BIST 8.590
DOLAR 34,35
EURO 37,44
ALTIN 3.017,85

Ülkücüler artık yeter dedi!

Ülkücüler artık yeter dedi!

- 12 eylül darbesi’nin acılarını hep sol kesim yazdı. sinema ve televizyon dizilerine yansıtanlar yine aynı kesimdi. oysa madalyonun bir de öbür yüzü vardı: ülkücüler. nazif tunç, onların dramını ilk kez sinemaya taşıyor.

Ülkücüler artık yeter dedi!

- 12 Eylül Darbesi’nin acılarını hep sol kesim yazdı. Sinema ve televizyon dizilerine yansıtanlar yine aynı kesimdi. Oysa madalyonun bir de öbür yüzü vardı: Ülkücüler. Nazif Tunç, onların dramını ilk kez sinemaya taşıyor.

Ülkücüler artık yeter dedi!

Tarih, 5 Haziran 1983. Yer, İzmir Buca Cezaevi bahçesi. Henüz güneş doğmamış; ama projektörler var, ortalık gündüz gibi. İdam sehpaları kurulmuş, yağlı urgan parlıyor. Bu ürpertici manzara az sonra iki gencin dünyasını değiştirecek. Kara Eylül’ün üstlerine çöktüğü bu gençlerden biri 22’sinde, diğeri 21’indeydi: Selçuk Duracık ve Halil Esendağ… İkişer rekât namaz kıldıktan sonra tekbir getirerek sırayla idam sehpasının altındaki tabureye çıktılar. İkisi de boyunlarına urganı geçiren celladın kulağına bir şeyler fısıldadı. Cellat, başta pek dikkat etmediği yüzlere şaşkın şaşkın bir daha baktı. Belli ki bir cellattan helallik istenmesi garibine gitmişti.

Ülkücüler artık yeter dedi!

Ayaklarının altından tabureler çekilirken gençlerin dudağında kelime-i şahadet kıpırtıları vardı. Ceplerinden, kılamadıkları kaza namazlarının cetveli çıktı… 12 Eylül 1980 darbesinin sağ görüşlü mağdurlarından olan bu iki gençten Selçuk Duracık ‘Ülkücülük’ suçundan arandığını öğrenince kendisi teslim olmuştu. Evli olan Halil Esendağ idam edilmeden önceki gün akıl almaz işkenceler görmüştü.

Ülkücüler artık yeter dedi!

Maalesef darbe mağduru ülkücülerin hikâyeleri az bilinir? Kendileri mi anlatmazlar, anlattıklarını duyan mı olmaz? Son dönemde ‘Hatırla Sevgili’yle başlayan ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’yle devam eden sol eğilimli dizilerde ‘devrimcilerin’ yaşadıklarını öğreniyoruz. Peki, ‘öteki’ taraftaki ülkücüler neler yaşadı? Onlar mağdur olmadı mı? Yoksa dizilerde anlatıldığı gibi onlar mafya tipli insanlar mıydı? Deniz Gezmiş’in, Erdal Eren’in nasıl ‘kahramanca’ öldüğü hep anlatılır da Mustafa Pehlivanoğlu, Cevdet Karakaş, İsmet Şahin’in hikâyelerini neden duymayız?