BIST 9.460
DOLAR 34,43
EURO 36,43
ALTIN 2.844,08
HABER /  GÜNCEL

Ülkücü bombacıdan şok itiraflar

12 Eylül öncesinde meydana gelen siyasal şiddet olaylarında binlerce genç can verdi. O günleri yaşayanlar şimdi hatırlamamaya çalışıyorlar. İşte onlardan birinin itirafları.

Abone ol

12 Eylül öncesinde sol şiddet gruplarında yer alan kişilere ait pek çok anı, günlercece yayınlandı. 12 Eylül öncesini çoğumuz bu anılardan takip ettik. Ne var ki bir de karşı taraf vardı; ülkücüler. O kanattan anılarını dile getiren fazla kalem yoktu. Özellikle Haluk Kırcı ve bir kaç arkadaşının kitapları ve dergilere yansıyan bir kaç anı dışında bu kesim suskunluğu ve küskünlüğü yeğledi. İdeolojik kamplaşmanın sağında yer alanlar, solcular gibi yaşadıklarını anlatmaktan pek hoşlanmadılar, oysa bu kanattan da binlerce insan kör terör ortamında hayatını kaybetti ya da istikballini heba etti. Bir dönemi sadece sol kaynaktan okuyarak anlamak mümkün değil. Bu noktada Ali Oğuzhan Cengiz'in anıları oldukça önemli bir yer tutuyor. Çünkü Cengiz, geçmişi ile hesaplaşmaktan kaçınmadığı gibi, dünkü düşüncelerini savunmaya devam eden ilginç karakterlerden biri. Ali Oğuzhan Cengiz işte 1970'li yılların, en kanlı döneminin yaşayan tanıklarından. Onu medya Tozkoparan bombacısı olarak gündeme getirmişti. Yakalanarak cezaevine konan Cengiz, 1978'de 12 arkadaşı ile Bayrampaşa Cezaevi'nden firar eden Oğuzhan, babasını kıramayarak teslim olmuştu. Ve işte o teslim sonrasında medyada tanınan bir ülkücü bombacı olarak adını duyurmuştu. 2001 yılında kaleme aldığı Yanık Kale adlı kitapta Ali Oğuzhan Cengiz, Hapishane'yi kendini keşfetmenin bir mekanı olarak tanımlıyor ve "Akıllı bir insanın cezaevinde yapacağı en önemli iş kendini keşfetmek olmalı. Ben kendimi keşfetmenn hazzını yaşıyorum demek daha doğru olur sanırım. Yani bir anlamda insanların birbirlerine karşı görevleri olduğunu yaşayarak öğrenmek güzel bir duygu ve güzel bir yaklaşım" diyordu. Oğuzhan Cengiz son kitabı "Kapıaltı", ülkücü hareket, yaşadıkları ve gündemle ilgili açıklamalar yaptığı gibi, düşünce zincirinin ana hatlarını da dile getirdi. Şimdi 'Kapıaltı' adlı kitabıyla gündemde olan, ülkücülerin bombacı Ali Oğuzkan Cengiz, yine bir ülkücü yayın organı olan www.alpereren.org Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Bülent'in sorularını cevapladı. Alperen.org sitesinin bir özelliği de Ülkücülük içinde bir muhalif görüşe sahip olması. BBP'nin savunduğu tarz bir Ülkücülük anlayışı olan site genel yayın yönetmeninin soruları da en az cevaplandırıcısı kadar ilginç. Tabi soran da, cevaplayan da ülkücü olunca ortaya hayli anlamlı bir röportaj çıktı. Tozkoparan hadisesi tam olarak nedir? İddia edildiği üzere bir çanta içine saklı büyük bir bomba mı taşıyordunuz? Yoksa abartılmış bir haber veya iftira mı söz konusu? Gerçekse bombanın hedefi neresiydi? Tozkoparan olayı enterasandır.Yani hayatımın dönüm noktasıdır desem yeridir.Gani Müjde ve arkadaşlarının polisle yaptığı işbirliği sonucunda Tozkoparan'da yakalandım. Evet o olayda bir çanta içinde çeşitli maddeler bulunduğu doğrudur, fakat bir hedef söz konusu değildir. Şurası bir gerçek ki bu olay çok abartıldı ve günlerce gazete manşetlerinden düşmedi. Sizi suçsuz yere tokatlayan bir cezaevi müdürü var. Kitabınızda onun bütün uğraşlarına rağmen sizin onu affetmediğiniz, hakkınızı helal etmediğiniz yazıyor. Cezaevi sonrası karşılaşma durumunuz oldu mu, veya bugünde ona karşı aynı duyguları mı besliyorsunuz? Evet maalesef bir çok arkadaşımın uğradığı haksızlık gibi Malatya?da bana da bir haksızlık yapılmıştı.Cezaevi sonrası o kişi ile hiç karşılaşmadım ve karşılaşmayı da hiç istemem doğrusu. Anılarınızı yazma fikri nereden çıktı? Sonuç olarak Ülkücü Hareket bu konularda bayağı tembeldir. Sizi cesaretlendiren, harekete geçiren şey neydi? Ben hiç bir zaman anılarımı yazmayı düşünmemiştim.Yani okumuş olduğunuz kitaplar daha önce yayınlanmak üzere alınmış notlar değildir ve günü birlik yazılmış yazılardır.Bu günlükler,bazan sigara kağıtlarına yazıldı,bazan da gazete kağıtlarının beyaz taraflarına ? Bulabildiğimiz zaman da ajandalara kayıt düşerdim.Fakat tuttuğum günlüklerin büyük bölümü yapılan periyodik koğuş aramalarında elimizden alınıp imha edildi.Yayınladıklarım,elimde kalanlar.Evet yazma ve okuma konusunda çok tembel olduğumuz doğru,inşaallah biz bu konuda birkaç arkadaşımızla öncülük yapmış olalım. Geçmişinizden hiç pişmanlık duyduğunuz oldu mu? Yani sizinde bahsetmiş olduğunuz bir olayın başlığındaki gibi mecazen "pişman olup somunu kapmayı" hiç düşünmediniz mi? Cezaevinde bunu düşünenlerin ve yapanların olduğunu yazmışsınız, ya dışarıdaki hayatınızda böyle somun, makam, mevki kapmak isteyen sözde dava adamlarıyla karşılaştınız mı? Geçmişimde pişmanlık duyduğum şeyler olmadı, çünkü kaderinizde ne varsa onu yaşarsınız. Tabii ki pişmanlıklarını başka siyasi gruplar için de kemik yalayıcılığına tahvil edenler malumumuzdur ve ne yazıktır ki dönüp dolaşıp yine kürkçü dükkanına gelmişlerdir. Size gönderilen bir mektupta Arvasi hocanın tavrından, daha doğrusu tavırsızlığından bahsediliyor ve sizde doğal olarak gönül koyuyor ardından "Baş bildiklerimiz bu kadar tavırsız olursa bizim burada direnmemize ne gerek var?" diyorsunuz. Bu olaydan yola çıkarak size göre baş bilinenlerin ve bildiklerimizin dava adına tavırları ne olmalıdır ki fikir ve düşünce direnci sürsün? Fikir ve düşünce direncinin sürmesi için ilk şart; kimliğini her ortamda kendine yakışır bir biçimde ortaya koymaktır.Dinamik bir herekete pasif davranış biçimi hiç uymuyor.Bunun içindir ki o zaman algıladığım bu tavırsızlık demek ki bizi oldukça rahatsız etmiş. Ben şahsen tavırsızlığa her zaman karşı olduğumu bugün de ifade etmek isterim. Hapishanede yaşamış olduğunuz "kara tahtaya yazı savaşları"bana göre bugünde ülkücü camiada devam etmekte, tek farkı kara tahta yerine farklı mecralar seçilmesi. 12 Eylül sonrası dönemde camia içinde başlayan bu ayrılığın gerçek temelinde ne yatıyor? Hapishane de yaşanılan fikri ve ideolojik sorgulama ile bugünkü ortam arasında ilişki kurmak ne derece sağlıklı olur bilmiyorum.Ancak gerçek olan şu;bizim hareketimizin mensupları arasında da okuyan, düşünen ve üreten insan sayısı yeterli değil maalesef, hal böyle olunca da ideolojik temeli olmayan insanlarda fikri anlamda yön değiştirme olması da kaçınılmazdır. Hapishane sonrasında kimlerle temas ettiniz. Sizin için vermiş olduğunuz en güzel yılların karşılığı vefa mı oldu yoksa unutulmak mı? Sizi en çok hayal kırıklığına uğratan hadise ne olmuştur örneğin? Hapishane sonrasında eski arkadaşlarımın çoğunla görüştüm,hiç haketmediğim halde vefasızlık gösterenlerle dahi.Onların da kendilerine göre sebepleri vardı,her ne kadar tarafımdan kabul görmese dahi.Beni en çok hayal kırıklığına uğratan olay hapishane de ziyaretçimin çok nadir gelmiş oluşudur. "Nazım Hikmet Türk ise ben Türk değilim" demişsiniz. O satırları yazmış olduğunuz tarihte yıl 1985. Şu an ise 2004 yılındayız çok açık söylüyorum özellikle bu konuda fikirlerinizde bir değişiklik oldu mu? Kafa yapım değişmedi, yani geliştim fakat değişmedim. Bugün de farklı düşünmüyorum. Kore'deki komünist kuzey Kore askerlerini mehmetçiğin kardeşi olarak gören zihniyete bugün de karşıyım. Kitabınızda tövbekar bir ülkücünün ifşaatlarını okumuş, söylemiş olduğu "biz harcandık, bazıları köşeyi döndü" sözünüde günlüğünüze haberle ilgili olarak not etmişsiniz. Bu haber ve sözle ilgili hapishanedeki ve dışarı çıktıktan sonraki fikirlerinizi alabilir miyim? Yani bazıları cidden harcandı da bazıları köşeyi döndü mü? Bu dava içinde kimseye harcanmış gözüyle bakmıyorum,bilakis Ülkücüler hareketten aldıkları güçle toplumda söz sahibi olmuşlardır. Gani Müjde sizin yakalanış hadisenizi doğruladı ancak ben yoktum dedi, yine hapishanede sizi ziyaret etme olayını da kesin bir dille reddetti. Neden böyle bir kaçak güreş pozisyonu almış olabilir? Gani Müjde'nin bazı şeyleri reddediyor oluşu, olayın gerçek olmadığı anlamına gelmez. Olay tam anlamıyla gerçek. Olayın olduğu anda Gani Müjde'de oradaydı, fakat çok korkak bir insan olduğundan geri plandaydı. Daha sonra hapishaneye gelerek bana kendisini vurmadığım için teşekkür etti, ben de insana değer veren bir hareketin mensubu olduğumu söyledim ve hemen buradan git diyerek onu yolladım. Kendisi hakkında yazdıklarınızla ilgili Hüsamettin Cindoruk'tan olumlu veya olumsuz bir tepki aldınız mı? Ya da şöyle sorayım Sayın Cindoruk aktif siyasette olsa yine de bu olayı açıklar mıydınız? Hüsamettin Cindoruk,ile gazeteciler konuşmuş ve olayı reddetmemiş, olabilir demiş ve çok kişiye yardımcı olduğunu söylemiş.Fakat ben bu teslim olma olayında bir tür tezgaha geldiğime inanıyorum. Çünkü Rahmetli babam; Dursun Cengiz'i Hüsamettin Cindoruk Oğuzhan'ı hemen bırakacaklar diyerek ikna ediyor, yoksa niçin teslim olayım, pasaportum hazır, yurt dışına çıkmak üzereyim. Yani Hüsamettin Cindoruk, isteyerek veya istemeyerek 12 yıl yatmama sebep olan teslim olma organizasyonunu gerçekleştiren kişidir.Hüsamettin Cindoruk aktif olarak siyaset yapıyor olsaydı bütün bunları açıklamazdım. 1986 yılında Libya'ya yapılan saldırı ertesinde A.B.D'ye karşı tepkinizi günlüğünüze yansıtmışsınız. Pekala dünden bugüne geçen on sekiz yıla rağmen sanki aralarına karbon kağıdı konularak gerçekleştirilen Irak hareketi hakkında neler düşünüyorsunuz? Sadece değişen yıllar mı, dünya egemenlerinin olaylar karşısındaki tavrı aynı mı? Evet pek farkı yok o gün Libya bugün Irak, olan Müslümanlara oluyor.Dünya egemenlerinin tavrı tabii ki aynı.Yani Papa ikinci Urbanus?un 1095 yılında toplanan Clermont Konsili'nde yaptığı konuşmayla başlattığı,asırlardır süregelen ve milyonlarca insanın can kaybına, devletlerin yıkılıp ülkelerin tahrip olmasına sebep olan;?Haçlı Seferleri? olanca hızıyla tahribatına devam etmektedir. Hapishaneden çıkan bir çok dava adamı aş ve iş yokluğundan istemedikleri halde bazı illegal yollara sapmak zorunda kaldılar. Siz böyle bir yolu hiç düşündünüz mü, ya da böyle bir teklifle karşılaştınız mı? Ben böyle bir yol düşünmedim ve hiç kimse bana böyle bir şey teklif etme cesaretini gösteremedi ve gösteremez de. Fakat çok zorluklar çektim, bugün hayatımı ticaret yaparak kazanıyorum. "Üç beş yıl fazla yatmamak için kendi arkadaşlarını gammazlayanlar"... Gerçekten böyle bir olayı ve olaylar dizisini yaşamış bir insan olarak kahrolduğunuza eminim. Benim merak ettiğim bu tipler arasında dışarı çıktığında hiçbir şey olmamış gibi tekrar camiaya dönen ve hatta saygı,sevgi, muhabbet görenlerin olup olmadığıdır? Böyle bir acı tabloyla hiç karşılaştınız mı? Evet dışarı çıktığım zaman bu tip insanların bulunduğumuz camia içinde olmayışı cidden beni çok sevindirmiş ve mutlu etmiştir..Zaten,gerçek dava adamları kendi köşelerinde oturmayı tercih etmemelidir,eğer marjinal kalırlarsa pervasız insanlar köşeleri tutarlar.Ülkücü dinamik insan demektir. 5 Mayıs 1986 yılında rüyanızda görmüş olduğunuz kişiyle karşılaştınız mı? Karşılaşırsak ona iki soru soracağım demişsiniz, cevapları müsbette olabilir, menfide diye eklemişsiniz. Eğer karşılaştıysanız cevaplar menfi mi, müsbet mi? Rüyamda görmüş olduğum kişiyi hiç görmedim ve haliyle de o soruları soramadım.Fakat bugün için o kişinin kim olduğunu dahi hatırlamıyorum. "Ülkücü Hareket" her zaman geçerliliğini koruyacak diyorsunuz. Sizce bu geçerliliği yaralayan bir sürece mi girdik? Gerek MHP iktidarının çizmiş olduğu performans, gerek camia içindeki bölünmüşlük bir duraklamayı veya bitişi tetikleyebilir mi? Evet,Ülkücü Hareket her zaman geçerliliğini koruyacaktır.Çünkü beslendiği kaynağın İlahi tasdikle hakimiyet garantisi var.Hal böyleyken beslendiği kaynakla ters düşmediği sürece Ülkücü Hareket geçerliliğini her zaman koruyacaktır. Son olarak sanal dünyayı takip edip etmediğiniz sormak istiyorum, eğer takip ediyorsanız Alperen.org'la ilgili düşüncelerinizi alabilir miyim? Sanal dünyanın sıkı bir takipcisi olarak sizi de tıklıyorum, güzel şeyler yapıyorsunuz fakat sitenizi daha da geliştirmeniz lazım. Bizde de siteler var mesela; www.milliyetci.org bunlardan biri. Dikkatlisiniz, Kapıaltı kitabını iyi okumuş güzel sorular çıkarmışsınız teşekkür ediyor, çalışmalarınızda başarılarınızın devamını diliyorum. Bizim için şerefti. Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.