Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne, Erdoğan'a ağır sözlerle yüklendiği bugünkü yazısında "Türkiye bir cinnet halini müşahede ediyor" dedi.
Abone olİNTERNETHABER.COM - Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne'nin, gazetesine yapılan baskının ardından ne yazacağı merak konusu olmuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a sert yüklenen yazılara imza atan Türköne, bugünkü yazısında "Saraydaki korkuyu terazinin diğer kefesine koyduğunuz zaman durum anlaşılıyor. Ele geçen devletin egemenliği değil, sona eren bir saltanatın feryadı geliyor kulaklarımıza. Haramî düzeni yürümüyor. Onca baskı, onca tehdit, onca kumpas, satın alınan onca adam, dağıtılan onca makam-mansıp, bu düzene dikiş tutturamıyor" dedi.
Cumhurbaşkanı'nı vatana ihanet dışında suçlamanın mümkün olmadığını anımsatan Mümtaz'er Türköne, şöyle devam etti:
"Ama güç sarhoşluğu ve korkular içinde etrafına zarar verirken temyiz kudretini sorgulama hakkına hepimiz sahibiz. Türkiye bir cinnet halini müşahede ediyor. Bu ülkenin hukukunu beş paralık edip dünyaya rezil etmeye kimsenin hakkı yok. Korku, saraya sığmıyor; onca güç ve debdebe arasında zıvanadan çıkıyor."
Mümtaz'er Türköne'nin 'Saraydaki korku' başlıklı bugünkü yazısı şöyle:
AKLINI, MANTIĞINI KAYBETMİŞ
Neden bu kadar çok korkuyor? Bu kadar hukuksuzluk ancak korkunun eseri olabilir. Ancak korkan biri aklını ve mantığını bu kadar kaybedebilir. Yine de kapı üç kere çalınınca, korkunun zevale fayda ettiği görülmemiştir.
Savcılığın gerekçesi, saraydaki korkuyu ele veriyor. "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin egemenliğini ele geçirmeye teşebbüs suçu"nu tersinden okumayı deneyin. Koskoca devlete, bu koskoca devleti var eden egemenliğe birileri göz dikiyor, ele geçirmeye kalkıyor. Devletin egemenlik hak ve yetkilerini kullanan hükümeti, bakanları, ordusu, istihbarat örgütü, polisi, jandarması, mahkemeleri, valileri, kaymakamları, savcıları, devletten maaş alan yüz binlerce memuru bir tarafta, iki medya kuruluşunun iki tepe ismi öbür tarafta. İşleri halkı haber ve bilgi sahibi etmek olan Hidayet Karaca ve Ekrem Dumanlı devletin egemenliğini ele geçiriyormuş. Gazeteyle, televizyonla; halkı bilgi sahibi ederek devlet nasıl ele geçirilir? Böyle kolay ele geçen devletin nesine güveneceksiniz? İnanalım mı?
MEDYANIN YÜZDE 70'İNİ ÇIKARLARININ BEKÇİSİ YAPTI
Pahalı saraylarda, koruma ordularının himayesinde, devlet egemenliğini en küçük hücresine kadar kullanan, kupon arsalarına kadar müdahale eden, özel sektörü bu devlet kurum ve araçlarıyla hazırolda bekleten, medyanın yüzde 70'ini siyasi çıkarlarının bekçisi yapan bir adamın elindeki egemenliği, bütün delikanlı duruşlarına rağmen Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca nasıl ele geçirebilir? Hem niye geçirsinler? Bu devlet egemenliği denilen şey limon gibi ucuz bir şey midir ki, iki kişi bir araya gelip pazar tezgâhına el koyar gibi ele geçirsin? 17 Aralık'tan bu yana "darbe suçu" deniyor buna.
"Darbe" yapmak için "darp" fiilini yapacak silahlar, bu silahları kullanacak adamlar nerede? Dünyanın en barışçı sivil hareketlerinden birine "darbe" suçlamasında bulunacaksınız, devletin bütün kurumlarını seferber edeceksiniz, kanun değiştirip, devletin altını üstüne getirerek baskılarda, tehditlerde bulunacaksınız, elinizden geleni ardınıza koymayacaksınız ve sonuçta küçük bir suç delili oluşturamayacaksınız, sonra da "devletin egemenliğini ele geçirmeye teşebbüs" suçuyla gözaltına alacaksınız. Kendisini bile koruyamayan bu kadar aciz, bu kadar zayıf bir devlet olur mu? Değilse, devletin egemenliği bu kadar ucuz pazara nasıl çıkar?
SONA EREN SALTANADIN FERYADI
Saraydaki korkuyu terazinin diğer kefesine koyduğunuz zaman durum anlaşılıyor. Ele geçen devletin egemenliği değil, sona eren bir saltanatın feryadı geliyor kulaklarımıza. Haramî düzeni yürümüyor. Onca baskı, onca tehdit, onca kumpas, satın alınan onca adam, dağıtılan onca makam-mansıp, bu düzene dikiş tutturamıyor. İktidar sahibi, altındaki halının kaydığını, saltanatının sona ermekte olduğunu gördüğü için paniğe kapılıyor, sarayın odaları korkuyla doluyor. "Devletin egemenliğini ele geçirme" suçlaması, hırsızlıklara-yolsuzluklara itiraz edenlere yöneliyor. Durum berrak. Basın özgürlüğüne yönelik dünyayı ayağa kaldıran operasyonu yapacak, yolsuzluk soruşturmasını kapatan hakimden başka mutemet ikinci bir hakim bulmak çok mu zor? Tek bir kişi üzerinden 17/25 ile basına yapılan operasyonu birbirine bağlayabilirsiniz. Kapı gibi delillere, ayakkabı kutularına, para sayma makinelerine rağmen soruşturmayı kapatanla, gazetecilere gözaltı kararı veren aynı hakim. Binlerce hakim içinden iki işi ayrı ayrı yapacak iki hakim bulmak demek ki çok zor. Hukuksuzluğu bu kadar ileriye taşımak demek ki pek kolay değilmiş.
ELİNDE MAKİNELİ TÜFEK OLDUĞUNU DÜŞÜNÜN
Hem gücünüz hem de korkunuz varsa, sizden sadır olan tek şey zulüm oluyor. Üstüne yapışan suçlardan dolayı her şeyini kaybetme korkusu içindeki güç sahibinin elinde bir makineli tüfek olduğunu düşünün. Topunu, tankını, füzesini elinden almaktan başka çare yok. Cumhurbaşkanı'nı vatana ihanet dışında suçlamak mümkün değil; ama güç sarhoşluğu ve korkular içinde etrafına zarar verirken temyiz kudretini sorgulama hakkına hepimiz sahibiz. Türkiye bir cinnet halini müşahede ediyor. Bu ülkenin hukukunu beş paralık edip dünyaya rezil etmeye kimsenin hakkı yok. Korku, saraya sığmıyor; onca güç ve debdebe arasında zıvanadan çıkıyor.