet vermiş, öteki üçten küçük.. Gazetenin meşrebine göre.. Ötesi tıpkısının aynisi..
Neden bu hale geldik?..
Çünkü haberciliği bıraktık.. Gazete istihbarat ekiplerinin o gazeteye has, o gazeteye özel, zamanında adı "Atlatma" olan haber üretme heves ve heyecanı bitti. Gazeteler ajanslara teslim oldu. Haber artık o kaynaktan, ama herkese geliyor..
Ajanstan gelen de aynen gazeteye girince, fark kalmıyor.
Özel haber denen şey genelde bir kurumun, ya da kişilerin sızdırdığı şeylerle sınırlandı. Gazeteyi kullandırmanın adı özel habere çıktı.
Gazetelerin istihbarat ekipleri, özel haberleri değil, tüm gazetelerin bildiği olayları, basın toplantılarını falan izliyorlar.. Toplu halde gidiyor, toplu halde dinliyor, toplu halde resim çekip toplu halde dönüyorlar. O zaman da haberler arasında pek bir fark olmuyor..

Haberler tüm gazetelerde böyle yeknesaklaşınca da, farkı yaratmak görevi köşe yazarlarına düşüyor. İnsanlar gazete tercihlerini yazarlara göre yapıyorlar.. Madem haberler ayni.. Oysa gazete, yazar değil haberdir. İnsanlar haber için gazete alırlar. Almışken, işin tuzu biberi, baharatı yazarları da okurlar.. Doğrusu bu..
Peki doğruya nasıl geleceğiz?.. Gazetelerin haber bölümlerinde muhabir, şef, ya da editör olarak çalışan arkadaşlar sayesinde.. Bu arkadaşlar güne "Farkı nasıl yaratacağız" düşüncesi ile başlamalı, attıkları her adımda bu düşünceyi sürdürmeliler..

Bakın örnek.. Biliyorsunuz o sabah M. Ali Ağca tahliye edilecek.. Biliyorsunuz, kalabalık bir resmi özel koruma çemberinde arabasına yürüyecek..
Biliyorsunuz, büyük olasılıkla konuşmayacak.. Bütün gazeteler, muhabirleri, foto muhabirleri ile orda.. Ayni şeyi görecek, ayni şeyi duyacak, ayni şeyi resimleyecekler..
Siz farkı nasıl yaratacaksınız bu ortamda?.. O gün orada Ağca'yı karşılayanlar arasında bayrak sallayanlar vardı.. Tekbir getirenler, arabasına karanfiller atanlar vardı..

Kimdi bunlar?.. Birisinin yakından çekilmiş bir resmini gördünüz mü?. Bir gazeteci merak edip yanlarına gitti mi?.. Onlarla konuştu mu?.. Ağca'yı bir ulusal kahraman, bir dini lider gibi karşılamalarının sebebini sordu mu?. Bireysel mi hareket ediyorlardı, belli bir gurubun, belli bir görüşün temsilcileri miydiler?..
Ben bu soruların yanıtlarını çok merak ettim, ekran başında görüntüleri izlerken.. Ama olayı izleyen gazeteci arkadaşlarım hiç merak etmediler.. Sürü halinde Ağca'nın peşinde koşup, ayni suskun resimleri, haber diye verdiler.

Soruyorum..
Okumaz mıydınız, bayrak çekenlerin, karanfil atanların, tekbir getirenlerin açıklamalarını.. Merak etmez miydiniz, Ağca'nın arkasında kimlerin olduğunu..
İşin püf noktası, zurnanın zırt dediği yer burası.. Gazeteci olmak için önce merak edeceksin.. Her şeyi merak edeceksin. Sen meraksız olursan, halkın neyi merak ettiğini nerden bileceksin..
Bütün dünyanın merak ettiği bir olay gerçekleşti mi?.
Evet!..

Peki şimdi bir, tek bir gazeteci çıksın da "Ben bu olayı izlerken, işlerken, verirken bir fark yarattım" desin bakalım.. Diyemez.. Çünkü fark yok..
Çünkü hiç biri "Fark yaratma"yı düşünmemiş.. Tam tersine, gazeteciler arasında "Fark yaratmama" konusunda bir centilmen anlaşması var sanki..
Magazin muhabirleri hatta anlaşmışlar birbirleri ile.. İstanbul yaygın, geceler uzun ya.. "Sende niye yok" fırçası yememek için ertesi gün, birbirleri ile haber ve resim takas ediyorlarmış, kulağıma geldi. Gördüğüm de o zaten..

Bir kalabalık içinde bir flaş patlıyor.. Biri bir resim çekiyor.. Hür ya.. Bütün foto muhabirleri orda ya.. Ayni resmi onlar da çekiyorlar.. Hatta ne olduğunu da bilmeden.. "Aman bende de bulunsun.."
Yahu ayni resmin sende de bulunması nasıl gazetecilik oluyor?. Sen farklı bir şey çekeceksin.. Ama ne yapsın delikanlı.. Gazetede şefi, kendi getirdiği özel resimlere aldırmıyor ki.. Onun sorusu, fırçası "Falan gazetedeki resim niye bizde yok.." O zaman umurunda mı delikanlının fark..

Gelişim Spor'u kurduğumda ilk toplantıyı foto muhabirleri ile yapmıştım.. "Başta gol resimleri, başka gazetelerde olan resimleri getireni kovarım.. Bu dergiye farklı resimler girecek" demiştim.. Maçta bakardım bizim çocuklar, öteki foto muhabirlerinin yanına bile yaklaşmaz, çok başka yerlerde farkı ararlardı.
Gelişimspor'dur, spor fotoğrafçılığında farkı yaratan..

Fatih'in Genel Yayın Müdürü olarak ilk açıklaması "Gazete haberdir. Haberciliği öne çıkaracağız. Gazetecilerin muhabir kalarak da çok iyi paralar kazanabileceğini göstereceğiz. Muhabir geleceğini muhabirlikte görebilecek, bir an önce yazı işlerine, ya da köşelere atlama fırsatı kollamayacak" oldu.
Fevkalade doğru bir tespit bu.. Fatih, kararlılığını sürdürürse ki benim tanıdığım Fatih sürdürür, Sabah farkı yaratır!..