Puta tapıp, ayetlerini dağa taşa yazıyorlar! Onlar Türkiye'nin en tehlikeli cemaati! Onlar alabildiğince köktenci ve bağnazlar...
Abone olTürkiye'nin en tehlikeli cemaatini Necdet Şen kaleme aldı. İnsanın tüylerini ürperten bir edayla kaleme alınan cemaat aslında hepimizin çok yakından bildiği bir kesime verilen genel adlandırma.
İşte Şen'in bugünkü ve büyük bir ironiyle kaleme aldığı Türkiye'nin en tehlikeli cemaati ve onların ritülleri;
Köktenci bir cemaat!
Bir cemaat var Türkiye’de. Ama ‘cemaat’ kelimesini küfür gibi kullanan bir cemaat bu.
Tam anlamıyla köktendinci, alabildiğine bağnaz bir kabile.
Sahip olduğu imtiyazları toplumun geri kalanıyla paylaşmamak için ayak diretiyor.
Bu cemaat kendini her ne kadar ‘din dışı’ diye tarif etse de bana göre toplumun en radikal dinci kesimi.
Puta tapıyorlar. Acaip ritüelleri, tapınakları, totemleri, dağa taşa yazılmış ayetleri var.
Toplum hayatına egemen olmak için yapmayacakları hiçbir şey yok.
Din dışı hayattan anladıkları ise, aslında halkın siyasetten dışlandığı bir düzen.
Hasan Sabbah’ın fedaileri gibiler; gözü kara, saldırgan, komplocu.
Bu kabilenin insanlarıyla sakin bir tonda konuşmak, fikir alışverişi içine girmek zor. Hatta aynı otobüste aynı vapurda yolculuk yapmak bile cesaret işi. Tartışamıyorsun. Ya onlardansın ya da ‘takkesiz liboş’.
Bakış açında bir gıdım farklılık algılasalar, alaycı bir tonda ‘sen de mi hidayete erdin?’ gibi bir láf sokabiliyorlar.
Üniformalı veya cübbeli darbeye karşı çıkmak ise ‘iktidar yalakalığı’.
Onlar için kelimeler ‘kıç üstü oturtmak’ için var.
Bu insanlardaki yapay çağdaşlık boyası kazındığında altından çıkan tutucu özü gördükçe uzaklaştım onlardan.
Tatilini yurt dışında yapmayı görgü, yoksulluğu ve o yoksul insanların kendi kısıtlı imkánlarıyla zorladıkları nefes alma çabasını görgüsüzlük diye adlandırabiliyorlar.
Türk’ü Kürt’ü Ermeni’si Rum’u Musevi’si Müslümanı’yla bu ülkede yaşayan herkesin ortak gururunun simgesi olan bayrağımızı ‘salla bayrağı düşman üstüne’ diye diye kendisi gibi düşünmeyenin suratına sallayabiliyorlar.
Ama ne kadar fikren ters açılara düşsek de maalesef bu hoyrat cemaatle dip dibe yaşamak zorundayım.
Kendi halkından nefret etmeyi çağdaşlıkla karıştıran bu ırkçı güruhla aynı semtlerde oturuyor, aynı caddeleri parkları taşıtları paylaşıyor, aynı marketten alışveriş yapıyorum, ama fikirlerimizi birbirimizin terazisinde tartabilecek ortak bir dilden yoksunuz.
Zihnimi ne kadar zorlarsam zorlayayım, onların yekpare ayrımcılık kokan dünya algısına akıl yatıramıyorum.
Bendeniz, bu ülkede şeriat tehlikesinin kuruntu, zıt uçlara savrulma ve otoriter bir rejime kayma tehlikesinin gerçek olduğuna inananlardanım.
Kendi gözlerimle apaçık gördüğüm ve artık dile getirmekten yorulduğum şey ise şu:
Sürdürdüğü ikiyüzlü yaşamı yapmacık bir öfke ve kurmaca bir tehlike algısıyla tartışma alanının dışına çekmeye çalışan şımarık bir zümrenin koparttığı fırtına aslında bu olup bitenler.
Türkiye, bu fırtınada yalpalayarak yolunu bulmaya çalışıyor.