Kürşat Tüzmen gençliğinde flört yapmayı becerememiş
Abone olKürşad Tüzmenle röportaj yapmak istememin nedeni, daha söyleşinin başında belli oldu.
Kendisini "denizlerin farklı barbunyası" olarak tanımladı. Zaten ben de öyle düşünüyordum. Aynı deri kampanyasında fotoğraflarımız yayınlandığı için, bir bakanın bu kadar rahat, komplekssiz poz vermesi, insanın dikkatini çekiyor haliyle. Daha önce de zaten, belleklerimizden silinmeyen mayolu fotoğrafları var. Rahmi Koç bile, "Tüzmen pozu" adı vermiş, karnını içine çekti mi çekmedi mi o pozlar esnasında, yarın okuyacaksınız. Bugün en büyük hobisi "dalmak" ve "sevgi üretmek" olan Kürşad Tüzmenin üzerindeki kadınların emeğini okuyacaksınız. Ve eşiyle nasıl tanıştığını...
Sizin adınız geçince herkesin yüzüne bir gülümseme yerleşiyor. Neden?
- Ben sevgi üreten bir insanım. İçimde tarifi olmayan bir sevgi var. Ben insanları seviyorum, onlar da beni seviyor. Adımı duyunca gülümsemeleri bundandır, sevgiden...
Siz farklı ve şablon dışı bir siyasetçi misiniz?
- Evet çizginin ötesindeyiz, hatta sıra dışı. Ama hep böyleydim. Zaten başıma ne gelirse, bu yüzden geldi. Bende bir su altı fotoğrafı var, gece çekilmiş, barbunyalar yan yana dizilmiş, en önde başka bir barbunya duruyor. Hem diğerlerini koruyor hem de onlara yol gösteriyor. Hayatımı biraz ona benzetirim...
Bu da iyiymiş: Denizlerin farklı barbunyası!
- Ama bunun için kendimi zorlamıyorum, doğamdan gelen bir şey. Böyle doğdum, böyle yaşıyorum...
PAROLASI: SEVGİ ÜRETMEK
Siyasete nereden geldiniz?
- Ben siyasete gelmedim, siyaset bana geldi! Aslında siyasetin ne olduğunu da bu aralar fark ettim.
Bizi de aydınlatabilir misiniz, nedir siyaset?
- Kendi hak ve özgürlüklerinizden, kendi isteğinizle vazgeçmek...
O zaman deli misiniz neden siyaset yapıyorsunuz?
- Çünkü iş işten geçiyor, bir kere girdikten sonra bir daha çıkılmıyor. Dış Ticaret Müsteşarlığı görevimden ayrılınca, pek çok teklif geldi bana. "Arkadaşlar, benim boynum yiğit boynu, bükerse ancak sevda büker..." dedim, pencereyi açtım ve atladım. Yere çakılacağımı zannediyordum, birden bir paraşüt açıldı arkamdan. Bir de baktım, aşağıda da bir tente var. Anlatabiliyor muyum?
Hayır, anlatamıyorsunuz!
- Ben Dış Ticaret Müsteşarıyken yetkilerim tırpan yedi, kuşa döndü, sonra da görevden alındım, emekliliğe zorlandım. Bizim kul yapısı şeylere hiçbir zaman zaafımız olmadı. Para, pul, içki, sigara, bize vız gelir, tırıs gider. Ama Allah yapısı şeyler başka tabii, onları karşı zaafımız her zaman oldu...
Nedir onlar?
- Güzellikler. Su altı ve su üstü güzellikleri... Şunu söyleyeyim, bizi görevden aldılar, "Eyvallah" dedik, yolumuza gittik, sonra da Allahın takdiriyle bakan olduk. O cesareti göstereceksin, atlayacaksın, birtakım şeyler sonra kendiliğinden gelişiyor...
Anlaşılan, gözü karasınız...
- Bize öyle derler. Biliyorsunuz, eski sporcuyum, milli sporcu. O dönem bütün partilerden teklif geldi. Oturdum bir analiz yaptım, artılarını eksilerini bir kenara yazdım. Nereye hangi partiyle ne kadar gidebilirim, ölçtüm, biçtim. Sonra Sayın Recep Tayyip Erdoğanla bir buçuk saat konuştuk, kararımı verdim, siyasete girdim...
Size göz koyan Tayyip Beydi yani?
- Tabii. Haberler, mesajlar gönderiyordu. Ben kendisiyle birebir görüşmek istedim, dedim ki "Kimse olmayacak, sadece ikimiz, ben bir takım sorular soracağım ve o sorularıma cevaplar alacağım, ona göre karar vereceğim." O da bu alemden geldiği için davranışlarımız benzer...
Pardon, hangi alem..
- Delikanlılık alemi. Biz, halden anlarız. Bizi yol görmüş insanlar olarak tanımlarlar...
Siz tatlı su siyasetçisi gibi durmuyorsunuz. Partililer korkmuyorlar mı sizden? Bu adamın sağı solu belli olmaz demiyorlar mı?
- Tabii ki tatlı su değil, bir kere açık deniz balığıyım. Ve kesinlikle tuzlu su. Ben açık denizlerde yüzmeyi severim. Hürriyetime çok düşkünüm. Beni bir havuzda ya da gölde zaptedebilmeniz mümkün değildir. Ama bu, şu demek değildir: "Kürşad Tüzmenin ne zaman ne tepki vereceğini bilmezsiniz!" Aksine bilirsiniz. Tıpkı suyun altında yaşayan ve tehlikeli olduğu düşünülen canlılar gibi. Onlar aslında hiç de tehlikeli değildir. Mesela köpek balıkları, her zaman sizin beklediğiniz tepkiyi verirler, sizi şaşırtmazlar, doğalarına aykırı bir şey yapmazlar. Ama suyun üstündekiler öyle değil. Onlar değişiyor.
DALMAK VE YÜZMEK İŞTE BÜTÜN MESELE BU
Dalmak mı yüzmek mi, sizin için daha büyük bir tutku?
- İkisi de. Ben zaten hep söylüyorum: "Benim asıl işim dalgıçlık, hobi olarak devlet bakanlığı yapıyorum!" diye. Su terimleriyle ekonomik terimler arasında çok büyük benzerlikler var. Bu da hoşuma gidiyor: Geminin karaya vurması- ekonominin karaya vurması; dalgalı kur; suya sabuna dokunmayan insanlar; sudan çıkmış balığa dönen insanlar; derin su; açık su; tatlı su, varacağı limanı bilmeyen yelkenli... Ben şunu iddia ediyorum: Su bir kültürdür ve bu kültürden gelen insanlardan zarar gelmez.
GÖRÜCÜ USULÜYLE EVLENDİM
Eşinizle nasıl tanıştınız?
- Benim sabıka dosyam çok kabarıktı geçmişte. Söylüyorum, sevgi üreten bir yapım var. Bu yapım yüzünden, iki kere sözlendim, bir kere de nişanlandım. Bayramoğlu yılları, yazlıktayız, sosyeteydi o zamanlar. Beni o yıllarda görecektiniz. Boy- pos yerinde, üçgen bir vücut. Şimdi tabii ondan eser kalmadı. Kelebek filan yüzdüğümüz zaman, açık konuşayım, plaj dolardı, kızlar bakarlardı.
Siz hep flörtöz bir tip miydiniz?
- Sevgi üretirdim evet. Kalbim çok büyük. Gerçekten. Yoksa, insan niye iki kere sözlenir, bir kere de nişanlanır? Ama sonra baktım, beceremiyorum, olmuyor, el ele tutuşunca, 30 santimden daha fazla yakınlaşınca, işin büyüsü bozuluyor, kendimi koruyup kollayamıyorum, kendime hakim olamıyorum...
Ele ele tutuşmayın o zaman, 30 santimde durun!
- Yok işte, kaptırıyorum kendimi. Her şeyi yaşayınca da, bakıyorsunuz ilerleyecek bir saha kalmıyor. "Kimler geldi, kimler geçti" diyor ya şarkı, o şarkı çok severiz...
Kaç yaşındasınız o zaman?
- Ben çok küçükken başladım bu işlere, öyle söyleyeyim. Hemen şunu da ekleyeyim övünerek: Benim bu hale gelmemde çok kadının emeği var. Hakikaten, bir erkek, erkek oluyorsa; olgun yaşlara ve belli makamlara geliyorsa, bir tek kadınla olmuyor bu. Çok kadının emeği geçiyor...
Ooooooooooooo..!
- Dur, dur açalım da yanlış anlaşılmasın. "Çok kadının emeği geçiyor" derken, demek istiyorum ki, anne, öğretmenler, ablalar, kardeşler, arkadaşlar, sevgililer artı insanın eşi... Bütün bu kadınların toplamında bir erkek hale yola geliyor!
Sizin gibi özgür bir erkek 20 senedir aynı kadınla beraber olduğuna göre çok sıkı bir eşiniz var...
- Estağfurullah! Çok iyi bir hayat arkadaşıdır... İki söz bir nişandan sonra, baktım ki ben bu işi beceremiyorum, işin tılsımı bozuluyor, 30 santim mesafeden yakın olduğum zaman iş bitiyor, o zaman dedim ki, "Bu işi erbabına bırak..." Annemden bana helal sütü emmiş bir aileden şöyle düzgün bir kız bakmasını istedim. Görücü usulü yani.
Siz niye kendiniz bulamıyorsunuz, ben hala anlamış değilim. Bulun ve 30 santimden ileri gitmeyin.
- E olmuyor, o zaman ne oluyor? İş çevresi, yakın saha oluyor. İstemeden çalıştığınız yerlere, insanlara zarar vermeye başlıyorsunuz, anlatabiliyor muyum? Çevreye zarar vermek istemedim. Anneme de ne istediğimi söyledim, bizim de bir takım şartlarımız var elbette. Boyunu posunu tarif ettim, ince bilekli olsun dedim.. "Liseyi bitirmiş olsun yeter" dedim. Bir de 20 sene kilo almayacak... Annem buldu birtakım adaylar. Fazla da vaktim yok. Bir Ramazan günü sırayla hepsine gidelim dedim.
Şaka yapıyorsunuz..!
- Yoo hayır. Belki ayıp böyle söylemek ama durum buydu. Çiçek gibi giyindim, arka arkaya üç tane kızın evine gittim, ailesiyle tanıştım. İlk gittiğim evde birden içim ısındı. Benim için çok önemlidir bu, içimin ısınması.
Neticede tanımadığınız biriyle ömür boyu hayatınızı birleştirmeyi düşünüyorsunuz... Çok riskli değil mi?
- Öyle. Ben eşimle evlenmeden sadece bir kere yemek yedim. Ailesi de yan tarafta oturuyordu...
Ya işler sizin istediğiniz gibi yürümeseydi?
- Bu risk alan bir insanım. Allahın sevgili bir kuluymuşum. Şansım yaver gitti.
Çocuklarınız da böyle evlenmek isterse...
- Tanıdıkları, bildikleri ve anlaşabilecekleri bir insanla evlenmelerini öneririm...
E tanımak, bilmek ve anlaşıp anlaşamadığını anlayabilmek için hamburgerciye, dönerciye filan gitmeleri lazım!
Ama ben hamburgeci, dönerci ilişkilerimde çuvalladım...
Yani siz çocuklarınızın görücü usulüyle evlenmelerini öneriyorsunuz...
- Eğer bütün denemelerinden sonra, hala hayat arkadaşlarını bulamadılarsa, tabii ki tavsiye ederim.
Kaynak: