Kazmacı yazısında, 'Hırsız Kemalistleri' ve onların uyguladığı bölücülüğü tüm ayrıntılarıyla anlatıyor.
Abone olİşte Güler Kazmacı'nın türbanla ilgili yazısı: Türban “meselesi” Elbette benim de hoşuma gitmiyor üniversite kapısında bekleyen türbanlı kızlar “manzarası”... Üstelik o kızların okula girebilmek için peruk takması “kara mizah” gibi geliyor bana... Çünkü İslamiyetin doğduğu yıllarda peruk diye bir “yapay saç” yoktu ve bu yüzden “dinde yasak değil” diye düşünüyorlar. Oysa kapanma kavramında “aslolan” kadının cinsel çekici bir kılıkta, yani “tahrik edici” olmamasıdır. Peki ama “Allah rızası için söyleyin” o dalga dalga yapay saçlar insanın kendi saçından “daha” çekici değil midir? “SİMGE” OLARAK TÜRBAN Şimdi her zaman dediğimi tekrarlamak durumundayım: “Türban bu ülkenin bir gerçeğidir” ve sorunun “üniversite eliyle” ya da değil, ama mutlaka çözümlenmesi gerekir. Daha önemlisi binlerce kızın türbanlı diye üniversiteye girememesi “insan haklarına” aykırıdır. Geçenlerde katıldığım bir panelde bana “Ama bunlarınki türban değil simge” diye bağıran genç bir kadına şöyle cevap verdim: “Olsun... Kim simge kullanmıyor ki? Komünist kızlar da kadife pantolon ve parkayı simge gibi kullanırlar. Bir giysinin simge olması propaganda özelliği mi taşıyor? Mesela siz bu simgeyi görünce başınıza türban takmak isteği mi duyuyorsunuz? Bırakın insanlar istediğine inansın ve simgelerini kullansın. “Cumhuriyete karşı” bir eylem yapmadıkça kimse suçlu değildir. Ve bunun denetimi de eğitim yasağı değildir.”. “ELİTİST” KEMALİSTLER Ama gelin, bir de bu sorunun “derinlerine” bakmaya çalışalım. “Türban meselesi” diye görünen olay aslında “kırsal kökenli” kültürle elitist yani “seçkinci” olan Kemalist kültürün mücadelesidir. Kırsal kültürün insanı dindar olmanın boyutlarına sımsıkı sarılırken, İslamcı ideolojinin yükseldiği yıllarda bu görüşten “doğal olarak” etkilendi. Onlar elitist Kemalistlerin “batı müziği, dans ve içki” görüntülü hayatına öfkeyle baktılar. Elitistler ise “din, iman” söylemlerinin hayatın her yanını kaplamasından çok rahatsız oldular ve onlara “tiksintiyle” baktılar. Bu iki kesim birbirlerine karşı “asla” diyalog kuramayacak kadar “uzak ve soğuk” oldular. Sonuçta da öfke ve tiksinti gibi iki sert duygunun çatışması bu ülkeye “pahalıya” maloldu, çünkü “meydan” Kemalistim diyen hırsızlara ve soysuzlara kaldı. Ve işte AKP aslında bu iki kesimin diyalog kurup “uzlaştığı noktayı” oluşturuyor. Ancak “herşey bir yana” ben artık seçkinci Kemalistlere şöyle bir soru yöneltmenin zamanı geldi diye düşünüyorum: İslamcı ideoloji “yeter ki solcular yok olsun” mantığıyla ve bizzat devlet eliyle yükseltilip “pompalandığı” yıllarda nerelerdeydiniz?