Mehmet Şevket Eygi'nin açıklamaları Türk basınını ikiye böldü. Cüneyt Ülsever, Eygi'yi öve öve bitiremezken Nuh Gönültaş ise Milli Gazete yazarını fena halde yerdi.
Abone olAyşe Arman'a bir dizi açıklamalarda bulunan Mehmet Şevket Eygi, medyayı ikiye böldü.
Hürriyet yazarı Cüneyt Ülsever, M.Şevket Eygi için, "Şevket Eygi bu toprakların yetiştirdiği en derin kültür insanlarından birisidir" derken, Halka ve Olaylara Tercüman Gazetesi yazarı Nuh Gönültaş ise başlangıcından bugüne Milli Gazete yazarının vahim çelişkilerini bir bir ortaya koydu:
İşte iki yazar ve taban tabana zıt iki yorum:
Mehmet Şevket Eygi
Mehmet Şevket Eygi bu toprakların yetiştirdiği en derin kültür insanlarından birisidir.
Benim indimde onun önemi, İslami hassasiyetinden çok insanı insan yapan tarihin hülasası kültüre olan düşkünlüğüdür.
Onun kadar kültüre düşkün bir insanın tarihe de düşkün olmaması, tarihimizi araştıran bir insanın da İslam’dan etkilenmemesi zaten düşünülemez.
Herhangi bir konuda bir şey söylediği zaman, uçuk da olsa, ben onu ciddiye alırım.
* * *
Benim indimde Ayşe Arman da bu toprakların en ilginç gazetecilerinden birisidir.
Eygi’nin öbür ucunda bir uçukluk sergileyen Arman, yaptığı söyleşilerde seçtiği insanlar, onlara sorduğu sorular ile önemli ve yeni mesajlar nakleder.
Onunla herkes konuşur, zira Arman’ı isteyen eleştirebilir ama samimiyetinden ve meslek namusundan kimse şüphe edemez.
Geçen hafta sonu Ayşe Arman, Mehmet Şevket Eygi ile tadına doyulmayan bir sohbet yayınladı. Devam da ediyor.
Sohbette uçuk mesajlar kadar önemli mesajlar da var.
* * *
Mehmet Şevket Eygi, İslami hassasiyetini öne çıkaran insanların birçoğuna egemen olan kültürel ve entelektüel fukaralığı çok doğru vurguluyor.
Bana göre de; İslam’ı vurgulayan kesimlerin sorunu katı bir köylü sosyolojisine bağlı kalmaları ve daha beteri bunun laik kesim ile fark yarattığını zannederek körü körüne savunmalarıdır.
* * *
Mehmet Şevket Eygi sohbetin bir yerinde aynen;
‘Türban çok önemli bir hadise değildir! Bayraklaştırılmış, sembol hale getirilmiş bir hadisedir. Müslümanlar son 30 sene içinde ‘Yok Ayasofya açılsın, yok türban serbest bırakılsın!’ gibi iki sloganla çok vakit harcadılar. Bugün hem siyasal İslam’da hem de laik kesimde türban bir bayrak ve sembol haline getirilmiştir’ diyor.
Eygi’ye göre Müslümanlar çirkin bir görüntüden kurtulmak için Batılı modacılardan feyiz almak zorundalar.
* * *
Ben estetikten anlamam ama ‘yeni bir kapanma modeli aramanın gerekliliği’ konusunda Eygi ile aynı fikirde olduğumu, ‘türbanın karşı tarafça tehdit olarak algılandığını’ vurgulayan son AİHM kararının ardından yazdığım bir seri yazıda vurgulamıştım.
Karşılıklı inatlaşma, tipik köylü tavrıdır. Paylaşma üzerine kurulu şehir hayatı bizleri karşı tarafın kaygılarına karşı, onlara hak vermesek dahi, hassas olmaya zorlar.
* * *
Türban bir Arap modasıdır. Kapanmanın türlü çeşidinden sadece birisidir. Tüm dünyada, yine Arap radikaller sayesinde ‘İslami direnişin’ simgesi haline gelmiştir.
Keşke, soyadı kimliğine eş, Mehmet Aydın İslami hassasiyeti vurgulayan ama aynı seviyede estetik ve Türk kimliği kaygıları taşıyan bir modanın yaratılması için bir projeye önderlik etse!
Emine Erdoğan da ona bu konuda yardımcı olsa!
Yazı: Cüneyt Ülsever
Kaynak: Hürriyet
Mehmet Şevket Yergi
Artık, Mehmet Şevket Eygi denilen "Büyük Gazete"ci'ye Mehmet Şevket Yergi demenin zamanı geldi de geçiyor bile. Adam ağzını her açtığında Türkiye'de müslümanların "ne kadar kötü", "ne kadar rüküş", "ne kadar köylü" olduğunu söylüyor. Oysa kendisi evinde akrepleri, karıncaları ve hatta fareleri ile birlikte yaşıyor. Yalnız yaşadığına göre sanat ve antikaya merakını bu hayvancıklarla paylaşıyor olmalı.
Televizyon seyretmiyor, cep telefonu kullanmıyor, gazete okumuyor. Kendisi bu durumu ile herkesi eleştirme hakkını kendinde görüyor. Hatta Başbakan'ın eşinin kıyafetine bile karışıyor, onu "rüküş" ilan ediyor, sonra da "Efendim ben sıradan bir müslümanım..." diyor.
Size ne ki Başbakan'ın eşinin kıyafetinden. Hiç evlenmemiş, kendi deyimi ile kadınlarla hiç hemhal olmamış birinin, bir başkasının, üstelik Başbakan'ın karısını eleştirme hakkını kendinde görmesi ne büyük garabet. Tansu Çiller'in kıyafetine, Berna Yılmaz'ın giyimine kuşamına, hatta Rahşan Ecevit'in esvaplarına bir şey demezken, Emine Hanım'ı rüküş bulmak, diyelim buluyor, bu konuda basına konuşma gereği duymak pek dostane bir yaklaşım olmasa gerek!
"Müslümanlar son 30 sene içinde 'Yok Ayasoyfa açılsın, yok türban serbest bırakılsın!' gibi iki sloganla çok vakit harcadılar."
Müslümanları bu gibi konularla uğraştıranlar kimler acaba? Özellikle "Ayasofya açılsın" sloganları ile saf ve heyecanlı müslümanları galeyana getirip sabah namazlarından sonra Ayasofya'ya yürüten bir isim hatırlıyor musunuz tarihten? Sizin başlattığınız hangi hareket, giriştiğiniz hangi eylem netice aldı acaba? Ayasofya'nın mevcut dünya dengelelerinde açılamayacağını bildiği halde saf ve heyecanlı müslümanları Ayasofya'ya sevketmenin nasıl bir amacı olabilirdi?
"Müslümanların özel lise açmaları lazımdı. Ve onların devlet liselerinden üstün olması lazımdı."
"Bu arada siz Fethullah Gülen'in okullarını da beğenmiyormuşsunuz, 'Bunlar dershane gibi!' diyormuşsunuz. "
"Ama öyle. Adam gibi liselerde, edebiyat, lisan, tarih ve sosyal kültürle ilgili dersler öğretilir. Fizik, kimya, geometri ve cebirle lise olmaz!"
Beyefendi, siz kaç tane okul açtınız? Hadi açmadınız, kaç tane sözünü ettiğiniz türden talebe yetiştirdiniz? Bu öğrencilerden kaç tanesi dünya çapında yapılan olimpiyatlarda derece aldı? Kaç öğrencinin edebiyat, lisan, tarih sosyal kültürle ilgili dersler almasını sağladınız? Şimdi sokağa çıksanız arkanızdan kaç kişi gelir? Size kim inanır güvenir. Bence siz onu bunu eleştireceğinize şöyle geçmişinize baktığınızda bu memleket için, bu memleketin insanları için ne yaptınız ve sonuçta vatan ve millet adına ne tür faydalar elde ettiniz, bunun hesabını yapsanız daha yararlı bir iş yapmış olursunuz. Bu muhasebeyi yapmadan etrafa taş atıp durmak size ne kazandırıyor ki?
"Medyayı ele alalım. Gazete konusunda bir türlü önde koşamıyorlar mesela. Hep 2. ve 3. ligde kalıyorlar. Bunun sebebi şudur: İnsan kişiliğinin üç boyutu vardır. Birincisi bilgi kültür boyutu, ikincisi aksiyon ahlak boyutu, üçüncü de estetik ve sanat boyutu. Müslümanlar bu üçünde de yeterli potansiyele sahip değiller."
Bakalım tarihçe-i hayatınıza. "Büyük Gazete" diye bir gazete çıkarmış ve o gazete ile müslümanları Ayasofya açılsın sloganları ile Ayasofya'ya doğru yürütmüşsünüz. Tarihe "kanlı pazar" diye geçen bir günün kahramanı olmuşsunuz. İnsanın aksiyon ahlak boyutu bu olmalı. Estetik boyutunu Zaman Gazetesi'nin yönetimi kendisine verildiğinde gördük. Çamur gibi bir gazete çıkardı. Hayret ediyorum, o zamanlar bu size Zaman'ın yönetimi nasıl verildi? Kim yaptı bu kötülüğü Zaman'a?
Gelelim bilgi ve kültür boyutuna. "Büyük Gazete"yi sadece kendiniz yazarmışsınız. Zaman yönetimine getirildiğinde ise kendinden başka hiç kimseyi bilgili ve kültürlü kabul etmeyen bir Şevket Eygi vardı karşımızda. Gazetenin bütün yazılarını kendi yazmaya çalışan bir adamdı Yayın Yönetmeni Şevket Eygi. Bir kediye, bir köpeğe, bir tavuğa vs. hitab eden yazılar kaleme alırdı. Onun yönetiminde Zaman ilk sayısında "Moris Bejart Müslüman oldu" manşeti ile çıktı. Oysa adam yıllar önce müslüman olmuştu! Haber bayat değil, yıllanmıştı...
Ayşe Arman bile notunu verdiğine göre bize başka ne söylemek düşer bilmiyorum. "...siz çıkıntı bir tipsiniz ve hafif arıza..." Bizim çıkıntı ve arızalı tiplerin önderliğine ihtiyacımız yok. Allaha şükür her şeyimiz var. Aklımız, bilgimiz kültürümüz, ahlakımız, irfanımız... gazetemiz, okulumuz, yurdumuz, dershanemiz... Fransızca bilmiyorsak da İngilizcemiz var. "Ayasofya açılsın, türban bayraklaştırılsın" da demiyoruz. Onu siz diyordunuz?
Bence siz memlekete faydalı işler yapan insanları tenkid edeceğinize evinizin temizliği ile daha fazla ilgilenmelisiniz! Ha bir de insan bu, günün birinde tenkid ettiği kişilerin kucağına düşebilir. Tıpkı sizin "Büyük Gazete"nizde Erbakan'ı eleştirip de şimdi onun gazetesinde yazı yazmak durumunda kalmanız gibi..
Yazı: Nuh Gönültaş
Kaynak: Dünden Bugüne Tercüman