BIST 9.916
DOLAR 35,05
EURO 36,44
ALTIN 2.942,04
HABER /  GÜNCEL

Ülkücü genç idama giderken ne dedi?

Ülkücü genç Fikri Arıkan idama giderken neler yaşadı? İdam sehpasındaki son isteği neydi? İşte yaşanılanlar;

Abone ol

Takvim gazetesinden Emin Pazarcı'nın "12 Eylül zindanları" yazı dizisi bugün de devam ediyor. Dizinin bugünkü bölümünde ülkücü Fikri Arıkan hakkında idam kararı alındığında Mamak Cezaevi'nde yaşanılanlar anlatılıyor.

Arıkan, darağacına adım adım yaklaşmasına rağmen soğukkanlılığından hiç bir şey kaybetmemiş ve idam sehpasında son isteği sorulduğunda dudaklarından 'Vatan sağolsun!' cümlesi dökülmüş...

İşte o günlerde Mamak Cezaevi'nde yaşanılanlar;

Mamak'ta 5 metrekarelik, tuvalet ve banyonun da içinde bulunduğu iki kişilik hücrelerdeki sayı dörde kadar çıkmıştı. Gençleri sindirmek amacıyla da karşıt görüşlü insanlar aynı hücrelere konulmuştu. A Blok Tecrit 2 Arka Bölüm 9 numaralı hücrede Fikri Arıkan kalıyordu.

O'nun durumu diğerlerinden çok farklıydı. Yargı süreci bitmiş, idam cezasına çarptırılmıştı. İnfaz gününü bekliyordu. O da biliyordu ki, yakında hücrenin kapısını açacaklar, "tamam" deyip, kendisini ipe götürecekler. Nihayet süre doldu ve beklenen gün geldi.

İdam cezasının Meclis'te onaylandığına ilişkin yazı, Mamak Askeri Cezaevi Komutanlığı'na ulaştı. Yerinin değiştirilmesi gerekiyordu. Askerler, Fikri Arıkan'ı özel idam hücresine götürmek için geldiler. Orası kaldığı yerden çok farklıydı. İdam hücreleri tek kişilikti ve içinde elektrik yoktu. Hükümlünün intihar etmesini önlemek için gereken her türlü tedbir alınmıştı. Bu hücrelerin bütün duvarları deri kaplıydı. '

'GİDİYORUZ' DEDİLER

Askerler "gidiyoruz" dediler. Fikri, idama gittiğini anlamıştı. Hiç direnmedi. Zaten direnmesinin faydası da yoktu. "Olur" cevabını verdi:

- Biliyorum, vakit doldu. Beni idam edeceksiniz. Ancak, izin verin de arkadaşlarımla son olarak görüşeyim. Onlarla helalleşelim, daha sonra gidelim.

Askerler, bu son isteği kabul ettiler. Fikri, hücreleri birer birer dolaşmaya başladı. Bugün bir kamu kuruluşunda çalışan M.U.'nun önüne geldiğinde elini hücrenin demir parmaklıklarından içeri uzattı:

- Hakkını helal et kardeşim.

M.U. ilk olarak idama giden bir insanla karşılaşıyordu. Alabildiğine karışık duygular içindeydi ve ne diyeceğini şaşırmıştı. Arkadaşını gözlerinin önünde idama götürüyorlardı. Bir an "İdama giden insana ne söylenir" diye düşündü. Söylenecek söz bulamadı. Bir iki saniye sonra aklına gelen ilk cümle dudaklarından döküldü:

- Vatan sağ olsun!

Fikri buz gibiydi. Acaba o ne düşünüyordu! Ancak bunu anlamak mümkün değildi. Yüzünde hiçbir ifade belirtisi yoktu. Sadece elini uzatıp tokalaştı. Tek bir kelime bile etmedi. Askerlerle birlikte hücrenin önünden ayrıldı. Üç-dört adım attıktan sonra tekrar döndü. M.U.'nun yüzüne bakıp, bir şeyler söylemek istedi. Ancak, olmadı, kelimeler boğazına takıldı. Sadece yutkundu. Döndü ve uzaklaştı.

'FATİHA OKUSUNLAR'

Fikri Arıkan, bütün hücreleri tek tek gezdi. İbrahim Çiftçi, Muhrat Sezai Durmaz, İsmail İhtiyar ve diğer bütün arkadaşlarının elini sıktı. Her birinde benzer sahneler yaşandı. Son olarak hücre arkadaşı olan Turan Demirkan'la kucaklaştı. Sadece orada konuşu ve "Bütün arkadaşlara selam söyle" dedi:

-Onlardan tek bir isteğim var. Eğer buradan çıkarlarsa mezarımın başına gelip beni ziyaret etsinler. Bir Fatiha okusunlar, o bana yeter.

A Blok Tecrit 2 Arka Bölüm'de ölüm sessizliği vardı. Fikri Arıkan idama giderken, bütün ülkücüler demir parmaklıklara yapışmıştı. Buğulu gözlerle O'nun koridordan çıkışını izlediler.

'KORKMUYORDU...'

Fikri o geceyi "idam hücresinde" geçirdi. 27 Mart 1982'de idam edildi. Olay, ertesi gün gazetelerde küçücük bir haber olarak yer aldı. Askeri yönetim, idam cezalarının infazında alabildiğine ısrarlıydı. Arıkan'ın idamı, bir asker tarafından hücrelerde bulunan gençlere tebliğ edildi. İdama giderken, O'na "Vatan sağ olsun" diyen M.U. da 3 solcu gençle aynı hücrede kalıyordu.

Görevli asker, M.U. yerine Dev-Yol Davası sanıklarından Metin Bakkalcı ile konuşmayı tercih etti. Aslında, "Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" demek istiyordu. Mesajı direkt olarak M.U.'ya aktarsa başı belaya girebilirdi. "Soğukkanlıydı" dedi:

- Yüzünde heyecan ya da korku belirtisi yoktu. Kendisine son isteği sorulduğunda "Vatan sağ olsun" dedi.

Mesaj, bir gün önce Fikri Arıkan'ı "Vatan sağ olsun" diyerek idama uğurlayan M.U.'ya ulaşmıştı.

ÜLKEDEN SONRA ŞİMDİ KENDİLERİ UÇURUMUN KENARINDAYDILAR... AYRINTILAR DİĞER SAYFADA...

[PAGE]



M.U. karışık duygular içindeydi. Dört kişilik hücrenin bir kenarına çekildi, duvara yaslanıp düşünmeye başladı. Onlar, 12 Eylül öncesi ülkenin "uçurumun kenarına geldiğini" düşünüyorlardı. Kendilerince bunu önlemek için mücadele ediyorlardı. Oysa, şimdi kendileri uçurumun kenarındaydılar.

Belli ki, Fikri Arıkan da idam sehpasına çıkarken aynı duygular içindeydi. Doğruydu ya da yanlıştı. Ancak, Topraklık'ta gerçekleştirdiği eylemi, ülkesi için yaptığını düşünüyordu. Kim ne derse desin, O buna inanmıştı. Boynuna ip geçirildiğinde de düşünceleri değişmediği için "Vatan sağ olsun" demişti.

Fikri'nin idamı, M.U.'yu alabildiğine etkilemişti. Günlerce kendisine gelemedi. Gözlerini her kapattığında "Hakkını helal et" diyen Fikri'nin yüzüyle karşılaşıyordu. O günlerde Mamak Askeri Cezaevi'nde herkese "Atatürkçülük Eğitimi" veriliyordu. Hücrelerdeki gençlerden biri ayağa kalkıp, koridora doğru dönüyor, Nutuk'tan bir bölüm okuyordu. Demir parmaklıklı hücrelerde kapı bulunmadığı ve tamamı aynı koridora açıldığı için, herkes okunan bölümü rahatlıkla duyabiliyordu.

YAHYA KAPTAN'I OKUDU

M.U., Başkent Akademi mezunuydu. İyi eğitim almış, Nutuk'u daha önce de birkaç defa okumuştu. Nutuk'taki Yahya Kaptan hadisesini kendi durumlarına çok benzetiyordu.

O gün sıra kendisine geldiği için Yahya Kaptan'la ilgili bölümü açtı. Yüksek sesle okumaya başladı... Yahya Kaptan, bir Türk gerillası ve Kuva-i Milliye kahramanıydı. Çeşitli cephelerde çetecilik ve gerilla faaliyeti yapmıştı. Bulgarlara karşı savaşmıştı. Birinci Dünya Savaşı'nda Enver Paşa'nın organize ettiği Teşkilat-ı Mahsusa'ya girmişti. Sırbistan ve Irak cephelerinde etkili sabotajlar gerçekleştirmişti.

Yine Enver Paşa'nın yanında Anadolu'nun kurtuluşu çalışmalarına katılmıştı. Yahya Kaptan, Anadolu'nun işgali üzerine Tavşancalı'ya (Gebze yakınlarındaki bir tren istasyonu) geldi. Buradan Milli Mücadele'yi başlatan Mustafa Kemal Paşa'ya bağlılık telgrafı çekti. Milli Mücadele'ye katıldı.

Bir süre sonra da İstanbul Hükümeti'ne bağlı Kuva-yı İnzibatiye askerleri ve jandarmaları tarafından yakalandı ve idam edildi. M.U., Nutuk'tan bu bölümü okuduktan sonra, sıra Mustafa Kemal'in Yahya Kaptan'ın şehit edilmesi üzerine İstanbul Hükümeti'ne çektiği telgrafa geldi. O telgrafı da ses tonunu alabildiğine yükselterek okudu: "O'na, o emri ben vermiştim. Yahya Kaptan'ın idamından İstanbul Hükümeti sorumludur. Bunan hesabı da İstanbul Hükümeti'nden sorulacaktır."

HÜCRE 'TOPUN AĞZINDA'

Bağırarak okuduğu bu bölüm herkesin dikkatini çekmişti. M.U. telgrafın altındaki "Mustafa Kemal" adını ise, duyulmayacak bir ses tonu ile söyledi. Mesajını verip, "arz ederim" diyerek okumasını bitirdi. Okuma bittiğinde nöbetçi askerler şaşkınlık içinde 19 numaralı hücreye koştular:

- Ne okuyorsun lan sen?
- Nutuk'tan bir parça komutanım.
- Nasıl nutuk lan o?


Nöbetçi er, M.U'nun elinden hışımla kitabı çekip aldı. Önce kapağına baktı, gerçekten Nutuk'tu. Okunan bölüm de tıpatıp aynıydı. Hiçbir şey anlayamadı. Koşarak Tecrit Sorumlusu sol örgüt üyesi Avni'nin yanına gitti:
- Al bak bakalım lan... Bu bizim Nutuk mu? Avni güldü:
- Bu Nutuk bizim Nutuk. Ama M.U.'nun nutku başka nutuk!

Nöbetçi er, halen ne olduğunu anlayamamıştı. Şaşkınlığı da üzerinden atamamıştı. Nutuk'a el konuldu ve incelenmek üzere komutanlara götürüldü. O günden sonra da Atatürk'ün Nutku bir daha okutturulmadı.

Olay, 19 numaralı hücredeki sol görüşlü gençlerin telaşlanmalarına yol açtı. Büyük bir ceza geleceği ve 19 numaralı hücredekilerin topun ağzında oldukları belliydi. Metin Bakkalcı, telaş içinde M.U.'ya dündü:

- Bu yaptığının bedelinin ne olduğunu biliyor musun? M.U.'nun gülerek ilettiği mesaj netti:
- Biz, bedelini ödeyemeyeceğimiz hiçbir işi yapmayız.

M.U. bedel ödemeye hazırdı, ama bu bedeli aynı hücrede kalan solcular da ödeyecekti. Mamak'ta kurallar netti. Bireysel suç yoktu. Bir hücrede yaşananlardan, o hücrede bulunanların tamamı sorumluydu.

BEDEL: ELLERE COP

Akşam olduğunda Tecrit Mangası sayım için içeri girdi. Bütün demir parmaklıklı kapılar sonuna kadar açıldı. İçlerindeki tutuklu ve hükümlüler, her zaman olduğu gibi yataklarına döndüler, başlarını tavana diktiler.

"Başla" komutu ile birlikte Atatürk'ün gençliğe hitabı okunmaya başlandı. Daha yarıya gelinmemişti ki, düdük sesiyle herkes sustu. Manga komutanı bağırdı:

- 19 numaralı hücredekiler, sesiniz niye az çıkıyor lan?

Oysa tam tersi oluyordu. Gündüz yaşanan olaydan sonra, 19 numaralı hücredeki herkes var gücüyle bağırıyordu. Manga komutanı, "Sola dön" komutunu verdi:

- Üç adım ileri marş.

Üç adım atıldığında neredeyse koridorun ortasına gelmişlerdi. Önce sağ eller uzatıldı, sayılamayacak kadar cop darbesi indi. Sonra aynı işlem sol ellere yapıldı. Bedel ödenmişti!

M.U. zaten buna hazırdı. Fikri Arıkan'ın idamının ardından içini döktüğü için acı bile duymuyordu. Ancak, istemedikleri halde solcu gençler de aynı bedeli ödemek zorunda kalmıştı. (Vakit)