Hazar Strateji Enstitüsü (HASEN) Uzmanı Dr. Cemil Ertem, yeni petrol kanun tasarısı hakkında açıklamalarda bulundu.
Abone olHazar Strateji Enstitüsü (HASEN) Uzmanı Dr. Cemil Ertem, yeni petrol kanun tasarısının kara ve denizlerde yapılacak petrol ve doğalgaz aramalarını kolaylaştırmayı, bürokratik gecikmenin önüne geçmeyi, yerli ve yabancı sermaye şirketlerini teşvik etmeyi amaçladığını söyledi.
AA muhabirine yeni petrol kanun tasarısı hakkında değerlendirmelerde bulunan Ertem, mevcut petrol kanununun günümüz ihtiyaçlarına cevap vermede yetersiz kaldığını ve 59 yıldır yürürlükte olan kanunun Türkiye'nin halihazırda yürürlükte olan en eski kanunlardan biri olduğunu söyledi.
Petrol sektörü değer zincirinin tüm halkalarının 1954 yılında yürürlüğe konulan petrol kanunu kapsamından birer birer ayrılarak yeni ve güncel hukuki mevzuatlara kavuştuğunu ifade eden Ertem, ancak sadece arama – üretim sektörü mevzuatının güncelleştirilmediğini belirtti.
Ertem, şöyle devam etti:
"Bu kanun, petrolün aranması, üretimi, iletimi rafinajı, depolanması, toptan satışıyla ilgili konuları kapsıyor. Her ne kadar 1954 yılından bu yana çeşitli tarihlerde ekonomik politikalara ve ihtiyaçlara göre kanunda bazı değişiklikler yapılmış ise de çok sayıda değişik mevzuatın düzenlenmesiyle kanundaki birçok madde bu mevzuatlarla çelişir hale geldi. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun kurulması ile piyasa faaliyetleri kapsamına giren rafineri, iletim, depolama ve pazarlama faaliyetleri petrol kanunu kapsamından çıkarıldı. Ne kadar değişiklik yapılsa da yaklaşık 59 yıldır hedeflenen seviyeye gelinemedi. Petrol kanununun değişen koşullara paralel olarak revize edilmemesi nedeniyle sektörün hukuki altyapısında güncellik yakalanamadı, uluslararası arenada Türkiye'nin rekabet gücü yitirildikçe yatırımlar diğer ülkelere kaydı. Petrol arama ve üretim faaliyetlerinin arttırılması için yeni bir petrol kanunu hazırlanması zorunluluk halini aldı. Mevcut kanunda geniş çaplı bir değişiklik yapmak yerine, yeni bir temel kanun hazırlanması benimsendi."
"YENİ KANUN BÜROKRATİK İŞLEMLERİ ASGARİYE İNDİRİYOR"
29 maddeden oluşan yeni kanun tasarısının sektör ve uygulayıcılar açısından ruhsatlandırma usulündeki bürokratik işlemleri asgariye indirdiğini dile getiren Ertem, şunları kaydetti:
"2.500-3.000 metre derinlikte bir kuyunun maliyeti 3-5 milyon dolar, denizlerde ise su derinliğine bağlı olarak 10 ile 200 milyon dolar seviyesinde gerçekleşiyor. Bu maliyet dikkate alındığında arama ve üretim yatırımlarının özellikle son zamanlarda potansiyeli daha fazla öne çıkan denizlerimizde daha kapsamlı ve uzun vadeli teşvik edilmesinin gerekliliği ortaya çıkıyor. Bu tasarıyla ülkemizdeki arama ve üretim faaliyetlerinin etkin bir şekilde hızlandırılması için yatırımların teşvik edilmesi amaçlanıyor. 18 petrol bölgesine ayrılan Türkiye, yeni kanun tasarısıyla kara ve deniz olmak üzere iki petrol bölgesine ayrıldı. Bu şekliyle yasa, karalarda ve denizlerde daha fazla ruhsat alanı üretilerek yeni yatırımcılara imkan tanıyor. Yasa birçok açıdan petrol arama faaliyetlerini de teşvik ediyor. Mevcut yasaya göre bir petrol bölgesinde birden fazla ruhsatı olan şirket veya şirketler bu ruhsatlarından herhangi birisinde ilk sondaj yükümlülüğünü yerine getirdikten sonra diğer ruhsatlarda faaliyet yapmakta isteksiz davranabiliyordu. Aynı bölgedeki birçok ruhsatta herhangi bir sondaj faaliyeti yapılmadan şirketlerin ruhsatları uzun yıllar elinde tutmasını önleyecek kanuni bir yaptırım yoktu.
Tasarıdaki yeni düzenlemeyle her bir ruhsatın ilk verilişi ve uzatılması esnasında şirketlerce taahhüt edilen ve teminata bağlanan sondaj yükümlülüğü dahil her türlü saha faaliyetinin yerine getirilmesi şartı aranıyor. Bugün için sahip olunan ruhsatların yüzde 20'sinde sondajlı arama faaliyeti gerçekleştirilirken yeni uygulamayla bu oran yüzde 90'lar seviyesine çıkabilecek. 2012 yılında mevcut 380 arama ruhsatında toplam 90 adet arama ve tespit amaçlı kuyu açılmışken, yeni sistemde ruhsatların tamamında kuyu açılması gerekecek. Böylelikle sondaj faaliyetlerinde 5 kat daha fazla artış sağlanacak."
Ertem, mevcut kanunda boş olan herhangi bir sahaya başvuru yapıldığında başvurunun 4 iş günü gizli olarak bekletildiğini, 4 iş gününden sonra aynı sahaya yapılmış olan başvuruların da çok daha fizibıl olsa bile mevzuat gereği değerlendirmeye alınmayarak başvuru sahibine iade edildiği söyledi.
Yeni yasada ise aynı sahaya ilgi duyan bütün yatırımcıların, 90 günlük sürede sahada gerekli ön araştırma ve değerlendirmeyi yaparak, daha gerçekçi ve tutarlı bir yatırım teklifini idareye sunabilmelerine imkan verildiğini söyleyen Ertem, şöyle devam etti:
"Tüm başvuranlar için eşit ve rekabetçi bir ortam yaratılıyor. Özellikle arama güçlüğü bulunan denizlerimizin belirli alanlarında sadece TPAO tarafından kısıtlı imkanlarla sismik faaliyet yapılabiliyor. Deniz alanlarımızın tamamının, teknik altyapıya ve donanıma sahip uluslararası boyuttaki şirketlerce araştırılmasına imkan verilmesi gerekiyor. Böylece denizlerimizde bugüne kadar yapılan yaklaşık 180 bin kilometrelik mevcut sismik çalışmanın birkaç katının bu araştırıcı şirketlerce çok kısa sürede gerçekleştirilmesi sağlanacak. Bu araştırma izni kapsamında yapılacak detaylı jeolojik etütler, yatırımcılara bu alanlarla ilgili yatırım kararlarını vermelerine yardımcı olacak."
"ÇANTACILIK" SONA ERİYOR
Yeni sistemde arama ruhsatlarının da objektif kriterlere göre verildiğini belirten Ertem, mevcut kanuna göre bir şirket yatırım yapmadan bir ruhsatı 8 yıl kapatıp "çantacılık" yapma imkanına sahipken, yeni kanunda ruhsat verilişinde ve her bir süre uzatımında iş ve yatırım programıyla teminat alındığını, işletme ruhsatının, başvuru sahibinin talebine göre 20 yıl için verildiğini kaydetti.
İşletme ruhsatı süresinin üretim programının uygun görülmesi halinde, 10'ar yılı geçmemek üzere iki defa uzatılabildiğini vurgulayan Cemil Ertem, devletin gelir kaybına uğrayacağı gerekçesiyle eleştirilen bir maddenin de petrol şirketlerinin ödemekle yükümlü oldukları yüzde 55 toplam vergi sınırı oranı yüzde 40'a inmesi olduğunu anlattı.
Ertem, "Bu maddede yasa yapıcılar (Enerji Bakanlığı, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü) bir petrol hakkı sahibinin halihazırda verdiği vergilerin yüzde 37,5 civarında olduğunu belirtiyor. Dolayısıyla bu oran değişikliği, devletin yüzde 15 vergi geliri kaybına yol açmıyor. Çok uzun yıllar sürecek arama projeleri öncesinde yatırımcılara uzun vadede belli bir vergi üst limiti güvencesi verilerek daha çok yatırım yapılması teşvik ediliyor" dedi.
ORMAN VE MİLLİ PARKLARDA PETROL ARANABİLECEK
Ertem, yeni kanun tasarısıyla orman sayılan yerlerde ve milli parklarda izin alınarak ve bedelleri ödenerek petrol arama ve işletme faaliyetlerinin yapılabileceğini söyledi.
Ormanlara zarar vereceği gerekçesiyle yeni yasadaki bu maddenin de eleştiri konusu olduğunu anlatan Ertem, "Ancak ilgili kurumların onayı alındıktan sonra bu konuda ruhsat verileceğine dikkat çekiliyor. Ayrıca petrol şirketlerinin yöre halkını, doğayı tehlikeye atmayacak şekilde gerekli tesis ve ekipmanı kurması, doğabilecek zararı karşılaması için ruhsat almadan önce bir "zarar ziyan teminatı" vermesi de kanunda düzenlenmiş bulunuyor. Sorumluluklarını yerine getirmeyen şirketlere para cezaları ve idari yaptırımlar uygulanıyor" değerlendirmesini yaptı.
YABANCILARIN HAKİMİYETİ ARTACAK MI?
Yeni yasayla petrol hakkı sahibi yabancıların da Türk kara sularında petrol arama ve üretim faaliyetleri icra edebileceğini söyleyen Ertem, Yabancı devletlerin doğrudan ya da dolaylı, yönetiminde etkili olabilecekleri şirketlerin ülkemizde petrol etkinliklerinde bulunmalarının bazı çevrelerce eleştirildiğini ve stratejik öneme sahip bir ürün konusunda yabancı devletlerin belirleyici olmasının ulusal güvenlik yönünden risk yarattığının savunulduğuna dikkati çekti.
Ancak yasa yapıcılara göre ruhsat sayısının ve ruhsat alanının sınırlandırılmamasının, büyük sermayeli ve güçlü uluslararası petrol şirketlerinin lehine ruhsat tekelleşmesine yol açmadığını çünkü, her bir ruhsatın ayrı bir yatırım programı ve teminat karşılığında bakanlıkça incelenerek verildiğini belirten Ertem, "Herhangi bir faaliyet yapılmadan ruhsatın şirketin uhdesinde kalması da tasarıda getirilen yaptırımlarla engelleniyor" dedi.
Ertem, "Taahhüt edilen iş programının 2 yıl üst üste hiç gerçekleştirilmemesi durumunda verilen teminat Hazine'ye gelir kaydediliyor ve ruhsat iptal ediliyor. Ayrıca, denizlerdeki münhasır ekonomik alanlarda verilecek ruhsatlarda, ulusal çıkarlar, özel hassasiyetler dikkate alınarak, bu alanlardaki ruhsatların verilmesinde Bakanlar Kurulu yetkili kılınıyor. Bu nedenle ülke menfaatlerine uygun düşmeyen taleplerin tercih edilmesi imkansız hale geliyor. Bu açıdan milli menfaatlerin en üst seviyede korunması için hassasiyet gösterildiği görülüyor" diye konuştu.
TPAO'NUN YETKİLİLERİ KISITLANIYOR MU?
Yasada eleştirilen bir başka konunun da devlet şirketi olan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile ilgili değişiklikler olduğunu belirten Ertem, Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği'ne bağlı odaların, sendikalar ve meslek kuruluşlarının yasaya, TPAO'nun özelleştirilmesinin önü açıldığı gerekçesiyle karşı çıktığını söyledi.
Ancak yasa yapıcıların yeni kanunla TPAO'nun güçsüzleştirilmesinin söz konusu olmadığını belirttiklerini dile getiren Ertem, sözlerini şöyle tamamladı:
"Tasarıda TPAO'nun mevcut üretim sahaları, kanundaki süresine bakılmaksızın, ekonomik ömrünün sonuna kadar kendisinde bırakılıyor. TPAO için hem ruhsat sayısında hem de süresi biten bir ruhsatın alınmasında var olan kısıtlayıcı düzenlemeler kaldırılıyor. TPAO'nun da denizlerde ve karalarda istediği sayıda ruhsat alabilmesi imkanı sağlanıyor.
Öte yandan yeni durumda TPAO'nun diğer yerli ve yabancı şirketlerle aynı koşullarda müzayedeye girerek teklif vermesine engel olacak bir düzenleme bulunmuyor. Yeni kanun tasarısı özetle kara ve denizlerimizde yapılacak petrol ve doğal gaz aramalarını kolaylaştırmayı, bürokratik gecikmenin önüne geçmeyi, yerli ve yabancı sermaye şirketlerini teşvik etmeyi amaçlıyor."