BIST 9.949
DOLAR 35,27
EURO 36,73
ALTIN 2.983,32
HABER /  GÜNCEL

Türkiye'yi bekleyen büyük tehlike!

Gazi Üniversitesi Öğretim görevlisi Doç. Dr. Mehmet Akif Okur, Türkiye'nin IŞİD ve PKK'ya karşı operasyonlarını H.Kübra Kocaoğlu'na değerlendirdi.

Abone ol

H.KÜBRA KOCAOĞLU
TWİT-ÜL HAVADİS-

Türkiye bir yandan hava operasyonlarıyla IŞİD'e karşı mücadele verirken bir yandan da PKK mevzilerini vuruyor. Suruç'ta yaşanan olayın ardından Türkiye'nin bu operasyonlarını nasıl okumalıyız? Devletin PKK'ya karşı başlattığı mücadele iç siyaseti nasıl etkileyecek? HDP'nin tutumu ve hakkında açılan soruşturma neler değiştirecek? 

İşte tüm bu sorular çerçevesinde Gazi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Ortadoğu uzmanı Mehmet Akif Okur'la konuştum. Okur, başından beri çözüm sürecinin yanlış olduğunu düşünüyor. Gelinen noktada ise HDP'nin PKK'ya karşı net bir tutum sergilemezse, kendini PKK için feda etmiş olacağını söylüyor. Suriye'deki ateşin önlem alınmazsa Türkiye'ye sıçrayabileceğini ifade eden Okur'a operasyonları da sordum. 

O ALEV TÜRKİYE'Yİ DE SARABİLİR

- Türkiye operasyonlar aşamasına nasıl geldi?


Türkiye dünyanın en tehlikeli coğrafyasıyla komşu haline geldi. İki tane güçlü terör örgütü var. Bu örgütler Türkiye'yle Suriye'deki jeopolitik gelişmeyi ilişkilendiriyor. PKK'nın Suriye'de bir üç kantonlu kuşak oluşturma isteği var. Bu bölgelerden bir kısmı IŞİD'in elinde, iki örgüt de Türkiye'den militan devşiriyor. Bunlar Suriye'de çatışıyorlar, devşirdikleri militanları radikalleştiriyorlar. Ve kendi ideolojik kitlelerine Türkiye içinde bu çatışmayı ideolojileri üzerinden Türkiye içine taşıyorlar. Çatışmayı Türkiye'de de sürdürüyorlar. Bunun anlamı bizim Suriye'deki savaşın bir parçası haline dönüşmeye başladığımızdır. Türkiye'deki bir partinin temsilcisi "sırtımızı Suriye'deki bir örgüte yasladık" diyor. 

- Türkiye'nin bir savaşa girme ihtimali nedir

İşaretler oradaki kıvılcımın Türkiye'ye de sıçramaya başladığını gösteriyor. Türkiye, hiçbir şey yapmadan beklerse o alev Türkiye'yi daha hızlı bir biçimde saracak. Suruç ve sonrası bize bunu gösterdi. Varolan bu savaştan en az zararla çıkabilmemiz için bizim akıllı bir güvenlik kalkanı oluşturma mecburiyetimiz var.

- Bu noktada Türkiye'nin alacağı güvenlik önlemleri neler olmalı?

Türkiye'nin bu örgütlere bakışını bir güvenlik çerçevesinde yeniden ele alması lazım. Sınır güvenliğinin sağlanması, örgütlerin Türkiye'nin içinde yığınak yapmasının önlenmesi lazım

Terör yapmak için kullanılan alt yapı görmezden geliniyor, buna son vermek lazım.

CEMİL BAYIK'IN AÇIKLAMASI TÜYLER ÜRPERTİCİ 

- Türkiye'nin bir de içeride PKK ile verdiği mücadele var.

mehmetakifokur1.jpgPKK'ya bakıldığında son dönemde 3 sene boyunca barış, demokratikleşme konuşulduktan sonra gelinen yere bakıyoruz; Cemil Bayık'ın açıklaması tüyler ürpertici. Diyor ki; Şehirlerinizde, köyde, kentlerinizde tüneller kazın, mevziler, siperler kazın, silahlanın. Yalnızca dağdaki PKK'lılara katılmayı anlamayın kendi güvenliğinizi sağlamaktan aynı zamanda silahlanın. Bir şehir savaşına hazırlanan". Bunu organize edecek yapıya hiç dokunmadan bunu izlerseniz orayı örgütlerler. O yüzden buna dokunmamak demek çatışmasızlık demek değil.

TÜRKİYE BÜYÜK BİR ÇATIŞMAYLA
YÜZLEŞEBİLİR 

- Çatışmasızlık nedir o zaman?

Yani çatışmasızlıktan anlamamız gereken şey, örgüt Türkiye'yi bütünüyle terketmiş olsaydı ve siz burada çatışma olmayan bir süreç yaşasaydınız bu başka bir şeydi. Ama şu anda yeni bir çatışma için aktif bir biçimde hazırlandığını gördüğünüz bir örgüt var. Sizin beklemeniz demek, karşınıza çıkacak daha büyük bir çatışmayı izlemeniz demek. O yüzden devletin burada güvenlik tedbirleri almaktan başla bir mecburiyeti yok. Dolayısıyla Türkiye savaşa giriyor mu sorusuna şöyle bakmak lazım, Türkiye kendisini savunacak önlemleri acilen almazsa çok büyük zarar göreceği bir çatışmayla yüzleşecek.

SÜREÇ BAŞTAN BERİ YANLIŞTI 

- Devlet uzun süredir bir çözüm süreci yürütüyordu. Bu yapılan operasyonlardan sonra süreç nasıl bir seyir izler?

Bana sorarsanız bu süreç baştan beri yanlıştı. Terör örgütlerinin müzakereyle silah bıraktıkları örnekler var ama bizim PKK'yla ilgili örneğimizde başarılı örneklerin unsurları bulunmuyor.

- Nedir bu unsurlar?

Bunun en temel unsuru şudur, masaya oturacak olan terör örgütünün silahla başarı kazanma umudunu yitirmiş olması lazım. Yani bir örgüt bu ümidini yitirmemişse, siz onu asla silah bırakmaya ikna edemiyorsunuz. PKK'nın yöneticileri, Türkiye'ye komşu iki ülkenin çöküşünü görüyorlar. Bunlar Suriye ve Irak. Ve bu iki ülkenin çöküşü demek PKK gibi bir terör örgütü için varlığını sağlayacak koşulların oluşması demek. Kolay militan bulabilir, kolay silah bulabilir, bu silahla kendisine iktidar alanı açabilir, bu iktidar alanı üzerinden büyük devletlerle ilişkiye geçebilir, konumunu ve pozisyonunu da bu şekilde kuvvetlendirdikten sonra da Türkiye'den talepleri daha üst aşamaya çıkarabilir.

ÖCALAN'IN NE YAPACAĞINI BİLEMEZSİNİZ!

- Ama bir de Öcalan faktörü var?

Evet, bunun Öcalan üzerinden izale edileceği düşünülüyordu ama bu da gerçekçi değildi. Çünkü örgütün elinde silah tutan kadroları, örgüte bu kadar geniş bir hareket alanı açıldıktan sonra hem Öcalan'ı da bir şekilde bu işin bir tarafında bırakma imkanları vardı hem de Öcalan'ın kendisinin ne yapacağını bilemezsiniz. Türkiye'de son 3 yılın yanlışlarından birisi de Öcalan, kendini örgütü dağıtmaya adamış bir isim gibi gösterilmeye çalışıldı. Ama kendi örgütünün bu kadar güç kazandığını gören bir liderin "hadi şimdi her şeyi bırakın ve gelin" diyeceğini düşünmüyorum ben.

O yüzden temeldeki varsayımlar benzer başarılı modellerin varsayımlarıyla örtüşmüyordu. Böyle bir temenni ile yürütüldü, silah bırakma niyeti olmadığı için de örgüt gücünü tahkim için kullandı ve her aşamada devletin gücünü test etti.  Devlet hiçbirşey yapmadı. Dolayısıyla bu, ortada bir masa olduğu anlamına gelmiyor. Bu orta yerde ortaya çıkan süreci kullanan ve gittikçe daha çok kullanmak isteyen bir yapıya işaret ediyor.

SİYASALLAŞMAK SİLAHSIZLANMAYI GETİRMEDİ 

- Son yaşanan gelişmeler HDP açısından ne ifade ediyor? Yüzde 13'le seçilmiş bir parti ve şimdi hakkında terör soruşturması açılıyor.

HDP'ye bakınca toplumun bir bölümünde PKK'nın silahsızlandırılması konusunda fonksiyon üstleneceği için bir kredi açıldı ve seçimlerin ardından da bu HDP'den talep edildi. HDP'nin yaklaşımı şu oldu: "PKK benim sözümü dinlemez. Dolayısıyla benim sözümle PKK silah bırakmaz." Bu büyük bir hayal kırıklığı. 

Normalde bu denkleme göre siyasallaşmak silahsızlanmayı getirecekti. Geldiğimiz noktada yüzde 13 gibi ciddi bir oy almış, 80 milletvekiliyle Meclis'te temsil ediliyor. Ve Meclis'te konuşamayacağı hiçbir mesele yok Türkiye'yi ikna etmek için. Fakat diyor ki; terör de olduğu yerde duracak. Terör saldırıları karşısında HDP'nin söyleminin ilk başta mağdurlarla empati kuruyormuş gibi görünse de temelde PKK'nın mantığını ve gerekçelerini geniş kitlelere aktaran bir katalizör mahiyeti taşıdığını görüyoruz. Bunlar PKK'nın silahsızlanmasını sağlaması beklenilen partinin tavırları değil. Bu çok ciddi bir problem.

- Bu meselenin uluslararası hukuki mevzuatı nedir?

İleri demokrasilerin standartları bakımından Venedik Komisyonu'nun 1999'da yayınlanan bir raporu var. Orada parti kapatma ilgili 3 madde önemli.

1- Şiddeti partinin bizzat kullanması,

2- Şiddetin savunulması,

3- Organize bir şekilde bir partinin karşılık çıkarmak için uğraşması.

6-8 Ekim'den bu yana gelen sürece bakıldığında bu bakımdan HDP'nin sorunlu bir yerde durduğu görülüyor.

HUKUKİ YAPTIRIM OLMAZSA ŞİDDETİ DURDURMAKTA ZORLANIRSINIZ

- Partiyi kapatmak ya da bu siyasallaşmanın önünü kesmek silahlı kesimin elini güçlendirir mi?

Burada şöyle bir çelişkiyle yüz yüzeyiz. Eğer meşru siyaset yapan bir aktörün şiddetle arasına mesafe koymak için hukuki yaptırımınız olmazsa, o zaman biz şiddeti durdurmakta da daha zorlanacağız. Çünkü şiddetin meşrulaştırılması terörün hedeflerine ulaşmasını kolaylaştıran bir şeydir. Terör eylemini itibasızlaştırmanız, bunu yapmak için de terör eylemini itibarlılaştıran siyasi kanalları gayrimeşru ilan etmeniz gerekiyor. Böyle bir ikilemle karşı karşıya Türkiye.

HDP'YE OY VERENLER ASKER ÖLDÜRÜLDÜN DİYE Mİ OY VERDİ?

Bu arada bu baskıyla HDP'nin içinden biz birşey görmek durumundayız. HDP'ye oy verenler orada takır takır asker, polis öldürülsün diye mi oy verdi? Bir hukuki kararın teşekkülünde HDP'nin bu aşamadan sonra izleyeceği tavırlar önemli rol oynayacak.

mehmetakifokur.jpg

Her şey Türkiye'nin gözünün önünde cereyan ediyor. HDP'nin demokrasinin, meşruiyetin yanında, terörün karşısında durması lazım. Bunun için elinde tarihi bir imkan var. PKK'ya, Kandil'e karşı tavrını koyabilir, bunu koyduğunda bir güvenlik kaygısı taşıyorsa, onlar bu ülkenin milletvekilidir. Türkiye PKK'dan gelecek her türlü saldırıya karşı demokrasinin yanında, terörün karşısında tavır alan herkesi koruyacak güçtedir. Bu bizim demokrasimizin derinleşmesi açısından da gerçek bir dönüm noktası olur. Siyaset cesaret işidir. Demokrasi ve barış için cesur olmak zamanı. Umarız HDP'den seçilen milletvekilleri bu cesareti gösterirler.

HDP PKK İÇİN KENDİNİ FEDA ETMİŞ OLACAK 

- Peki HDP, Kandil'den ayrı hareket edecek kadar bağımsız mı?

Ben HDP'nin iki omurgası olduğunu ve ana omurganın, Kandil'den bağımsız davrandığı kanaatinde değilim. Üzerinde mutabakata varılan bir stratejinin siyasi ayağını götürüyor gibi hareket ediyorlar. Ama buna eklemlenmiş bir geniş kitle var. Onların temsilcisi olarak seçilenler, Meclis'e girenler var. Onların tavrının biraz daha farklı olabileceğini düşünüyorum. Onlar üzerinden bir tartışmayı belki ilerleyen dönemde görebiliriz.

Kitleselleşmenin yolu etnik terörden uzak durmaktan geçiyor. HDP kendini PKK için feda ettiğinde daha çok kitleselleşebilmesi için bir sebep ve mazaret de gözükmüyor.

Bu siyasal alanın çizdiği meşruiyet sınırları içerisinde tutulması anlamına geliyor. Bunu yapmazsa HDP önünde çok önemli bir siyasal alan açılmışken PKK için kendini feda etmiş olacak.
HDP kapatılmasa bile böyle bir baskının varlığı HDP'nin Kandil üzerindeki tazyikini artırıcı bir rol oynayacaktır.

- Ne gibi?

PKK'nın gerçekte silah bırakmasını istiyorsa, elindeki silahlar yüzünden bir takım kazanımların elinden gideceğini anlatarak baskılayabilmesi lazım. Bunları yapmadığı takdirde PKK için ikna edici bir sebep de yok. Yani "ben elimde silahı tutabiliyorum, sen orda siyaset yapabiliyorsun, bunun önünde hiç bir engel yok. O zaman ben niye silahı bırakayım?" Bu mantığın da kırılması lazım.

 TÜRKİYE'NİN BİR AYAĞI HEP FRENDE OLMALI

- Türkiye'nin IŞİD'e karşı operasyonları ve İncirlik'in açılmasını nasıl değerlendirmek lazım?

İncirlik'ten operasyonlar Türkiye ABD onaylı olarak gerçekleşecek. Türkiye IŞİD'e karşı kurulan bir komisyonun bir parçasıydı fakat burada muhalif unsur olarak bulunuyordu. Şimdi oradan doğrudan saldıraya uğradığını ve kendi müdafasını koalisyonun içerisinde gerçekleştirmenin daha gerçekçi olduğunu düşünüyor. Bu pozisyon kendi içinde tutarlı. Türkiye'nin bu örgüte karşı güvenlik kalkanını yükseltme ihtiyacı doğdu.

- Bu durum Türkiye açısından ne gibi riskler taşıyor?

Türkiye'nin burada şunu gözetmesi lazım. Gerçek güvenlik tehditleriyle yüzyüze olunduğunda makul seviyede güvenlik kalkanını artırmak lazım, Türkiye'yi Suriye derinliklerine daha çok çekecek ileri adımları atmaktan da kaçınmak gerekiyor. Çünkü bu bölge sürprizlerle dolu. İttifaklar da çok kaygan.

Biz Suriye meselesinin başlarında ABD'nin üst perdeden Esad'ın gidişiyle ilgili açıklamaları görmüştük. Daha sonra bu işin dozunu ayarladı ve Türkiye bu meseleyle yüzyüze kaldığını hissetti. IŞİD meselesinde de bu kadar aktif olan IŞİD karşıtı koalisyonunun, mesele Türkiyelileşmeye başlarsa profilini ne hale getireceğini bilmiyoruz. O yüzden Türkiye kendi güvenliğini merkeze alarak, güvenlik kalkanını kaldırmaya başlaması lazım ama bu misyonu genişletip, Türkiyeyi Suriye'nin derinliklerine çekecek adımları atmamak konusunda da ayağının frende olması gerekiyor.

ABD PYD İLİŞKİSİ 

- "ABD PYD'yi sattı" şeklinde yorumlar yapıldı. Bu durumu nasıl değerlendirmek lazım?

Türkiye NATO'nun en önemli ülkelerinden bir tanesi. Karşı tarafta da elinde çatışma bölgesinden topladığı silahlarla silahlanmış, elinde bir miktar militanı olan bir örgüt var. Bu ikisini terazinin kefesine koyduğunuzda hiçbir zaman diğer kefe Türkiye'den daha ağır hale gelmez. Ama bunun yanında ABD'nin de PYD ile bağını bütünüyle kestiğini düşünmemek lazım.

- PYD'nin Şam'a yakınlığı ABD için sorun olur mu?

Önümüzdeki dönemde bu etklili olacak bir faktördür. Fakat Amerikalılar çöken iki ülkenin toprakları üzerinde yeni bir haritanın şekillenebileceği bir sürece doğru gidildiğinin farkında. O yüzden burada bulunan bileşenlerin tamamıyla bir ilişki düzeyi tutturmayı istiyorlar.

Türkiye zorlamadıkça, bastırmadıkça PYD-Amerika ilişkisi kendi kendine çözülecek bir ilişki değil. Türkiye'nin şu andaki hamlesi bu ilişkiyi gevşetmek bakımından başarılı bir hamle, ancak yenilerinin ard arda gelmesi lazım.