Üçü bir arada!
İşte, bu Bayramınız mübarek olsun. Rabbim daha nicelerine kavuştursun bizleri.
Sevgili dostlar; “tam kapanma” süreci içerisinde, bu ikinci yazımız. Gazetemiz haftada bir gün, o da Salı günü olmak üzere çıktığından yazımızı ilgili birime Pazartesi teslim etmemiz gerekiyor.
Bu itibarla haftalık yazı mesaimizi iki gün öne almış bulunuyoruz. Öncelikle şunu söylemek isterim; 9 Mayıs Pazar günü itibariyle verilen günlük raporlara göre vaka sayısı 15.191… Günlük vaka sayısının 70.000’lerden bu rakamlara düşmesi fevkalade olumlu bir sonuç.
Bütün toplum fertleri olarak tam kapanma ile birlikte bir sıkıntının içindeyiz. Bu salgından kurtulmak için, bu sıkıntılara katlanmak mecburiyetindeyiz. Dolayısıyla herkes belirlenen kurallara karşı, gereken ciddiyet ve özeni gösterecektir. Aksi takdirde, arzuladığımız rahat günlere kavuşmamız gecikecektir.
“Üçü Bir Arada” diye, bir başlıkla karşınıza çıktık sevgili dostlar… Şundan; geçtiğimiz Cumartesi’yi Pazar’a bağlayan gece, bir “Altın Gece”yi birlikte yaşadık. Onun sabahı 9 Mayıs Pazar günü, “ Anneler Günü” olarak bizlere selam vermişti.
“Üçü Bir Arada” derken kastettiğimiz üçüncü hatırı sayılır günümüz ise önümüzdeki Perşembe günü idrak edeceğimiz Ramazan Bayramı idi… Köşemizde haftada bir sizinle buluşunca, kısa da olsa alt başlıklar altında siz değerli okurlarımıza zamana bağlı farklı konular hakkında görüşlerimizi paylaşmanın faydalı olacağına inanıyorum.
ALTIN GECE!
Bütün bir yıl da gizli, belki de daha çok Ramazan ayında, ORUÇ olgusu içinde saklanmış, kim bilir belki Ramazan ayının ikinci yarısında, tek sayılı gecelerinde, belki de Ramazan’ın 27. gecesinde gizlenmiş olan o ALTIN GECE, işte bu gece Kadir Gecesi…
Kadir Gecesinin gizli olması gerekliydi… Çünkü, açık ve seçik bir şekilde bir gecenin kutsallaştırılması, Allah’dan başka ilah olmadığı esası üzerine binasını tesis eden Tevhid dini İslam’a yakışmazdı.
Zira İslam, değil bir insanın, bir gecenin bile putlaştırılmaması için gerekli temelleri atmış tedbirleri almıştı.
Gizliliği esas olmakla birlikte bu geceye değerini bahşeden en etkin olay, yaratılış dünyasının ebedî ufku mahiyetinde olan Kur’an-ı Kerim’in nurdan bir gökkuşağı halinde, Sevgililer Sevgilisinin şahsında dünya semasına inmeye başlayıp, oradan insanlığın idrakine bu gece de yansımış olmasıdır.
Ey Şanlı Gece! Sen ne kadar zenginsin ki, her yıl tazarru ve niyazların, teslimiyetin, zirveye varan yalvarışların en saf ve temizine mazhar olur, onları elmas misali en değerli madenler olarak hazinende saklarsın.
Sen bir yıl boyunca berraklığı kaybolan, kirlenen yeryüzünü Mutlak’ın sesi Kuran’ın sedasıyla ve onu kainata örnekleyip yansıtan Mümtaz Şahsiyetin düşünce ve ahlakıyla yıkar, pasından arındırırsın…
Akşam devraldığın köhne, egoizm ve çıkar ilişkilerine dayalı beşeri müdahalelerle dejenere olmuş, kirlenmiş, yer yer yıkılmış olan dünyayı sabahın aydınlatmaya başlayan ufkuyla taze, değişmiş, yeni ve genç bir dünya olarak, arınmış gönüllerle beraber gündüz nöbetçilerine devredersin.
İşte sen saçtığın bu altın ışıklarınla hem önündeki ve ardındaki zaman ve geceleri aydınlatırsın, hem de seninle bütünleşen, göz ve gönlünü senin altın ışınlarını müşahedeye hasreden mü’min ve muvahhid gönülleri aydınlatırsın. Ey Altın Gece! Hep birlikte sesleniyoruz sana; “Daha nice yıllarda bir daha görüşmek üzere” diye.
ANNELER GÜNÜ
Pek çok dünya ülkesinde olduğu gibi bizde de, Anneler Günü her yıl Mayıs ayının ikinci Pazar günü kutlanmaktadır. Nitekim Mayıs’ın ikinci Pazar’ı olması itibariyle ülkemizde Anneler Günü geçtiğimiz 9 Mayıs Pazar günü kutlandı. Bu vesile ile bütün annelerin Anneler Günü’nü kutluyorum.
Bu tebrikle birlikte bana düşen önemli bir görev; bu işin tarihçesini ortaya koymak ve herkesin yaptığı işin temelinin nereye dayandığını bilip ona göre hareket etmesine yardımcı olmaktır.
Şunu herkes gayet iyi bilsin ki; Anneler Günü geleneği, Antik Yunanlıların, Yunan mitolojisindeki pek çok tanrı ve tanrıçanın annesi olan Rhea onuruna verdikleri yıllık İlkbahar festivali kutlamalarıyla başlamıştır.
Oradan Antik Roma’ya geçmiş. Yirminci asrın başlarında ise ABD’de Anna Jarvis, anasını 1905’de kaybedince, kendi annesi için 1908’de bir anma günü düzenler.
Müteakip yıllarda Anna Jarvis bu anma günlerini tekrarlayınca 1914 yılında, ABD Kongresinin almış olduğu bir Kongre kararı ile Anneler Günü bütün ABD sathında resmileşmiş olur. Oradan bütün dünyaya yayılır. Bizde ise ilk Anneler Günü, 9 Mayıs 1955’de kutlanır.
Bizim kültür ve temel kabullenişlerimizde ANA’nın yeri başkadır. Onun konumunu ve mevkisini bizzat, ukbada Yaradan’ın huzurunda mahcup olmamamız için, bu alemde söz ve davranışlarımızın nasıl ve niceliğine yönelik insanlığa rehber olarak gönderilen örnek şahsiyet belirlemiş ve “Cennet Annelerin Ayağının Altındadır” kuralını bütün dünyaya ilan etmiştir…
Senede bir gün ne ki! Hiç, senede bir gün’le onun hakkı ödenebilir mi? Zira o, bizi dokuz ay bünyesinde, iki yıl kucağında, ölene kadar da kalbinde taşıdı. Ondan sonra da son nefesinde dualarıyla bizi korumaya alıp Allah’a ısmarladı ve ondan sonra Hakk’a yürüdü.
Ruhaniyetleriyle de hala gözetimlerine devam ediyorlar, taki mahşerde buluşuncaya dek! Ruhları şaad olsun! Değil senede bir gün, ömür boyu her anımız onlara feda olsun!
YAHUDİ RAHAT DURURSA
VE NİHAYET BAYRAM!
Onbir ayın Sultanı deyip ne güzel başlamıştık ona… Hanemizdeki küçüklerin heyecanı bize geçmiş sanki çocukluk yıllarımıza dönmüştük. Teravihlerle bütün mahalleliyle, dostlarla saflarda buluşamıyor, salat û selamlarla coşamıyorsak da, ikindi sonrası bir ideal uğruna, köklü bir hedef doğrultusunda iyiden iyiye hissettiğimiz nefsi köreltici, akıl ve şuuru besleyip yüceltici fonksiyon gördüğüne şahit olduğumuz açlık, hanemizde bizi alıp bir kenara oturtuyor, ya Yüce Kelamı dillendiren sedayı dinlemek suretiyle kulaklarımızdan, ya da bizzat rahle-i tedrise oturup Kelam-ı Kadim’i bizzat kıraat etmek suretiyle göz ve dilimizden gıdalanmamızı, gönüllerin Ab-ı Hayat’ından sulanmamızı gerçekleştiriyordu…
Her gün kemale doğru biraz daha farklılaştığımızı hissedip arınma yoluna giren gönlümüzle ulaşmayı hedeflediğimiz noktalar doğrultusunda önümüzdeki günlerin getirisini hesap ediyorduk.
Hele o Altın Gece’nin sahuruyla birlikte sanki en yakın camiden, hayal aleminde Itri’nin bestelediği Tekbirleri duyup, bizi zaman tünelinden maziye götürerek İla-i Kelimetullah uğruna feda-i can etmeyi sevdaya dönüştüren, yüce milletimizin tarihiyle bir kere daha bütünleştiğimize şahit oluyorduk.
Yalnız gönlümüzü arındırıp ruhumuzu yüceltmiyorduk, zekat mektebinden aldığımız ruh ve mana doğrultusunda malımızı kem gözlerden arındırıyor, sadaka-ı fıtrlarımızın tediyesi ile vücut bütünlüğümüzün ve sağlığımızın manevi yıllık sigortasını yaptırmış oluyorduk.
Ama gelin görün ki; Zalim İsrail Polisi, Doğu Kudüs’te, Eski Şehir bölgesinde Mescid-i Aksa’daki Kıble Mescidi’nde yatsı namazını kılan kardeşlerimize ses bombası ve plastik mermiler kullanmak suretiyle saldırmaları sonucu moralimiz alt-üst oldu, bütün şevkimiz kaybolup gitti…
İsrail, ateşle oynuyor. Netanyahu’nun tahrik edici bu tavrı, cinayetten başka bir şey değildir. Şu kadarını söyleyeyim; iki gün önce Mescid-i Aksa’da ikindi namazını eda eden bir vatandaşımız ağlaya ağlaya, sosyal medyada anlatıyordu…
Camiden çıkmış, elinde bulunan Türk Bayrağı’nı öpmek için Filistin’li kardeşlerimiz adeta sıraya girmişler… Her gelen Bayrağı öptükten sonra “ Hani nerdesiniz, ne zaman geleceksiniz?” sorusunu sorup duruyormuş. Bıçak kemiğe dayanınca, ama öyle ama böyle gereken yapılır…
Bütün dünya bunu böyle bilsin. Hiç kimse yapmazsa öpülen o şanlı bayrak canlanır, ayaklanır, ruhlar alemiyle birlikte orduya dönüşür ve gerekeni o yapar.
İsrail’in bu namert zulmüne rağmen, biz Pandemi’nin mesafe ilkesine de dikkat ederek bu bayram, miğferlere dönüşen kubbeleri taşarak avlu ve sokakları doldurup Tekbir ve Salat û Selamlarla coşup bayram namazlarını eda ederken vatan toprağıyla da bütünleşmiş olacağız.
Sağ elimizi kalbimizin üzerine getirmek suretiyle mesafeli bir şekilde birbirimizle bayramlaşıp, idrak ettiğimiz bayramı ulu babalarımızın istirahata çekildiği mezarlıklara taşıyacağız, onlarla da bayramlaşıp geçmişimizle bugünümüzü bütünleştireceğiz.
Onlara sunacağımız Fatihalardan müteşekkil demetlerle onları nura gark edip huzura erdireceğiz. Ondan sonra hanelerimize dönüp, Bayramı evlerimize götüreceğiz.
Gönüller mamur, ruhlar yüce, Rabbimin rahmetine emanet ettiklerimiz ise, kabirleri başında terennüm ettiğimiz Fatihalarla pür nur, evlerimiz bayramla müşerref olmuş, hanemizin her bir ferdi bayram sevinci içinde şen ve şakrak… Bütünleşmişiz, bütün bir Ramazanın üretip Bayram Sabahına taşıdığı o yüce sevgide… Yüzler mütebessim, gözler ışıl ışıl, milletin birliğine, Devletin dirliğine, vatanın bütünlüğüne ümitle bakıyor bütün gözler…
İşte, bu Bayramınız mübarek olsun. Rabbim daha nicelerine kavuştursun bizleri.
Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.