Üç kıssa, üç hisse!
Her padişahın olduğu gibi, Sultan Süleyman'ın da zaman zaman akıl danıştığı bir hocası vardır. Bakın neler yapmış Yahya Efendi...
Karşısında diz çöken dünya
liderlerinin 'Muhteşem' ünvanına layık
gördüğü, kendi milletinin ise 'Kanuni'
ismiyle selamladığı Sultan Süleyman Han dönemi...
Her padişahın olduğu gibi, Sultan Süleyman'ın da zaman zaman akıl
danıştığı bir hocası vardır.
Zembilli Ali Cemali'nin dergahında yetişen Yahya Efendi...
Güler yüzlü, sevecen, gönül kırmayan ve gereksiz kızmayan biridir
Yahya Efendi. Ancak devlet idaresinde zaafiyet oluşunca,
padişahın karşısına çıkıp, ağzına geleni ardına bırakmayacak kadar
da serttir.
Günlerden bir gün, atının üzerinde tekkesine doğru giderken,
papazın biri atının yularına yapışır, "Bu mu Osmanlı'nın
adaleti? Bu mu sizin adaletiniz" diye bas bas
bağırır.
"Nedir, ne oldu?" demeye kalmadan, papaz
bağıra bağıra derdini anlatmaya başlar:
"Senin süt kardeşim dediğin padişah, adaletsizlik ediyor.
Doğmamış sabilerimize bile vergi konuyor, ölülerimizden bile haraç
alınıyor!"
Duydukları karşısında dermandan kesilen Yahya Efendi'nin atının
burnu derhal saraya döner.
Huzura çıktığında, işleriyle meşgul olan Sultan Süleyman'a,
"Hele beri bakasın süt kardeş" diye hiddetle
seslenir ve padişah yüzünü çevirir çevirmez başlar
saydırmaya:
"Sen ne yaptığını sanırsın? Kanunlara, törelere ve İslam'a
uygun olmayan bir şekilde vergi adı altında toplanan malın
helalliği olur mu? Yediğini, içtiğini, sarayını, saltanatını ve
ahiretini kendine haram ettiğinin farkında değil
misin?"
Duydukları karşısında sarsılan Kanuni'nin yüzündeki çizgiler
titremeye başlar:
"Allah aşkına süt kardeş! Azarlamaksa niyetin yine azarla
ama bari günahımızı söyle!"
Olanı, olduğu gibi anlatır Yahya Efendi...
Sultan Süleyman, "Halim Allah'a ayandır. O Allah biliyor
ki, anlattıklarından zerre haberim yoktur. Bu işleri genelde
alt kadrolar hallediyor" diyerek kendini savunmaya
başlar.
Bu savunmadan sonra aralarında şu konuşma geçer:
Peki onlardan kim mesuldür?
- Amirleri elbet...
Ya o amirlerden kim mesuldür?
- Onların da daha yüksek amirleri vardır. Onlar mesul tutulur.
Böylece nereye gider, nereye dayanır bu mesuliyet?
Başı göğsüne düşen Sultan bu son soruya: "Bana kadar
geliyor" diye acı içinde inleyerek cevap verir.
Bu duruma üzülen Yahya Efendi, yanına sokulduğu padişahın gönlüne
şu ince ayarı verir:
"Allah'ın huzuruna çıktığında ne cevap vereceksin? Olan
bitenden haberim yoktu diye mi savunacaksın kendini? Bir hükümdarın
memleketinde olup bitenlerden haberdar olmaması büyük günahtır.
Emrinde çalışan memurlarının yularını gevşetirsen, sırtına öyle
günahlar, öyle sorumluluklar yüklerler ki ahir hayatında cennet
yüzü göremezsin."
Bu olaydan aylar sonra Kanuni Sultan Süleyman, devletin akıbetini
hayal eder, "Günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer,
çökmeye yüz tutar mı?” diye düşünmeye başlar...
Bu soruya en güzel ve en doğru cevabı Yahya Efendi'nin vereceğinden
emirdir. Güzel bir hatla yazdığı mektupta şu soruya cevap ister süt
kardeşinden:
"Sen ki ilahi sırlara vakıf birisin. O vakit de bana süt
karındaşım. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın akıbeti
nasıl olur?”
Yahya Efendi bir kağıdın üzerine büyükçe harflerle, “Neme
lâzım be Sultanım!” diye yazar, zarfa koyup geri
gönderir.
Gelen bu özensiz ve kısa cevaba bozulan Sultan, hemen ayaklanır ve
Yahya Efendi'nin Beşiktaş'taki dergahına gider.
"Aşk olsun süt karındaşım. Kırk yılın başı sana bir sual
ettik. Ciddiye bile almadan başından savdın" diye sitem
eder.
Yahya Efendi gayet sakin bir şekilde "Sizin sorunuzu
ciddiye almamak haddime mi sultanım. Ben sorunuzun cevabını bir
hayli düşündüm ve en doğru cevabı gönderdim" der ve
padişahın meraklı bakışları arasında anlatmaya başlar:
"Eğer şahısların menfaati devlet menfaatinin üstüne
çıkarsa... Koyunları kurtlar değil de çobanlar yemeye başlarsa...
Mazlum ve masumların feryadı arşa yükselir de bunu görüp
işitenler, 'Aman canım, nemelazım' derse, biliniz
ki yıkılış yakındır!"
Aradan yıllar geçer.
Kanuni hakkın rahmetine kavuşmuş, oğlu Sultan ll. Selim tahta
çıkmıştır. Zaman zaman devleti idarede zora düşünce,
"Merhum babam bu işleri nasıl çözerdi" diye merak
ederek kişisel eşyalarını, tuttuğu notları karıştırmaya başlar.
Eline Yahya Efendi'nin "Nemelazım" isimli o not
parçası geçince bir anlam veremez ve çıkıp amcasının dergahına
gider.
Hoş beşten sonra Yahya Efendi "Ne haldesin bakalım,
padişahlık nasıl gidiyor?" diye sorar.
Meramını anlatmak için zaten sabırsızlanan Selim, "Zor
amca. Kimseyi memnun edemiyorum" diye yakınmaya
başlar.
"Zordur elbet" diye gülümser Yahya Efendi.
"Onca insanı memnun etmek zor olmaz mı?. Birini memnun
etsen diğeri hoşnut kalmaz. Bunu memnun edeyim desen öteki küser.
İyisi mi sen birini memnun etmeye bak evladım" der.
"Amca! Hakka, hakkaniyete uyar mı birini memnun edip
ötekini küstürmek?" diye söylenir.
Yahya Efendi gülümsemesine devam eder ve dudaklarından şu sözler
dökülür.
"Sen birini, yani Allah'ı memnun et, gerisine karışma
evladım!"
***
Şimdi diyeceksiniz ki "Bu kadar derdimiz, kederimiz,
sorunumuz varken, bunları niye anlattın?"
Şundan ötürü...
Cumhurbaşkanımız özeleştiri yapabilen, "Ben de yanlış
yaptım. Ben de yanıltıldım. Bu olanlardan ben de
sorumluyum" diyebilen bir şahsiyet...
Hazreti Adem'den beri hata yapmayan var mıdır ki Cumhurbaşkanı
hatadan münezzeh olsun?
Peki böyle zamanlarda ortaya çıkıp, "Efendim, burada
yanlışımız var" diyebilen kimimiz, kimsemiz var mı? Bir
papazın hakkı için Sultan Süleyman'ın karşısına hışımla çıkıp,
yüreğine ince ayar veren Yahya Efendi gibi akıl hocalarımız var
mı?
Yuları serbest bırakılmış memurların yaptığı işlerden dolayı
hepimizin ama en çok da Cumhurbaşkanı'nın mesul olduğunu
hatırlatacak kimse var mı?
Kimin memnun olup olmadığına bakmaksızın, sadece Allah'ı memnun
etmek için çırpınan kaç kişiyiz?
Şahısların menfaatinin, devlet menfaatinin önüne geçtiğine
gözleriyle şahit olan, kurdun değil, çobanların koyunları yediğini
gören ve fakat, "Nemelazım" diyemeyen kaç
kişi kaldık?
Bu soruları kendimize ve tabi ki birbirimize sorabilmemiz
ve üzerimize düşen hisseyi alabilmemiz için yazdım
yukarıdaki üç kıssayı..
Ama...
"Yahu bırak şimdi kıssayı, hisseyi. Sen bize siyasi
gelişmelerden haber ver" diyorsanız.
Olur, gönlünüz kalmasın diye kısaca yazayım.
Malumunuz; Ankara ve Balıkesir Belediye Başkanları istifa etti.
Ankara şu aralar, onların yerine gelecek isimleri
tartışıyor.
Önce Ankara'dan başlayalım...
Melih Gökçek'in koltuğu için üç kişinin ismi geçiyor.
Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki, Sincan Belediye
Başkanı Mustafa Tuna ve Kahramankazan Belediye Başkanı Lokman
Ertürk...
İlginç olan, Sincan Belediye Başkanı Mustafa Tuna'nın isminin
beklenmedik bir tepkiyle karşılanması...
Sosyal medyadan takip ettiğim onbinlerce kişi, CİMER ve BİMER'e
"Mustafa Tuya'yı istemiyoruz" başlığıyla şikayet
dilekçeleri gönderdi. Aynı çalışma twitter üzerinden de
yapıldı ve bu çalışmaya da onbinlerce Ankaralı
katıldı. Ankara'da kiminle konuştuysam, benzer şeyi
söyledi.
Bunun yanısıra, Ankara'daki sivil toplum kuruluşları,
vakıflar, şehit aileleri, gaziler dün bir açıklama yaparak
Kahramankazan Belediye Başkanı Lokman Ertürk'ü istediklerini
duyurdu.
15 Temmuz gecesi verdiği mücadeleyi, Cumhurbaşkanı, Başbakan,
bakanlar ve dahi diğer ilçe sakinlerinin kendisini defalarca
ziyaret edip teşekkür etmesini göz önünde
bulundurursak, tabanın bu ismi neden istediğini anlamış
oluruz.
Biz yine de hayırlısı diyelim...
Balıkesir'de ise durum biraz daha karışık. Öğrendiğim kadarıyla
ismi öne çıkan iki kişi var. Bunlardan biri Dursunbey Belediye
Başkanı Ramazan Bahçıvan, diğeri ise Altıeylül Belediye Başkanı
Zekai Kafaoğlu...
Yöre halkı Ramazan Bahçıvan'ın, bazı siyasetçiler ile yerel medya
ise Zekai Kafaoğlu'nun seçilmesini istiyor.
Zekai Kafaoğlu, istifa eden Ahmet Edip Uğur ile ters
düşmesi ve yerel medya üzerinden yürüttüğü perde arkası
kavgalarıyla biliniyor.
Ayrıca...
Dershane tartışmaları alevlendiği sırada Bank Asya'dan kredi
çekmesi, 15 Temmuz gecesi geç saatlere kadar ortalıkta
görünmemesi, "Reis" isimli sinema filmini çeken
Fetö'cü yönetmene lansman anlamında destek vermesi ve
kayınbiraderinin resmi bir görevi olmamasına rağmen belediyenin
üçüncü katında kendisine ofis yaptırıp ihale kovaladığı yönünde
bazı şikayetler var.
Kısacası tartışmalı bir isim...
Balıkesir'e arada bir konferans vermek için gidip gelen ve yöre
halkıyla konuşan biriyim.
Tarihe not düşmek adına yazıyorum:
Koltuğa oturması durumunda Zekai Kafaoğlu 2019 seçimlerinde
siyasetten silinip gidecek. Daha da önemlisi AK Parti Balıkesir'i
tamamen kaybedecek!
Demedi demeyin!
Ama üç kıssa, üç hisse meselesini de unutmayın!
SOSYAL MEDYADA TAKİP
İÇİN: