Türkiye Ulusal Verem Savaşı Dernekleri Federasyonu Başkanı Prof. Dr. Ferit Koçoğlu, "Verem çığ gibi artmıyor, hastalık önlenemez bir durumda değil" dedi.
Abone olProf. Dr. Koçoğlu, Türkiye'deki insanlara bu hastalıkla ilgili bilgileri sunmak ve hükümete ve yöneticilere önerilerini iletmek için Verem Haftası nedeniyle yazılı bir açıklama yaptı. Türkiye Ulusal Verem Savaşı Dernekleri Federasyonu'nun, verem savaşı hizmetlerinin geliştirilmesi için olumlu bir yaklaşım sergilediğini belirten Prof. Dr. Koçoğlu, "Burada belirteceğimiz bütün konularda en iyi uygulamaların yapılabileceğine inanıyoruz. Türkiye'de verem çığ gibi artmıyor. Verem, önlenemez bir durumda değil. Veremin hali çok kötü bir tablo göstermiyor. Bunun nedeni, Türkiye'de iyi bir verem örgütlenmesi ve geçmişten gelen bir verem savaşı uygulaması olmasıdır. Türkiye'nin her köşesinde fedakarca görev yapan sağlık çalışanları vardır. Bu sağlık çalışanları, benzer konumdaki diğer meslektaşlarından daha düşük ekonomik koşullarda ve daha fazla basille karşılaşma riski altında veremle savaşmaktadırlar" dedi. Türkiye'de veremde yönetim sorunu olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ferit Koçoğlu, verem rakamlarının ortaya konulamadığını belirtti. Prof. Dr. Koçoğlu, "Türkiye'de tedavi edilen hastaların cinsiyetlerini, bakteriyolojik durumlarını ve birçok temel bilgisini bilmiyoruz. Verem savaşı dispanserlerinde olan bu veriler, Ankara'da toplanamamaktadır. Bu nedenle konuyla ilgili olsun olmasın birçok kişi ve kurum, veremin durumu hakkında görüş açıklar hale gelmiştir. Hatta bazen, verem savaşı çalışanlarını üzecek derecede hatalı rakam ve bilgiler basında yer alabilmektedir. Yine verem rakamlarının düzenli ortaya konulamaması, Dünya Sağlık Örgütü (http://www.who.int/tb/publications/global_report/en/) ve Avrupa Verem Sürveyansı (http://www.eurotb.org/country_profiles/turkey.pdf) sayfalarında Türkiye verilerinin eksik çıkmasına neden olmaktadır" diye konuştu. Prof. Dr. Koçoğlu, verem hastasının tanısında en basit ve zorunlu olan bakteriyolojik tetkiklerin birçok yerde yapılamadığını söyledi. Adana, Konya, Diyarbakır, Trabzon gibi büyük kentlerde bile bakteriyolojik tetkikin hala yapılamıyor olmasının üzüntü verici olduğunu kaydeden Koçoğlu, bu konunun çalışan doktorları büyük sıkıntıya soktuğunu söyledi. Prof. Dr. Koçoğlu, İstanbul, Ankara, Bursa gibi illerde başarıyla çalışan tüberküloz laboratuarları olduğunu ifade ederek, bu laboratuarları büyük ölçüde verem savaşı derneklerinin işlettiğini ifade etti. İLAÇ TEMİNİ İkmal hizmetlerine de dikkat çeken Koçoğlu, şunları söyledi: "Verem ilaçlarının geçtiğimiz 2005 yılında birçok ilde eksikliğinin olduğunu biliyoruz. Düzenli ve ücretsiz ilaç temini, bütün dünyada verem savaşının 5 temel unsurundan biridir. İlaç temininin aksadığı koşullarda, başarılı verem savaşından söz edilemez. Dünyanın bütün ülkelerinde devlet, verem hastalarının ilaçlarını ücretsiz sağlamaktadır. Verem ilacı eksikliği, bir doğal afet gibidir. Bu konuda aksaklık affedilemez. BCG aşısında, tüberkülin deri testi için kullanılan PPD solüsyonunda eksiklikler çok sık olmaya başlamıştır. Doğrudan gözetimli tedavi (DGT) uygulamasında Türkiye çok yavaş yol almaktadır. Dünyada artık standart tedavi yaklaşımı gözetimli tedavidir. Gözetimli tedavide her hastaya her gün ilaçlarını bir görevli kişi içirmektedir. Böylece tedavinin devamlılığı garanti altına alınmaktadır. Tedavi düzensizlikleri ve tedavi terkleri önlenmektedir. Dispanser verilerine göre vakaların yüzde 10-15'i tedaviyi terk etmektedir. Bazıları tekrar dönse de, ilaçlara direnç gelişmiş olanların tedavisi neredeyse imkansızdır. Gözetim altında tedavi edilen bir hastanın ilaç maliyeti 100 YTL iken, çok ilaca dirençli bir vakanın ilaçları 13 bin 700 YTL tutmaktadır. Her yıl izi kaybedilen vakaların sayısı birikerek artmakta ve toplum sağlığı için büyük bir tehdit oluşturmaktadır." Veremde yönetim sorununu yansıtan en çarpıcı olayın, büyük bir ilin merkez verem savaşı dispanserine yapılan atamalar olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ferit Koçoğlu, "Bu dispanserin başhekimliğine bir göğüs cerrahisi uzmanı atanmıştır. Anlaşılıyor ki artık iş operasyon ile çözülebilecek noktaya gelmiştir. Şaka bir yana, verem savaşında cerrahinin temel yaklaşım olduğu dönem 1890-1950 arasıdır. Bugün cerrahi sadece özel durumlarda uygulanmaktadır. Dahası cerrahi yapılacaksa herhalde bu verem savaş dispanserinde yapılmayacaktır" dedi. Prof. Dr. Ferit Koçoğlu, birçok ilde uzun süredir verem savaşı dispanserlerinde çalışan, eğitimli, deneyimli doktorlar varken, eğitimsiz ve deneyimsiz bazı doktorların onların üstüne başhekim olarak atanmaya başladığına işaret etti. Türkiye'de bu konudaki en önemli sorunlardan birinin İstanbul'da veremin durumu ve verem savaşının sorunları olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ferit Koçoğlu, "İstanbul'da 2004 yılında 5 bin 127 ve 2005 yılında (Aralık 2004-Kasım 2005 arası) 6 bin 433 verem hastası dispanserlere kaydedilmiştir. İki yıl arasındaki artışta, SSK'lı hastaların kaydının artması ve verem savaşı çalışmalarındaki gelişmeler rol oynamıştır. Türkiye'de 2003'te 18 bin 590 verem hastası kayda alınmış, hastalığın sıklığı yüz bin nüfusta 26'dır (Eurotb.org). Ankara'da 2004 yılında 780 hastaya verem tanısı konulmuştur, verem sıklığı yüz bin nüfusta 18'dir. İstanbul'da 2004'teki sıklık 46, 2005'te ise 57'dir. Görüldüğü gibi 100 bin nüfusta Türkiye'de 26, Ankara'da 18, İstanbul'da ise 57 verem hastası sa fcyük sıkıntıya soktuğunu söyledi. Prof. Dr. Kptanmıştır. İstanbul bu hastalığın ülkemizde en sık olduğu yerleşim yeridir" diye konuştu. PERSONEL SIKINTISI Koçoğlu, İstanbul'da verem savaşının önemli bir sorununun da, çok sayıdaki hastası olan dispanserlerde yeterli personelin bulunmayışı olduğunu kaydetti. Birçok dispanserdeki personelin, o dispanser bölgesindeki hastalara, temaslılarına ve risk gruplarına yeterli hizmeti sunamadığın ifade eden Koçoğlu, "Bazı yerlerde de dispanser yoktur ve hastaların dispansere ulaşabilmeleri için uzun mesafeler kat etmeleri gerekmektedir. İldeki sağlık yöneticileri verem savaşı hizmetlerine yeterli önemi vermemektedir. Türkiye'deki verem sorununun en yoğun olduğu İstanbul'da sağlık müdürünün konuya ilgisizliği dikkat çekici boyutlardadır. İstanbul'da bir an önce özel ve acil önlemler alınması gerekmektedir. Yeterli personel, yeterli dispanser ve etkin bir yönetim gereklidir. Ağırlıkta dönüşüm programının verem savaşına etkileri ve muhtemel riskleri: Sağlık kurumlarında uygulanmakta olan bugünkü performans anlayışı gerek birinci basmak gerekse ikinci basmak sağlık kurumlarında veremle savaş mücadelesini riske atmaktadır" açıklamasında bulundu. Prof. Dr. Koçoğlu, açıklamasını şöyle tamamladı: "Bulaşıcı bir hastalık olan ve ücretsiz olması gereken verem sorunuyla uğraşan verem savaşı dispanserlerinin gelirleri, diğer birinci basmak kurumlarına göre daha az olduğundan burada çalışanların ödenekleri de azalmakta ve dispanserlerden ayrılma eğilimi yaratmaktadır. Artık birer işletme olarak davranması istenen göğüs hastalıkları hastaneleri yönetimleri hastaneye pek kazanç getirmeyecek verem hastaları yerine diğer hastaları yatırmayı seçmektedir. Bu durum özellikle gözetimli tedavinin yapılamadığı Türkiye koşullarında tedavi uyumunu daha da riske atmakta, dirençli hastaların ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Verem savaşında siyasi/politik kararlılık çok önemlidir. Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) önerdiği verem savaşı politikasının birinci ve en önemli maddesi budur. Verem savaşında yönetim zaafı ve hataları, verem hastalığının artmasına, dirençli olguların çoğalmasına ve bulaşmanın sürmesine yol açmaktadır. Bu da çocuklarımıza ve gelecek nesillere verem basilinden arınmış bir hava bırakmamıza karşı en büyük engeli oluşturmaktadır."