Ülkemiz Turizminin Stratejileri Nasıl Olmalı?
Akademi Derneği Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Onur Başar Özbozkurt ile Türkiye'nin turizmde izleyebileceği stratejileri ele aldığımız ve ülkemizin turizm ile ilgili vizyonuna katkı sağlayacak çok önemli bir röportaj gerçekleştirdik.
Ardı ardına gelen sorularımı hassasiyetle cevaplayan Akademi Derneği Kurucu Genel Başkanı Stratejist Özbozkurt ile yapmış olduğum bu özel turizm röportajımı kaleme aldım.
Ülkemiz turizminin geleceği için neler yapmalıyız? Ülkemiz turizmi ve ekonomisini güçlendirmek için neler yapılabilir?
Ülkemiz turizminin geliştirilmesi için seyahat acentelerinden turizm işletmelerine, Sivil Toplum Kuruluşları’ndan vatandaşlarımıza kısacası herkese büyük görev düşmektedir. Turizm sektöründeki tüm paydaşlar dijitalleşen dünyaya uyum sağlamalı, stratejilerini buna göre şekillendirmeli ve tanıtımlarını bu yeni düzen içerisinde gerçekleştirmelidir. O bölgenin çekici unsurlarını, tarihî eserlerini ve doğal kaynaklarını koruma bilinciyle, yaşam alanlarını tahrip etmeden, zengin kültürel mirasını geleceğe taşıyarak turizm gelişimini sağlamalı; vatandaşlarımız bu konuda bilinçlendirilmelidir. Seyahat acentaları ve turizm hizmeti sunan işletmeler arasında koordinasyon sağlanmalı ve güvene dayalı ticaretin iyileştirilmesi gerekmektedir. Turizm işletmelerinde çalışanların, turistlere daha kaliteli bir hizmet sunabilmesi için eğitimli ve alanında uzman bireylerden oluşması gerekmektedir. Ayrıca turizm sektörü daima desteklenmeli ve küresel ölçekte karşılaşılabilecek krizlere karşı proaktif davranarak önlem planları geliştirilmelidir.
Dünya üzerindeki öngörülemeyen durumlar ve olaylar ülke ekonomilerini ve bileşenlerini olumsuz yönde etkileyebiliyor peki böyle olası durumlarda ne yapmalı, nasıl stratejiler belirlemeli ve nasıl uygulamalıyız?
Bir turistin herhangi bir yabancı destinasyonu ziyaret etme kararını vermesindeki en önemli kriter, ilgili ülkenin siyasi istikrara sahip olması ve genel iç güvenliğiyle ilgili olumsuz bir durumun olmamasıdır. İstikrarı ve iç güvenliği yüksek olan ülkeler, turizmin ekonomik katkılarından daha fazla pay alabilme fırsatına sahiptir. Nitekim, 2018 yılında uluslararası bir kongrede sunmuş olduğum “On The Relationship Between Tourism and Political Stability and Absence of Violence/Terrorism” başlıklı çalışmamda, bahse konu kavramların turizme olan etkisini ele almıştım. ABD, dünyanın en popüler turizm destinasyonlarından birisiyken 11 Eylül olaylarını deneyimledi ve binlerce insan yaşamını yitirdi. Böylesine büyük bir saldırının gerçekleşebileceğini o tarihe kadar hiç kimse öngörememişti. 11 Eylül’ün neticesinde, ABD’de 80 milyar dolar civarında bir ekonomik zararın meydana geldiği tespit edildi.
Diğer taraftan, destinasyonlar açısından önem arz eden stratejik bileşenlerden birisi de sahip olunan ulaşım altyapısıdır ve maalesef terör saldırılarının da çoğu zaman odağı haline gelmiştir. Bu doğrultuda, geçmişte, Moskova’da, üstelik yüksek seviyede güvenlik önlemleriyle korunan ve en yoğun hava trafiğine sahip havalimanlarından Domodedovo’da, 37 kişinin hayatını kaybedip 200 kişinin yaralanmasına sebep olan bir intihar saldırısı gerçekleşmiş ve ülkenin güvenliği ve ekonomisi büyük zarar görmüştür. Dahası, konaklama merkezleri de bu olumsuz olaylara maruz kalmıştır. 2015’te Afganistan Kabil’de bir konsere katılmak için gelen yabancı turistlerin içerisinde olduğu bir otele teröristler tarafından düzenlenen bir saldırı gerçekleştirilmiştir. Sonuç olarak bu istikrasızlık, riskli ülkelerde turist sayısının azalmasına dolayısıyla turizm işletmelerinin kârlılıklarının da düşmesine sebebiyet vermiştir. Geçmişte ülkemizin de iç güvenliğine ve siyasi istikrarına zarar vermeye çalışan çeşitli odaklar olsa da ülkemiz, büyük bir gayretle tüm olumsuzlukların üstesinden gelmeyi bilmiş ve bu başarısını devam ettirmiştir. Bu nedenle, bir ülkenin turizm endüstrisini güçlendirmesi için öncelikle iç güvenliğini ve istikrarını sağlayarak turistlere güven veren bir ülke imajı yaratmalıdır. Bununla birlikte, ülkelerin gelişmiş sağlık altyapısı da, özellikle içerisinde bulunduğumuz küresel salgın sürecinde bana göre önemli bir rol oynamaktadır.
Bilimsel açıdan değerlendirdiğinizde Türkiye’nin nasıl bir turizm tarzı olmalı? Neleri hayal edip gerçekleştirebiliriz?
Türkiye’nin; termal kaynakları, talassoterapi olanakları, iklimi gibi imkânlarının yanı sıra dünyada en çok uçuş gerçekleştiren Türk Hava Yolları gibi güçlü bir uluslararası kuruluşa sahip olması ve sunmuş olduğu ulaşım kolaylığı sayesinde sağlık hizmeti ve alternatif sağlık turizmi için en ideal bölge olduğunu düşünüyorum. Çünkü, Türkiye’nin mevcut coğrafi ve jeopolitik konumu, sağlık politikaları, kalkınma plan ve programlarındaki ilerlemeler ve özel sağlık sektörünün gelişmesi, sağlık turizminin Türkiye’de önemli bir yere sahip olduğunu göstermektedir. Sağlık turizmi; termal turizm, medikal turizm ve ileri yaş ve engelli turizmi olarak üç temel başlıkta incelenmektedir. Bu kapsamda ülkemizde termal turizm, Türkiye’nin güney kesiminde bulunan yaygın kıyı turizminin yaşandığı yaz sezonunun dışında kalan zamanlarda da aktif devamlılık göstermekte ve çeşitli uygulamaları bünyesinde barındırmaktadır. Cerrahi uzmanlık gerektiren alanlarda tedavi satın almak amacıyla medikal turizmi tercih eden Almanya, Libya, Irak, Azerbaycan, Rusya, İngiltere, Hollanda gibi birçok ülke Türkiye’yi tercih etmektedir. İleri yaş ve engelli turizminde de Türkiye önemli hizmetler sunmakta ve Avrupa, Ortadoğu, Balkanlar ve diğer komşu ülkeler açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Dahası dünyada birçok ülkede sağlık sistemlerinin çökmesine neden olan COVID-19 küresel salgın sürecinde de Türkiye’nin devreye aldığı sağlık yatırımları ve sağlık stratejilerinde kaydettiği başarılara uluslararası birçok medya devi kayıtsız kalmamıştır. Bu nedenle Türkiye sağlık turizminde başarılı bir şekilde ilerlemeye devam etmeli ve sağlık turizmi alanında sunduğu hizmet türlerini genişletmelidir. Yanı sıra, etkinlik turizmi, gastronomi turizmi, kültür turizmi, inanç turizmi gibi alanlarda da kendisini geliştirmelidir.
Ülkemiz turizminin coğrafyamızın her noktasında önemi ortada. Peki dünya ölçeğinde yerelden globale bilinirlik, keşfedilebilirlik ve ziyaret, konaklama, yeme içme, etkinlikler gibi birçok ürün çeşitlendirmemizle turizmimizin ilgi görmesi için farklı neler yapılabilinir?
Küresel pandeminin etkisini hafifletmesiyle etkinlik turizmine daha çok ağırlık verilebilir. Etkinlikler; turizm pazarını genişletmede, turistlerin dikkatini çekmede, imaj oluşturmada, tanıtımda ve ekonomik fayda sağlamada önemli bir yere sahiptir. Bu bağlamda karnavallar, festivaller, dini etkinlikler ve anma törenleri gibi faaliyetler artırılabilir. Örneğin, İspanya’da gerçekleştirilen Domates Festivali ve Boğa Güreşleri, Brezilya’daki Rio Karnavalı, Fransa’daki Cannes Film Festivali, Londra, Paris, Milano’daki Moda Haftaları gibi büyük çapta ve dünyaca ünlü etkinlikler, binlerce turisti ağırlamakta ve turistler, konaklama sıkıntısı çekmemek adına aylar öncesinden rezervasyonunu yapmaktadır. Dolayısıyla sanat ve eğlence etkinlikleri, eğitim ve bilim etkinlikleri, uluslararası spor müsabakaları gibi etkinliklerle ülkemiz cazibe merkezi hâline gelebilecek, küresel ölçüde tanınırlığını ve bilinirliğini artırabilecek ve en önemlisi büyük ölçüde döviz çekebilecektir. Bununla birlikte yiyecek ve içecek deneyimi yaşamak suretiyle seyahat motivasyonu yaratan ve seyahat davranışlarının güdülenmesinde büyük öneme sahip olan gastronomi turizminden faydalanmalıyız. Örneğin İngiltere, gastronomi turizminden her yıl yaklaşık 8 milyar dolar gelir elde etmektedir. Ülkemizdeki her ilimiz, bir gastronomi yıldızı olmaya adaydır. Yeter ki bu potansiyeli ortaya çıkaralım. Gaziantep’teki gastronomi başarımızı artırarak diğer illerimize de yansıtalım.
Turizmde markalaşma süreci nasıl yönetilmeli?
Marka; bir ürünün adı, kalitesi veya bilinirliği değildir yalnızca. Marka tüketicilerde o ürün veya hizmete sahip olma isteğini uyandıran algılar toplamıdır. Bu nedenle turizmde özellikle destinasyon markası oluşturmada yapılması gereken ilk hususlardan birisi kurumsal imajı oluşturmak, bu algıyı yaratmak ve güçlendirmektir. O bölge için turistlerin algısının olumlu olması gerekir ki bu husus ise o destinasyon bölgesi için bir kimlik oluşturmakla yakından ilgilidir. Hollanda’nın Amsterdam, İspanya’nın Barcelona, Valencia, Cordoba, Santiago de Compostela, Ibiza ve diğer Balear Adaları’nda, İtalya’nın Roma, Belçika’nın Brüksel, Yunanistan’ın Atina, Santorini Mykonos gibi aslında dünyanın önde gelen turizm destinasyonlarında bulunarak çok önemli gözlemler yaptım. Özellikle şunu söyleyebilirim ki, bir destinasyon imajının oluşturulması veya onun bir marka haline getirilmesinde tarih, kültür ve sanat, spor, eğlence, alışveriş olanakları, coğrafya, mutfak gibi birçok bileşen önem arz ediyor. Başta İspanya ve İtalya’nın bu bileşenlerden maksimum şekilde faydalanma gayreti içerisinde olduklarını çok net şekilde ifade edebilirim. Bu bağlamda, ülkemizdeki turistik il veya ilçelerimizin markalaşması adına o bölgenin tarihi, coğrafi unsurları, kültürel ve ekonomik özelliklerinin ön planda olması gerekiyor. Günümüzde, kentlerin yöresine ait, o yöre ile özdeşlemiş gıda, tarım, maden, el sanatları ve sanayi ürünlerini gösteren “coğrafi işaret” kavramını görüyoruz. Temel amaç, tescile konu olan ürünün üretimi, kaynağı gibi bazı genel niteliklere bağlı olarak belli bir üne kavuşmuş ürünlerin korunması olsa da aynı zamanda markalaşma açısından da önem arz etmektedir. Bununla birlikte o destinasyon bölgesine ait doğal ve kültürel zenginliklerin özenle korunması ve aynı özenle tanıtılması gerekmektedir. Özellikle, o destinasyonun marka kimliğine uygun kültürel ve sportif faaliyetler geliştirerek, uluslararası iş birliğine açık ve diğer ülkelerdeki destinasyon bölgeleriyle karşılıklı kalkınma protokolleri imzalayarak, markalaşmış kentleri ve turizm destinasyonlarını kıyaslama (benchmarking) yaparak, Sivil Toplum Kuruluşlarıyla eş zamanlı ilerleyerek, geleneksel ve çağdaş medyayı aktif ve profesyonel yöneterek bir kentin veya destinasyon merkezinin markalaşması mümkün olabilecektir. Nitekim ülkemizin güçlü bir Sivil Toplum Kuruluşu, Akademi Derneği olarak, öncelikli amaçlarımız içerisinde de bölgemiz ve ülkemizi en iyi şekilde tanıtmak ve uluslararası iş birlikleri gerçekleştirmek yer alıyor.
Turizmde insan kaynağının önemini nasıl özetlersiniz?
Turizm endüstrisi hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde en önemli endüstrilerden birisi olmakta, hatta ana gelir kaynaklarından birini temsil etmektedir. Bu nedenle turizm işletmelerinde insan kaynağının doğru seçilmesi ve stratejik yönetimi ön plana çıkmaktadır. Çünkü, karşılıklı ilişkilerin en yoğun yaşandığı bir sektör olarak düşündüğümüzde yalnızca çalışan sayısını planlamak değil aynı zamanda işin niteliğine uygun çalışanların belirlenmesi, seçimi ve istihdam edilmesi, müşterilere sunulan hizmetin kalitesinin artırılmasında belirleyici bir husustur. Turizm işletmelerinde istihdam edilen çalışanlara iyi bir eğitim ve rotasyon uygulanması, çalışanların turizm sektörünün gerekliliklerini içselleştirmesi önemlidir. Çalışanların yüksek motivasyona ve etkili iletişim becerilerine sahip, problem çözme becerilerinin ve ülkesi ve çalıştığı kuruluşa aidiyet duygusunun yüksek olduğu bireylerden tercih edilmesi gerekir. Ayrıca personel seçiminde farklı dil bilen farklı çalışanların olması, özellikle işaret dilini bilen personellerin işletme bünyesinde istihdam edilmesi, o turizm işletmesinin potansiyelini ortaya koymasında önem arz edecektir.
Ülkemiz turizmine fayda sağlaması adına daha sorulacak ve cevaplanacak o kadar ayrıntı ve güzellik var ki daha devam edeceğiz şimdilik Tatil Tadında Kalın…