BIST 9.745
DOLAR 35,21
EURO 36,82
ALTIN 2.979,90
HABER /  GÜNCEL

Türkiye'nin kanını emenlere sert çıktı

Başbakan, ulusa seslendi. Erdoğan, Türkiye'nin kanını emenlere "Bir avuç sülük" dedi. Erdoğan, CHP'ye göndermeler yaptı. İşte Erdoğan'nın ulusa seslenişi:

Abone ol

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bir avuç sülük bu ülkenin kamu ve özel bankalarında 50 milyar dolarını alan ve yağma etti'' dedi. Başbakan Erdoğan, Ulusa Sesleniş konuşmasında, ekonomik gelişmelerden örnekler verdi. Özel sektörün ülkenin her tarafında şahlanan bir yükseliş içinde olduğunu belirten Erdoğan, piyasalara güvenin hakim olduğunu söyledi. Erdoğan, şöyle konuştu: ''Yıllık bileşik faiz oranları yüzde 16 civarına geriledi. Devlet borç ve faiz batağına saplanmış, toplumun umutları zayıflamıştı. Allah korusun, düne kadar (Türkiye, Arjantin olur mu?) sorusu bütün sıcaklığıyla gündemdeyken, ülkemizi borcunu çeviremeyecek bir noktadan, bugünlere getirdik. Kamu net borç stokunu yüzde 95'lerden yüzde 63'lere indirdik. İşçi sözleşme yapıyor, maaşına bir miktar zam alıyordu, ama daha sözleşmenin mürekkebi kurumadan, enflasyon illeti cüzdanları kemiriyor, alınan zammı silip süpürüyordu. Memur, görece olarak maaşına bir artış alıyordu, ama verilen artış birkaç misliyle daha altı ay içinde eriyordu. Maaş artışları, enflasyon kuyusunun dipsiz karanlıklarına atılan taşlardan öteye geçemiyordu. Dahası devlet, memurun, işçinin maaşını ödeyemeyecek duruma gelmişti. Bakınız, hükümet olduğumuz gün, İMKB kapanış endeksi 10.002 iken bugün 26.009'a yükseldi. Bunun anlamı şudur. Yerli ve yabancı yatırımcılar nezdinde Türkiye'nin güvenilirliği ve değeri 3 Kasım'dan bugüne ikibuçuk kat artmıştır. Israrla 'güven ve istikrar ortamının sağlamlaşması' dediğimiz budur. Evet, bu yüz ağartıcı bir başarıdır, ama bu başarı bize yetmez. Bu geldiğimiz seviye ile yetinmiyoruz, yetinemeyiz, yetinmeyeceğiz. (Zor olanı başardık, zemini düzenledik, krizi çözdük, kaosu atlattık) diye rehavete kapılıp ülkemizin büyük hedeflerinden asla vazgeçmeyeceğiz.'' BİR AVUÇ SÜLÜK Türkiye'nin imkanları, kaynakları ve potansiyeli çok büyük bir ülke olduğunu vurgulayan Başbakan, ''Türkiye'nin gücünü dağıtmasalardı, aynaklarımızı telef etmeselerdi bugün çok daha ilerilerde olacaktık. Bir avuç sülük bu ülkenin kamu ve özel bankalarında 50 milyar dolarını talan ve yağma etti. Henüz tam olarak bunun hesabını görebilmiş değiliz'' dedi. Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: ''Bir çeşit kapkaçla çalınan, hortumlanan 50 milyar doların ne kadar iş, aş ve ekmek olduğunu, bu parayla kaç fabrika kurulabileceğini, sönmekte olan kaç ocağın yeniden tütebileceğini varın siz hesap edin. Ama hemen şunu ifade edeyim ki, bir bir hesabı görülmekte olan bu yağma düzenine son verilmektedir. Türkiye'nin imkanları ve kaynakları yeniden Türkiye'ye kazandırılmaktadır. Milletin emanetine sahip çıkmaya devam edeceğiz.'' DIŞ POLİTİKA Türkiye'nin her zaman çıtayı daha yükseğe koymak zorunda olduğunu vurgulayan Erdoğan, Ulusa Sesleniş konuşmasında dış politik gelişmelere de değindi. Erdoğan şöyle konuştu: ''Yaptıklarımızla yetinmiyoruz, yetinemeyiz. Türkiye'nin hak ettiği vizyon daha büyük düşünmemizi gerektiriyor. Zannetmeyelim ki, bizim dışımızdaki dünya değişmez, sabit dengeler üzerine kurulmuş olan bir dünyadır. Dünyadaki bütün büyük devletlerin de başlarında aşmaları gereken büyük dertler, büyük meseleler var. Zira, dünya yeniden şekilleniyor. Duyduklarınız, gördükleriniz bunun sancılarıdır. NATO bunun için yeni bir rol arıyor. BM bu sebeple yeniden yapılandırılıyor. AB içindeki kimlik bunalımı bu yüzden yaşanıyor. Son tartışmaları, krizleri böyle okumak, bu çerçevede değerlendirmek, hem bizim hem de insanlığın ortak kaderi açısından belirleyici olacaktır. Bunlar karşısında umutsuzluğa kapılmak yerine, bunları ülkemizin geleceği için yeni fırsatlar olarak değerlendirmek gerekir. Unutmayalım ki, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da kendini yenileyenler ayakta kalacak, değişime ayak uyduramayanlarsa tarih sahnesinden silinip gidecektir. Geriye dönüp bir bakın, yakın geçmiş bunun acı örnekleriyle doludur. Bizim bugün karşı karşıya olduğumuz temel soru şudur: Türkiye'yi nerede görmek istiyoruz? Tarihin ilerleme merdiveninde varacağımız son aşama burası mıdır? Yeni bir çağın eşiğindeyiz. Sağdan soldan gelen baykuş sesleri sizleri yanıltmasın. Geçiş döneminin ortaya çıkardığı kaos görüntüsü sizleri korkutmasın. İnsanoğlu uçmayı öğrendiğinde sınır taşlarını da yerlerinden oynatmıştı. Şimdiyse internet devriminin hızlandırdığı küreselleşme dalgasının Berlin duvarlarını nasıl yıkıp geçtiğine hep birlikte tanık oluyoruz. Dünya, artık Çin setleri dünyası değil. Psikolojik duvarların da, fiziki sınırların da bu dalgadan etkilenmemesi düşünülemez. Bu etkiye direnmek, akıntıya karşı kürek çekmekten farksız beyhude bir çabadır. İnsanlık bir gün mutlaka barış içinde bir arada yaşamayı öğrenecek. Milletlerin refah ve mutluluğu için başka bir yol düşünemiyorum.'' 52 ÜLKEYİ ZİYARET Hükümetin dış politikadaki temel parametresinin düşman üretmek değil, dost kazanmak olduğunu belirten Erdoğan, ''Tarihimizin en aktif ve en dinamik dış politikasıyla açtığımız kapılar, uzattığımız dostluk elleri hep bu özlemin eseridir'' dedi. Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere, bazılarını defalarca olmak üzere bugüne kadar toplam 52 ülke ziyaret ettiğini hatırlatan Erdoğan, ''Millet olarak bizim dünyaya söyleyeceğimiz çok esaslı sözlerimiz var ve dünyanın da bu sözleri duymaya ihtiyacı var. Bizim tarihi tecrübemiz ve birikimimiz bugün omuzlarımıza insanlığın ortak geleceğine de katkı yapma sorumluluğunu yüklemektedir. Milletçe bizi bekleyen görev, aynı zamanda özgür dünyanın inşasında aktif rol oynamaktır'' diye konuştu. ''Ne yazık ki, hala eskimiş akılla düşünen bazı hatipler, kürsülerde ideolojilerin kalın duvarları arkasından konuşuyorlar'' diyen Başbakan, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: ''Geçmişte bu seslere kulak vererek ne kazandık ne kaybettik? Zaman artık bu soruyu kendi kendimize sorma zamanı. İster sağdan ister soldan olsunlar, ister içeride ister dışarıda, ister doğudan ister batıdan konuşsunlar. Buradan bir kez daha ilan ediyorum; onların devri geçti, dinleyicileri kalmadı ama, bir tek onlar bunun farkında değil. Ümitsizlik yayanlara kulak vermediğinizi bildiğim halde bir kez daha hatırlatma ihtiyacı duyuyorum. Her kim, ümitsizlik yayıyor, karamsarlık tohumları saçıyorsa ona asla itibar etmeyin. Çünkü, bizim inancımızda, bizim kültürümüzde umut kapıları ardına kadar açıktır, umutsuzluk kapısı ise kapalıdır. Yeter ki sizler, gözlerinizi ufuk çizgisinden ayırmayın.'' VATANDAŞIN İTİBARI VARSA DEVLETİN İTİBARI VARDIR Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bizim siyaset tasavvurumuza göre toplum ve devlet arasında bir güç çekişmesi yoktur, olmamalıdır. Devlet, millet için vardır'' dedi. Başbakan Erdoğan, televizyonlardan ulusa seslendi. Erdoğan, ''Ulusa Sesleniş'' konuşmasında, her yaş grubuyla, her şehirdeki vatandaşlarla, ayrı ayrı, yüz yüze konuşmak, dertleşmek, umutları tazelemek, beklentileri ve taleplerini paylaşmak istediğini söyledi. Konuşmasında, ''Omuzlarımıza aldığımız emaneti onurla taşıyarak hedefe doğru süratle mesafe aldık, alıyoruz'' diyen Erdoğan, milletin hafızasının sağlam olduğuna inandıkları için ''enkaz devraldık'' edebiyatının ve mazeret siyasetinin arkasına sığınmadıklarını vurguladı. Erdoğan şöyle konuştu: ''Ucuz popülizme ne tenezzül ettik, ne de zerre kadar prim verdik. Siyaseti kapalı kapılar arkasında belirleyen, yürüdüğü çizgiyi halktan gizleyen, maskeli bir siyaset yerine açık, şeffaf bir yönetim tarzı belirledik. Aşkla, heyecanla her gün tazelenerek, bu çizgide yürümeye, koşmaya, ülkemizin ufkunu genişletmeye devam ediyoruz. Bir tek meselemiz, bir tek derdimiz var: halkımızın mutluluğu, Türkiye'nin onuru. İstiyoruz ki, bugün olduğu gibi, yarın da alnımız ak olarak halkımızın gözünün içine bakalım, insanımızın elinden tutalım, birikimlerimizi, tecrübelerimizi aktaralım. Başarımızın sırrını gizlemeden, saklamadan sizlerle paylaşmaktan onur duyuyoruz. Bizim siyasetimizin gizli şifreleri yoktur. Çünkü gizli şifreleri olanların milletten sakladıkları hesapları vardır. Bütün açık yürekliliğimizle kendimize, halkımıza, Türkiye'ye güveniyoruz. Bizim yönetimimizde her şey halkın gözü önünde cereyan ediyor ve her şey ayan beyan oluyor. Risk almaktan çekinmiyoruz. Risk alma pahasına gerçeği gizleme, örtme yoluna gitmiyoruz. Bizim siyaset tasavvurumuzda ahlak ve siyaset arasında hasımlık değil hısımlık vardır. Evet.. Bir şey ya doğrudur ya da yanlıştır. Bir doğrunun ya da bir eğrinin siyaseten doğrusu, siyaseten eğrisi olmaz, olmamalı. Açık, şeffaf, demokrat bir yönetimde, her şey halkın gözü önünde cereyan ederse, halk yönetime dahil olduğunu, aklının, vicdanının yönetimde temsil edilip edilmediğini bilir ve neyin doğru, neyin eğri olduğuna kendisi karar verir. Siyaset, halkın yerine düşünmek, halka rağmen yapmak değil, halkla birlikte düşünmek, birlikte iş yapmaktır.'' KAVGAYA TENEZZÜL ETMİYORUZ Bilgi edinme hakkını en temel vatandaşlık hakkı sayan yönetim anlayışıyla Türkiye'nin ve vatandaşların gücünü harekete geçirdiklerini ve her alanda kilitlenen kapıları açtıklarını belirten Erdoğan, yılların kemikleştirdiği önyargıların ortadan kalktığını ifade etti. ''Türkiye'de bir nesli heba eden, gücümüzü, maneviyatımızı, aidiyetimizi yaralayan o sahte kutuplaşmaların, Meclisteki, sokaktaki, üniversitedeki o nahoş kavgaların ne kadar da gereksiz olduğunu bugün artık hepimiz görüyoruz'' diyen Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Meğer yıllarca, ne kadar da anlamsız sebeplerle birbirimizin kalbini incitmişiz diyoruz. Şükür ki, şimdi aynı yanlışları yapmıyoruz, kavgaya tenezzül etmiyoruz, medeni bir millet olarak konuşarak meselelerimizi çözüyor, aynı ufka bakıyor, aynı istikamette birlikte omuz omuza yürüyoruz. Demek ki, kavgasız, çatışmasız olurmuş, demek siyaset kırmadan dökmeden yapılabilirmiş. Demek ki, bizim çok uzağımızda zannettiğimiz, 'Öteki' diye dışladığımız insanlar öz akrabalarımız kadar bize yakınmış. Güven ve istikrar ortamını sağladığımızda, birbirimize güvendiğimizde, bu ülkenin enerjisini, aklını, geleceğini temsil eden çocuklarımız, gençlerimiz sadece ve sadece ülkeleri için, insanlık için, kendilerini büyüten anne ve babaları için hayırlı birer evlat olarak yetişmekten başka bir ideal peşinde koşmayacaklar. İşte ülkemiz dünyanın gözü önünde bunu başarmıştır. Bugün dünyada hakkında en çok konuşulan ülkelerden biriyiz. Kim ne derse desin, Türkiye için bu bir iade-i itibardır. Bu itibar sürecini başarıyla yönetiyoruz ve bu başarı bize nasip olduğu için onur duyuyor, bu yüce görev için bizi vesile kılan illetimize bir kere daha şükranlarımızı sunuyoruz. Türkiye, 2005 yılının ilk yarısını da huzurla tamamlıyor. Allah, bu huzuru, bu mutluluğu kıskananlara fırsat vermesin. Türkiye'yi zaafa düşürmek isteyenler, bizim zaafımızdan nemalanmak isteyenler her zaman olabilir. Onların varlığı bizi büyük rüyalarımızdan alıkoyamaz. Zaman, en büyük hakem olarak hepimizi test ediyor. Biz hayırla anılacak işler yaparak milletimizin hafızasında ve gönlünde müstesna bir yere ulaşmayı hedefliyoruz...'' MİLLETİN GÜÇLENMESİ Amaçlarının milletin gönlündeki yerine layık olarak sorumluluklarını tamamlamak olduğunu kaydeden Erdoğan, Türkiye'nin milletin eliyle muazzam bir imkan, bereketli bir iklim yakaladığını ve bu iklimden azami derecede yararlanılması gerektiğini dile getirdi. ''Yakın zamanlara kadar halka söylenmeyen hususlardan biri toplumun güçlenmesiydi'' diyen Erdoğan, Türkiye'nin gücü, imkanları, kaynakları anlatılırken sadece devletin gücünün, sadece devletin imkanlarının anlatıldığını ifade etti. Erdoğan, ''Oysa bizim siyaset tasavvurumuza göre toplum ve devlet arasında bir güç çekişmesi yoktur, olmamalıdır. Devlet, millet için vardır. Millet de devletiyle dünya sahnesinde rekabet fırsatı yakalar. Halkın, toplumun, vatandaşın yani milletin güçlenmesi, neticede devletin güçlenmesidir.. Zira, güçlü devlet gücünü vatandaşının gücünden alır, oradan almalıdır'' diye konuştu. Erdoğan şöyle devam etti: ''AK Parti iktidarı olarak odaklandığımız şey hem toplumun hem de devletin güçlü olmasıdır. Bu iki temel alan birbiriyle çelişmez, aksine birbirini tamamlar. Bunun ne kadar mümkün ve gerekli olduğunu Türkiye son ikibuçuk yılda gördü, yaşadı. Vatandaşın itibarı varsa devletin itibarı vardır. Toplum, takatsiz, dermansız ise devletin güçlü olması mümkün değildir. Güç, merkezde toplanmışsa, dağılmıyorsa, ülkedeki her vatandaş o gücü kendi gücü olarak hissetmiyorsa, herkes devlete kolayca ulaşamıyorsa orada mutlaka aşılması gereken büyük bir sorun vardır. Türkiye Cumhuriyeti'nin tam anlamıyla sosyal bir hukuk devleti olabilmesi için eğitimden sağlığa, Maliye yönetiminden tarıma, şehirleşmeden çevreye sahici reformlar yapmamız gerekiyor. Hükümet olarak bugüne kadar yaptıklarımız bir anlamda esaslı bir zemin düzenlemesi olarak nitelendirilebilir. Bütün dünyanın dikkatlerini üzerimize çeken büyük reformlar yaptık. Kırk yıl boyunca konuşulan, şikayet edilen; ama sadece konuşulan düğümleri çözdük. En önemlisi, siyaseti o girdaptan kurtardık. Ekonomiyi o karanlık tünelden çıkardık ve ülkemizi güvenli, güvenilir, istikrara kavuşmuş bir ülke haline getirdik.'' Güven ve istikrarın her şeyin başı olduğuna dikkati çeken Başbakan Erdoğan, ''Güvenilir değilseniz kimse sizinle birlikte yürümez'' dedi. AK PARTİ İKTİDARI DÖNEMİNDE ÜRETİMDE BİR TEK DÜŞÜŞ OLDU Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''AK Parti iktidarı döneminde üretimde bir tek düşüş oldu. O da şu: Muhalefetin siyaset üretimi büsbütün düştü, çünkü malzeme bulamıyorlar'' dedi. Başbakan Erdoğan, televizyonlarda yayınlanan Ulusa Sesleniş konuşmasında, Hükümetin yaptığı icraatları anlattı. Türkiye'nin meselelerinin aşıldığını ve açılması zor olan kapıların da açıldığını kaydeden Erdoğan, ''Bugün itibariyle en büyük önceliğimiz işsizlikle mücadeledir. Enflasyonu yendiğimiz gibi işsizliği de yeneceğiz'' dedi. Erdoğan, şöyle konuştu: ''İşsizliği yenmek için ekonomiyi yatırıma, üretime, verimliliğe, kaliteye yönlendiriyoruz. Bölgesel adaletsizliklerin giderilmesi için, haksız rekabetin azalması için var gücümüzle çalışıyoruz. Türkiye'yi eksi büyümeden yani düpedüz küçülmeden, yüzde 10 büyüme düzeyine çıkardığımız gibi, işsizliği de kademe kademe çözeceğiz. Biliyorsunuz, 2003 yılından itibaren başlayan ekonomik büyüme, verimlilik artışına dayalı olarak gerçekleşti. Firmalar, modern teknolojilere yönelerek üretimi artırma yoluna gitmişlerdir. Bu süreçte büyüyen ekonominin istihdama yansımadığı doğru değildir. Kriz sonrası Türkiye ekonomisi bir yandan kriz ortamından çıkarken aynı zamanda köklü biçimde kabuk değiştirmektedir. Bu yeni durum, ekonomi için uzun vadede yararlı bir gelişme olarak görülmelidir. Nitekim, istihdam rakamlarına bakıldığında krizin etkilerinin azaldığı, istihdamın artış eğilimine girdiği açıkça görülüyor. Son aylarda özellikle inşaat sektöründeki büyük canlanma, istihdamın artması ve birçok sektörün dolaylı olarak büyümesi açısından son derece umut vericidir. Öte yandan, 1500 doların altında geliri olan illere uyguladığımız teşviklerin de yatırımları giderek artıracağını düşünürsek işsizliğin orta ve uzun vadede azalacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.'' TÜRK LİRASINA DÖNÜŞ Enflasyon ve yüksek faiz ateşinin, bütün sosyal ve ekonomik zafiyetlerin ana kaynağı olduğunu belirten Erdoğan, ''Ülkemizi yakan bu iki ateş kademe kademe sönmektedir'' diye konuştu. Geçmiş yıllarda neredeyse her hafta bütün fiyatlar artığını dile getiren Başbakan Erdoğan, bu artışın şimdi bazı mallarla sınırlı kaldığını, bazı malların fiyatlarının ise yıl boyunca hiç değişmediğini ve bir kısmının fiyatlarının düştüğünü ifade etti. ''TÜFE'deki enflasyon oranı, 2004 yılı sonunda ilk kez 35 yıl aradan sonra ilk kez yüzde 10'un altına inmiştir. Bunun bir başarı olmadığını söylemek insafsızlık değilse nedir?'' diyen Erdoğan, ''Enflasyon rakamlarının sokağa yansımadığı'' ve ''Vatandaşların enflasyonun düşüşünü hissetmediği'' iddialarının da külliyen yanlış olduğunu vurguladı. Erdoğan, ''Birileri adeta, enflasyon düşmüş, faiz düşmüş, ekonomi büyümüş bunlardan bana ne diyor ama, eğer ülkenin kaderiyle ilgileniyorsan bunlardan bana ne deme lüksün yoktur'' dedi. Erdoğan, geçmişte kazancının erimemesi için döviz satın alan vatandaşların bugün elindeki dövizleri Türk lirasına çevirerek mal veya hizmet almaya yöneldiğini veya tasarrufunu Türk parası olarak tutmayı tercih ettiğini söyledi. ''AK Parti iktidarı döneminde üretimde bir tek düşüş oldu. O da şu: Muhalefetin siyaset üretimi büsbütün düştü, çünkü malzeme bulamıyorlar'' diyen Başbakan, ''Uzun süredir cari açığı ve işsizliği ağızlarına sakız etmişlerdi, çok şükür cari açıkta düşüş trendine girildi, yatırım ortamının iyileşmesiyle, 1500 doların altında geliri olan illerimize verdiğimiz teşviklerle işsizlikte de önemli mesafeler alıyoruz'' diye konuştu. Erdoğan, Türkiye ekonomisinin artık, rüzgardan nem kapan bir ekonomi olmaktan çıktığını vurguladı. Başbakan, Türkiye'nin bir yatırım, üretim, istihdam ve ihracat üssü yapılması için ne gerekiyorsa yapılacağını da ifade etti.