BIST 9.358
DOLAR 34,48
EURO 36,41
ALTIN 2.960,98

Türk'ün göktaşla imtihanı

Her yıl dünya atmosferine giren bir kaç bin göktaşının önemli bir bölümünün yüksek hız ve sürtünme sonucu eriyerek buharlaşması nedeniyle ancak beşyüz kadarı çeşitli büyüklüklerde katı cisimler olarak yeryüzüne inebiliyor.

Bingöl Merkez Sarıçiçek köyüne düşen göktaşı parçaları (meteoritler), bir kaç aydan bu yana kamuoyunun gündemini işgal ediyor. Köy sakinleri ve çevre halkında zenginlik hayalleri uyandıran ayrıca medyanın ilgi odağı haline dönüşen göktaşı sağanağı Eylül ayından bu yana gerçekleşmesine rağmen söz konusu nesnelerin önce ne tür şeyler oldukları anlaşılamadı. Sıradan ve değersiz kaya parçaları oldukları sanıldı.

Her yıl dünya atmosferine giren bir kaç bin göktaşının önemli bir bölümünün yüksek hız ve sürtünme sonucu eriyerek buharlaşması nedeniyle ancak beşyüz kadarı çeşitli büyüklüklerde katı cisimler olarak yeryüzüne inebiliyor. Dünyaya yabancı olan bu kütlelerin geldikleri yer ve bileşimlerini oluşturan elementlerin yapısı bilim adamlarına evrenin anlaşılması ve astrofizik alanındaki araştırmalar bakımından eşsiz veriler sunuyor ve bilim çevrelerinde büyük heyecan uyandırıyor.

Bizim ilk anda ne olduğunu anlamadığımız ve öğrenmemizin de hayli zaman aldığı göktaşı için ABD'de çok ileri bir bilgi birikimi, hatta son derece gelişmiş bir piyasa var.

Bingöl'e düşen taşların bir süre sonra birer servet değerinde olduğu anlaşılınca köylüler ve maceracılar "altına hücum" misali Bingöle'e akın etmeye başladı. Sonuçta fırsatları iyi değerlendirebilenler için taştan topraktan servet kazanılması ülkemize yabancı bir konu değil. Anlaşılıyor ki, meteor parçaları çok değerli (gramı yüzlerce dolara kadar fiyat bulabiliyor) ve dünyada etkin bir piyasaları var.

Meğerse Bingöl'e düşen meteor parçaları, NASA'nın uzun süredir incelediği ve yapısını keşfetmek üzere 500 milyon Dolar bütçe ayırdğı Vesta Astereoidi'ne aitmiş. Dolayısıyle NASA adına harekete geçen meteor alıcıları Bingöl' akın etmekte gecikmediler.

Uyanık ve şanslı toplayıcılar Bingöl'e gelen Amerikalı, Alman ve Rus alıcılara sattıkları irili ufaklı göktaşlarından servet değerinde paralar kazandılar. Borcunu  ödeyenler, araba satın alanlar, hatırı sayılı sermeye biriktirenler oldu.

Bingöl'deki Maliye Teşkilatı'nın köylülerin göktaşından büyük paralar kazandığını duyunca kazanılan paradan vergi almak üzere elemanlarını gönderip olayı incelemeye alması medyada ayrı bir ilgi konusu olmasına yol açıyor. Ardından durumu komikleştiren bir tartışma ortaya çıkıyor: Göktaşından vergi alınır mı, alınmaz mı? Elde ettiklerinin bir bölümünü kaybetme riskiyle karşı karşıya gelen köylülere göre alınmaz, çünkü göktaşı zirai mahsül veya maden gibi yüzeyden ya da yer altından çıkan bir madde değil. Aksine doğrudan doğruya gökyüzünden geliyor. Durum halk arasında ve siyasi çevrelerde espri ve polemik konusu oluyor. Hatta vergi alınması gerekip gerekmediği noktasında halkın yaklaşımını öğrenmek üzere yetkililerce sosyal medyada küçük çaplı bir anket bile yapılıyor.

Gelir mevzuatımızda bu tür emtianın satışından elde edilecek gelirin ne şekilde ve hangi oranlarda vergiye tabi tutulacağına ilişkin bir düzenleme bulunmadığı biliniyor. Şaka ile karışık bu boşluğu doldurmak üzere "Gökten Düşen Bilumum Taş Vesair Mevaddın Vergilendirilmesine Dair Kanun" başlığıyla münhasır bir kanuni düzenleme yapılması da dikkate alınabilir.

Sıkça doğal afetlere uğrayan, sürekli topraklarındaki etnik terörle mücadele eden ve çevresini saran siyasi kaos ve çatışma ortamının doğurduğu mülteci krizi gibi olumsuzluklarla boğuşan Türkiye'nin gökten taş yağması gibi hayra alamet olmayan bir olaya maruz kalması ve bunun getirdiği tuhaf sonuçlar bir çok açıdan incelenmeye değer.

Basit gibi gözüken olaylar ve bu olaylara yaklaşım biçimi, kişi ya da kurumların davranış kalıpları, kültürel altyapıları ve zihin dünyalarının anlaşılması bakımından önemli ipuçları barındırır.

Gökten düşen meteor parçalarının zengin olmak isteyenlerce kapışılması, medyanın tavrı, bilim çevrelerinin duyarsızlığı ve resmi kuruluşların konuya yaklaşımı; Türkiye'deki yönetim kültürü, ekonomik yapı, bilimsel gelişme düzeyi ve girişim modeli hakkında çarpıcı fikirler veriyor.

Göktaşı, yüksek bilimsel ve teknolojik gelişme seviyesine sahip ülkelerin kurumları ve insanları için kozmosun yapısının ve sırlarının anlaşılması ve daha ileri keşifler yapılabilmesi açısından eşsiz bir araç. Yeterli bilimsel gelişmenin olmadığı, fırsatçılık kültürünün yaygınlaştığı, kurnazlığa ve kısa yoldan köşe dönmeciliğe dayanan bir girişim modelinin bulunduğu ülkelerin insanları için ise, gözlerin parlamasına yol açan, bir an önce satılıp paraya çevrilmesi gereken sıradan maddi bir kaynak. Birinciler göktaşının laboratuvarda incelenmesi ve analiz edilmesiyle elde edilecek bulguların ya da yeni bir elementin keşfinin bilim dünyasında uyandıracağı etkinin heyecanını yaşarken; ikinciler yabancı ülkelerden gelen bazı avanaklara sattıkları bu sıradan taşlardan elde ettikleri parayla alacakları evin ya da altlarına çekecekleri arabanın hayalini kurarlar.

Basit gibi gözüken olaylar ve bu olaylara yaklaşım biçimi, kişi ya da kurumların davranış kalıpları, kültürel altyapıları ve zihin dünyalarının anlaşılması bakımından önemli ipuçları barındırır.

Örgütlenme güçleri zayıf, yeterli sermaye ve bilgi birikiminden yoksun, kurtuluşlarını define bulmaya ya da bir şekilde ayaklarına gelecek fırsatlara bağlayan maceraperest kişilerin Bingöl'e taş bulma umuduyla gelmelerinden daha trajik olanı, üniversitelerimizden ve bilimsel ve teknik araştırma kurumlarımızdan daha önce Maliyenin vergi almak üzere olay mahalline gelmiş olmasıdır.

Maliyenin ülke toprakları üzerinde elde edilen herhangi bir kazançtan olduğu gibi göktaşı satışından da gelir vergisi alma girişiminde bulunması son derece doğal. Ancak insan, keşke devlet vergiyi akaryakıttan, cep telefonu ithalatından, göktaşı araklayan köylülerden değil; chip üretiminden, makine imalatından, yazılım ve yüksek teknoloji ürünleri ihracatından elde edebilse diye hayıflanmadan da edemiyor. Ancak, ekonomik değer birikimi küresel rekabete uygun ve küresel pazarlara yönelik yüksek teknoloji esaslı üretim ve ihracatından değil de geleneksel ticaret, emlak, inşaat gibi kısa vadeli ve dönemsel dalgalanmalara bağlı faaliyetlerden elde edilince her türlü alım satım eyleminin vergilendirilmesi arayışına gidilmesi kaçınılmaz hale geliyor.

Demek ki ülkeler bilim ve teknoloji seviyelerine ve ekonomik güçlerine göre ikiye ayrılıyor: Göktaşını satarak elden çıkaranlar ve göktaşını satın alarak toplayanlar. Taşı satın alan, gramına yüzlerce dolar ödediğine göre mahiyetinin ve bilimsel işlevinin farkında, nasıl bir inceleme ve değerlendirme sürecinden geçireceğini ve onu nasıl daha yüksek bir katma değere dönüştüreceğini biliyor. Özetle, gökten yağan taşı ilk alıcısına satmak, satan için daha düşük, alan için daha yüksek bir bilinç ve ekonomik gelişmişlik seviyesini ifade ediyor.

Bizim ilk anda ne olduğunu anlamadığımız ve öğrenmemizin de hayli zaman aldığı göktaşı için ABD'de çok ileri bir bilgi birikimi, hatta son derece gelişmiş bir piyasa var. Öyle ki, "göktaşı toplama kılavuzu,""göktaşı değerleme kriterleri" geliştirmişler. Göktaşı müzeleri var. Hatta göktaşı toplayanlar arasında koordinasyon ve bilgi paylaşımını sağlamak için "Göktaşı Toplayıcıları Birliği" bile kurulmuş. Göktaşı ayrıca ülkenin bir değeri sayılıyor ve ülke dışına çıkarılmaması ilkesine hassasiyet gösteriliyor. Müzelerde sergilenmesinin dışında, daha çok bilimsel ve teknik amaçlı inceleme ve araştırmalarda kullanımına önem veriliyor. İşte gelişmişlik böyle bir şey.

Bulduğu göktaşını ilk alıcısına satarak paraya çevirmek, insanımızın ve kurumlarımızın ülkemizin sahip olduğu değerlere gösterdiği önem ve yaklaşımı anlatıyor. Benzer bir tutum madencilik alanında da var. Maden cevherini zenginleştirme sürecinden geçirip daha fazla  katma değerli hale getirmeden taş ve toprak gibi üç paraya satmakla, açık arazide bulduğu göktaşlarını çarçabuk satıp uyanıklık yaptığını sanmak arasında temelde bir fark yok.

Bu konuda ufak bir araştırma yapıldığında ülkelerin bilinç düzeyleri ve yaklaşım biçimleri arasında muazzam bir gelişmişlik farkı bulunduğunu görüyoruz. Nitekim, elmas Afrika'da çıkarılır, Belçika'da işlenir ve piyasa değeri belirlenir. Uranyum Nijer'de, Malawi'de çıkarılır, ABD'de, Kanada'da nükleer enerjiye dönüştürülür. Bingöl'e düşen göktaşının üniversitelerimiz ve araştırma kurumlarımızca umursanmayıp uyanıklarca kapışılarak NASA'da değerlendirilmek üzere Amerikalılara veya Almanlara satılması ne yazık ki bu örneklerle açık bir benzerlik taşıyor.

Hüseyin Rahmi Gürpınar astronomik olaylara ilişkin kollektif kültür ve bilgi birikimimizin hicvedildiği ünlü "Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç" romanını kaleme aldığı 1912 yılından bu yana geçen bir asırlık sürede, dünyanın ulaştığı bilim ve teknoloji düzeyi ile bizim sahip olduğumuz düzey arasındaki farkın ne kadar kapanmış olduğunun içtenlik ve hakkaniyetle irdelenmesi gerekiyor.

Stratejik değerdeki enerji kaynağı, hammadde, maden, meteor ve benzeri varlıklarımızın önem ve mahiyetlerinin tam olarak anlaşılıp layıkıyla değerlendirilmeleri konusundaki sorumluluk hiç şüphesiz öncelikle üniversitelerimize, bilimsel ve teknik araştırma kurumlarımıza düşüyor. Milli uydu, gemi, tank, otomobil gibi ileri teknoloji aşamasını temsil eden endüstriyel ürün modellerini geliştirmeye odaklandığımız bir aşamada, yabancı ülkeler göktaşı üzerine piyasa oluşturup araştırma laboratuvarları kurarken, ülkemize gönderdikleri alıcılara elimizdekileri yok pahasına satıp günümüzü TV dizilerini izleyip transfer dedikodularını konuşarak geçirdiğimiz sürece 2023 hedeflerini gerçekleştirmenin hayli uzağında kalacağımız unutulmamalıdır.