Platinhaber.com, partisiz siyasetin sembolü haline gelen Süleyman Soylu ile Türkiye siyaseti üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi.
Abone ol Platinhaber.com, partisiz siyasetin sembolü haline gelen Süleyman Soylu ile Türkiye siyaseti üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi. İnternet sitesinin "Editör Masası"na oturan Soylu, çarpıcı açıklamalar yaptı..
Soru ve cevaplarıyla o ropörtajın tamamı:
DP’den ihraç edilmiş ve hukuki yollara başvurarak partinize geri dönebilmiştiniz. DP üyeliğiniz devam ediyor ancak aktif siyasete devam edecek misiniz?
İdeallerinizi, temel değerlerinizi ve oturduğunuz görüşün üzerinde bir tanımlamanız varsa, hayatta yaptığınız her işte siyasetten kopma şansınızyoktur. Partiler siyaseti içerisinde ve dışarısında olsanız da temel hedef, fikrinizin ve idealinizin çerçevesinde hayatınıza devam etmektir. Katıldığımız programlarda İdealize ettiğimiz demokratikleşme sürecinin tamamlanması konusunda Türkiye’nin meselelerine kafa yoruyoruz ve idealize ettiğimiz Türkiye için hareket ediyoruz. Nasıl bir Türkiye hayal ediyorsak onun için mücadele ediyorum.Bizim iki türlü istişaremiz vardır, birincisi ayak divanı dediğimiz telefonla yaptığımız görüşmelerde ortaya çıkar. İkincisi yüz yüze görüşerek toplantı yaparak sorunları inceleyip kararlar alıyoruz. Genel Başkanlıktan ayrıldığım günden bu yana yaptığımız değerlendirmede 2012 yılının sonuna kadar siyasette bulunmayacağıma dair arkadaşlarımla istişare ettik.
“KİMSE GEL SİYASET YAP DEMİYOR”
Tekliflere açık mısınız peki?
Ben Türkiye’nin her tarafından konferans verilmek için çağrılan bir insanım ama bana kimse “gel siyaset yap” demiyor. Bu bir taleptir. Şuanda Türkiye ’de benimle ilgili siyaset yapma talebi oluşmuş değil. Genç yaşta siyasetin birçok oluşumunda bulundum. Ne anlatmak istediğimizi merak eden insanlar var. Ancak “Gel aktif siyaset yap” diyen ve halktan gelen böyle bir talep yok.
“TÜRKİYE’NİN MERKEZİ SİSTEMİNİN DAĞILMASI LAZIM”
Başkanlık sistemiyle ilgili tartışmalar hakkında ne düşünüyorsunuz? Parlamenter sistemin tıkandığı ifade ediliyor. Başkanlık veya yarı başkanlık sistemi sorunlara çözüm olur mu?
Mevcut siyasal sistemi biz kurmadık. Bu milletin kendi onayıyla kurulmadı. Bizim yenikuracağımız bir sisteme ihtiyacımız var. Bugün var olan sistem bütün unsurları ve bütün kurumlarıyla beraber işlemez haldedir.Tek Parti iktidarı dışında herhangi bir katma değeri yoktur.Bu sistem istikrar üretmez, istikrarsızlık üretir.Bu sistemin istikrar üretmesi tek parti dönemine bağlıdır,oysa kidemokrasilerde en önemli temelunsur denetlemedir. Parlamenter sistemde istikrar ile denetleme fonksiyonları arasında paradoksal bir ilişki söz konusudur. Başbakan 10 yıl geçmesine rağmen hala bürokratik oligarşinin çok etkili olduğunu söylemektedir.Türkiye’nin merkezi sisteminin dağılması lazım. Yani siyasal iktidarın Ankara’da, finansal iktidarın da İstanbul’da zayıflaması lazım.Türkiye’nin 21. Yüzyılda izleyeceği politika bu olmalı. Yetkisini ve bütçelerini dağıtmalıdır. Bunun parlamenter sistemde olması imkansızdır.Türkiye’de parlamenter sistem demokratikleştirilemez. Çünkü bu sistemi kuranlar bunu demokratikleştirilememesi üzerine kurmuşlardır. Sistem vesayet sisteminin tam kucağındadır.
Parlamenter sistemin değişmesi gerekiyor yani?
Ben bir arabada ne lastiğin ne de motorun değişmesini istiyorum. Ben arabanın tamamının değişmesi tarafındayım. Türkiye’nin etrafındaki ülkelere model olması ve ülkelerle işlevsel ilişkide olabilmesi için parlamenter sistemin değişmesi lazım.Yerel iktidarların güçlendirilmesine ihtiyaç var. Bu ekonomi için büyük bir önem arz etmektedir. Türkiye’de çıkan sonteşvik sistemi olumlu bir gelişme önemsiyorum ama bürokratik sistem bunun sağlanabilmesini ne kadar sağlayacak önümüzdeki günlerde göreceğiz.Teşvik sistemi yerel yönetimlere bırakılmalı ve her il kendi pazarlamasını yapmalı. Aksi takdirde Türkiye’de 20-25 yıl sonra Marmara Bölgesi eksenli bir Türkiye oluşturulacak. Bu diğer bölgeler ile ilgili ekonomik ve adil gelir dağılımı olmayan yeni adaletsizlik yüzünden çatışmaya girecek. Parlamenter sistem Türkiye’de100 üzerinden 5 bile değildir. Çünkü yürütme yasamayı tahakküm altına almıştır. Bu iktidarın problemi değildir. Bu parlamenter sistemin oluşturduğu bir problemdir. Başkanlık sisteminde yasama, yürütme ve yargı ters kuvvetler ayrılığı ilkesi ile net bir şekilde ayrılmışlardır.
“CHP VE MHP’NİNİKTİDARI BAŞKANLIK SİSTEMİ İLE MÜMKÜNDÜR”
Başkanlık sistemi tartışmalarına muhalefetin bu kadar sert tepki göstermesinin sebebi ne olabilir sizce?
Türkiye’de ki muhalefet devlet muhalefetidir. Türkiye’de CHP ve MHP devlet fikrinin muhalefetini yapmaktadır. Devlet fikride açıktır; bu da vesayet sisteminin devam etmesidir. Başkanlık sistemi muhalefetin istemesi gereken bir değişimdir. Başkanlık sistemi, hem CHP’nin hem MHP’nin sokaklara çıkıp meydanlarda dile getirmesi gerek bin talep olmalıydı. Yanıldıkları nokta şurasıdır; bugüne kadar Türkiye’de CHP’nin ve MHP’nin iktidar olmasına ihtiyaç yoktu. Çünkü kurumlar üzerinden iktidar sahibiydiler. Bu noktada CHP ve kısmen MHP paralel bir iktidarın sahibiydiler. Bundan dolayı çok anlamlı bir şekilde halkın iktidarını istemiyorlardı. Bugün ellerinden devlet iktidarı uçup gitti. CHP ve MHP sırtlarındaki devlet enkazını atmalıdır. Başkanlık sisteminde ki diğer korkuları da şudur: Referandumda Türkiye’de yüzde 40 “Hayır” bloku, yüzde 53 “Evet” bloku çıkmıştır. Yüzde 7 de Kürt bloku çıkmıştır. Burada açık bir şekilde BDP’nin ortaya koyduğu blok ile muhalefet bloku ufak bir anlaşmaya gitse Türkiye’de iki blok aslında birbiri ile kafa kafaya gelmiş olacaktı. Onun için CHP ve MHP’nin Türkiye’de iktidarı ancak başkanlık sistemi mümkündür.
“GÜRSEL TEKİN CHP İÇİN HAZİNEDİR”
ürsel Tekin’in CHP içinde enteresan bir konumu var. CHP sanki Tekin’i bir türlü kabullenemiyor gibi. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Ben yerelden gelen siyasetçilere her zaman değer veriyorum. Benim için kendisi kıymetli bir adamdır. CHP için bir hazinedir. Ama CHP bunun farkında değil, çünkü bürokratik bir partinin farklılık yaratan adamı yalnızca Gürsel Tekin’dir. Gürsel Tekin’in CHP içerisinde bunların başına geleceğini tahmin ettiğini düşünüyorum. Gürsel Tekin CHP’nin aykırı adamıdır. Aslında Gürsel Tekin çağa uygun ancak CHP’ye aykırı adamıdır. Gürsel Tekin sahada aktif olarak görev almalıydı. Siz Gürsel Tekin’i batırırsınız o farklı bir yerden çıkar. Bunu çıkaran kendi yetenekleri değil halka olan yakınlığıdır. Siyasetin bu tip insanlarını halk yönetir.
KÜRT SORUNUNDA EZBERLER BOZULDU
AK Parti, Kürt sorunu ve dış politika gibi konularda yoğun eleştiri de alıyor. Örneğin açılım meselesi. Bir kesim desteklerken başka bir kesimin tepkisini çekiyor mesela?
Siyasi partiler tek kutup’ un partisi değildir. AK Parti’yi değerlendirirken bir kitle partisi olduğunu unutmamak lazım. Türkiye’nin her tarafından oy alan bir siyasi partinin, Türkiye’de ki her alandan oy aldığı seçmene yönelik sorumluluklarını göz önüne alarak değerlendirmesi gerekiyor. Kürt meselesinde Türkiye son 10 yılda bütün ezberleri bozmuştur. Türkiye’de 100 yıldan beri Kürt meselesi ve Alevi meseleleri üzerinden siyaset yürütülmektedir.Türkiye uzun zamandır beri Kürt meselesi üzerinden iktidarlar getirmektedir. Kürt meselesinin biriktirdiği sorunlar birçok partiyi siyasette iktidar yapmıştır. Refah Partisi’nin İstanbul ve Türkiye’de güçlenmesinin temel nedenlerinden bir tanesi Kürt meselesidir. Kürt meselesi üzerindeki huzursuzluk tüm ülkeyi etkilemekte ve siyaseti de şekillendirmektedir.TRT Şeş bunun bir yüzüdür, Türkiye’de Kürtçenin artık öğretilmesi lazım. Halkta böyle bir yaklaşım var ama muhalefet bu noktada oradan besleniyor. Türkiye’deki ihtilafların ortak bir dille çözülmesi eski devletin temel alışkanlığı değildi. Türkiye dönüşmektedir. Bu dönüşümde demokrat bir zihniyete ihtiyaç vardır. Biz eğer biz Almanya ile bir Fransa ile rekabet edebileceksek eski Türkiye ile bunu yapamayız. Eski Türkiye bizi dünyada vizyon sahibi ülkeler arasına taşımaz.
BELEDİYE BAŞKANLARI A8'E BİNMESİN
Memur zamları ile ilgili olarak hükümete tepki var. Zam oranlarının çok düşük olması ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Türkiye maalesef bütçesi ile halkı arasına sıkışmış bir ülkedir. Türkiye’de memur sendikaları ile hükümet eşit bir vaziyette masadalar. İktisadi haklar rahatlıkla tartışılabiliyor. Bu Türkiye’nin demokratikleşmede temel olan sosyal haklarda aldığı ivmedir. Türkiye’de biraz daha tasarruf edilebilir ve bu tasarruf üzerinden daha iyi durumlara gelinebilir.Mesela belediye başkanları A8’e binmeyiversinler. Biraz tasarrufla ekonomik refah artabilir. Türkiye 8-10 yıldır bütçe dengeleri konusunda çok ciddi mesafeler aldı. Bu dengeler negatife düşerse dolaylı vergi üzerinden yine vatandaşa ve çalışanayansır. Onun için belki ufak tefek tasarruflar ile ortada bir yerde buluşulabilir kanaatini taşıyorum.
“Ertuğrul Özkök'ün kitabını kimse okumasın”
Medya ile ilgili açıklamalarda medyanın yapıcı değil yıkıcı olduğunu söylüyorsunuz. Revizyon olarak nitelediğiniz bu dönemde Ak Parti’nin medyanın bu karakterini “paralel devlet’e karşı kullandığını düşünüyormusunuz?
Türkiye’de yıkıcı medya güçleri eşitleniyor. Bu normal bir gelişme. Türkiye’de Medya patalojik bir durumdur ve hala devam etmektedir. Çünkütaraflar kavgalarını acımasızca medya üzerinden vermektedir. Medya sermaye ilişkisi ahlaki bir ilişki değildir. Medya özelikle Türkiye’nin kendi çıkarlarına yönelik yayın mı yapmaktadır yoksa uluslararası tekellerin ağına mı takılmaktadır diye endişe etmekteyim. Medya kendisini devlet iktidarının bir parçası olarak görmektedir. Genelkurmay karargahının yönlendirdiği gazeteler Türkiye’de iktidar yönetmişlervesiyasetin denetlenmesini halk adına değil devlet adına yapmışlardır.Medya devlet adına Türkiye’yi korkuların ülkesi haline getirmiştir. Muvazzaf siyasetçiler olduğu gibi muvazzaf gazeteciler vardır. Kozmik odanın Demirelleri vardı. Onun için medyanın artık yapıcı bir gücü olmalı. Bir gazetenin manşetine bakınca ne demek istediğini anlıyorum. Bu kadar kendini deşifre eden bir anlayış ile Türkiye’yi geliştiremezsiniz. Medya sermaye ilişkileri Türkiye’nin kamburudur. Yani Ertuğrul Özkök’e dünyanın en basit internet sitesinde dahi köşe yazdırılmaz. Bu kadar medyayı dejenere etmiştir. Kendisi yeni bir kitap yazmış Türkiye’de hiç kimse tarafından okunmaması konusunda bir eylem ortaya konulmasını istiyorum. Bu kitap okunmak için yazılmış bir kitap değildir. Türkiye’de en aykırı hatta hakaret eden kitaplar okunabilir hiç kimsenin itirazı olmasın. Yasakçı değilizama bu adamın Türkiye’nin geçmişine yaptığı haksızlıklar üzerine yazmış olduğu bu kitap ile açmak istediği yöntem birdir bunu Türkiye müsaade etmemelidir. Neo Ergenekon adına yazılmış bir kitap bu.
Eğitimde özelleştirme ve vakıflara devretme konusunda neler düşünüyorsunuz?
Amerika pasif laik bir sistemi içerisindedir, Fransa da katı laiklik sistemi içerisindedir. Fransa’da yüzde 50 civarındadır özel vakıfların eğitimdeki payı, Amerika’da ise yüzde 70 civarındadır. Eğer böyle bir şey olacaksa ölçünün nereden alınabileceği önemlidir. Bütün bu ülkelerde özele ve vakıflara yönelik eğilimler söz konusudur. Türkiye’nin geleceği noktada burasıdır. Eğitimde rekabet nesnel kurallar üzerinden yapılmalı. Hurafelerden, tabulardan ve bir takım dogmalar üzerinden yapamazsınız. Dünya gerçekleri bunlar. Bir takım korkulardan ve hurafelerden dolayı Türkiye iş yapamaz durumdadır. Bulanık suda balık avlayan, vesayet sisteminin Demirelleri hala işbaşındadır. Bu ihtiyaçlarıdünyada birçok laik devletler ileri düzeyde karşılıyor. Türkiye’de dine karşı ciddi bir örgütlenme modeli var. Bu anlayış Türkiye’ye sancılı ve sıkıntılı süreçler yaşatmıştır.
DYP’nin 28 Şubat dönemindeki tutumu ve tavrı nasıldı?
DYP’nin tarihsel olarak ölçülmesi gereken en önemli dönemlerinden bir tanesi 28 Şubat mücadelesidir. DYP’nin 28 Şubat’ta ortaya koyduğu direniş aslında bugünkü özgür Türkiye’nin temellerini atmıştır. O dönemde Refahyol iktidarının ortaya koymuş olduğu uyum kendilerine emaneti teslim edenin hakkını korumuş ve onları satmamışlardır. O dönemde Doğruyol teşkilatları bugün hayal denebilecek şekilde demokrasi mücadelesi ortaya koymuştur. Ak Parti, o dönemlerde DYP’nin İkinci Demokrasi Programının gerekliliğini yerine getirmiştir.
“Demirel mücadeleyi engelledi”
DYP’nin tavrına karşın dönemin Cumhurbaşkanı ve DYP eski Genel Başkanı olan Süleyman Demirel’in aldığı pozisyon ise tam tersiydi. Bu konudaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Süleyman Demirel partinin 28 Şubat mücadelesini kırmak için büyük emek harcadı ve bu mücadeleyi engelledi. Geçmişin hatalarını halının altına süpürürsek boynumuzda boyunduruk olarak taşırız. Türkiye bunlarla yüzleşmek durumunda.
“Darbecilerin geri çekilmesi stratejik”
O dönemde yaşanan Merve Kavakçı olayı da Türkiye’nin ayıp hanesinden silinemedi daha?
Merve Kavakçı’nın Meclis’e girdiğinde karşılaştığı muamele Türkiye’nin büyük bir ayıbıdır. Yüz yıllık darbe kültürüne sahip elitistlerin halk karşıtı iktidarını 10 yıllık bir hükümetle ortadan kaldıramazsınız. Bununla mücadele uzun yıllar sürecek. Bugün darbecilerin stratejik geri çekilmesine aldanmamalıyız. Bilin ki bunlar en çok 1960 darbesinde mevcuttu. Darbeyi bir avuç çete mensubu yaptı. Kurallar oluşmalı. Türkiye bu demokratikleşme testisini çatlatmamalı. Türkiye en az 15 yıl daha bu demokratikleşme programını uygulamalıdır. Burada insanların siyaset yapıp yapmamaları önemli değildir bur da gelecek neslimizin kendi temel değerleri üzerinde kodlanmasıdır önemli olan. Bu çoğulcu tartışma hepimizi değiştiriyor. Olumlu bir gelişme. Aynı masada uzlaşma olmayabilir. Bunlar demokrasisinin gereğidir.
“Referandumda halk yönetime el koydu”
Referandumun demokrasimiz adına büyük bir kırılma olduğunu ifade ediyorsunuz. Bu konuyu biraz açar mısınız?
Türkiye’de “Devlet” üzerinden konuşmayı o kadar tabulaştırmışız ki anayasa gibi meseleler toplumun genetiğinden o kadar çok uzaklaştırılmış ki ona alışmak zorundayız. Bazıları hala bunu fark edemiyor. Çünkü 12 Eylül 2010 referandumunda halk iktidarı devralmıştır. Bunu hazmedecekler. Referandumda halk topyekün kalkıştı. Çünkü herkesin kendi fikrini belli edebilme şansı oluştu. Benim kanaatim Türkiye’de bu konuda çok ciddi bir süreç gelişti. Halk yavaş yavaş demokrasiyi tesis ediyor. Muhalefet ise hala Anayasa tartışmalarını eski vesayet sistemi sınırları üzerinden yapıyor.