Serkan Demirtaş'ın analizine göre Türkiye’nin Mısır ve Suriye'deki tutumunu gözden geçirmesinin ardında Mısır’daki geçici yönetimle ilişki kurmaması durumunda önemli bölgesel gelişmelerde etkisini yitirmesi kaygısı yatıyor.
Abone olMuhammed Mursi’nin devrilmesinin ardından Ortadoğu siyaset sahnesinde “yalnız bir tablo” sergileyen Türkiye, ulusal çıkarları çerçevesinde yaptığı değerlendirmeler ışığında Mısır ve Suriye politikalarına “ince ayar” yapmaya başladı.
İnce ayar gereksinmesinin en önemli nedenleri arasında Türkiye’nin Mısır’daki geçici yönetimle ilişki kurmaması durumunda başta Ortadoğu Barış Süreci olmak üzere önemli bölgesel gelişmelerde etkisini yitirmesi kaygısı yatıyor.
Önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun başkanlığında yapılan büyükelçiler toplantısında ele alınan bu gelişmeler en son 24 Temmuz’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında değerlendirildi. İlk somut sonuç ise Mısır politikasında gözlendi.
Mursi’yi deviren askeri yönetimin işbaşına getirdiği Geçici Cumhurbaşkanı Adli Mansur ve dış ilişkilerden sorumlu Başkan Yardımcısı El Baradey’e mesafeli yaklaşan Ankara, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından gönderilen ulusal gün kutlama mesajıyla ilk jestini gerçekleştirmiş oldu. Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, bu mesajın muhatabının Mısır halkı olduğunu, dolayıyla darbe yönetimini meşrulaştırma anlamına gelmeyeceğini kaydetseler de, bu adım Kahire yönetimi tarafından çok olumlu karşılandı. Bu kapsamda, ikinci bir adım olarak ise Mısır’da gerginliğin durulması ve meydanların boşalmasına paralel bir süreçte, yeni Türk Büyükelçisi Ahmet Yıldız’ın Kahire’deki görevine başlaması olarak görülüyor. Yıldız’ın Mısır’daki resmi görevine başlayabilmesi için gerekli güven mektubunu da yine Mansur’a sunması öngörülüyor.
Radikal gazetesinden Murat Yetkin’e göre, Türkiye’nin Mısır politikasını yumuşatmasının ardında Mısır’da suların kısa sürede durulmayacağı öngörüsü ve buna koşut olarak Ankara’nın iletişim kanallarını açmaması durumunda Mısır’da demokratik düzene dönüşünde olumlu etki yapamayacağı değerlendirmesi yer alıyor. Bakan Davutoğlu’nun deyişiyle Türkiye’nin geçici yönetimle kuracağı ilişki ülkedeki normalleşme sürecinde farklı gruplar arasında “arabuluculuk” yapmasına da yol açabilecek.
Bir diğer etken ise ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin yoğun çabaları sonunda Ortadoğu Barış Süreci’nin gelecek haftadan itibaren canlanacak olması. Türkiye, bu süreçte kritik rol oynayacak olan Mısır’la ilişkiyi kesmesinin bölgesel etkinliği açısından çok olumsuz olacağı değerlendirmesini de yaptı.
Bu ince ayara karşın Türkiye, Mısır’daki darbeyi kınamaya ve tüm kesimlerin katılabileceği adil ve açık seçimlerin bir an önce gerçekleştirilmesine ilişkin çağrısını yapmaya devam edecek. “Mısır konusunda yalnız kalmış olabiliriz. Ama bu aslında gurur duyulabilecek bir yalnızlık. Darbeye darbe diyerek ve demokratik ilkeleri özümsemiş ilkeli bir ülke olarak bu tavrımızın tarihsel öneminin farkındayız,” diye konuşan bir Dışişleri yetkilisi, Türkiye’nin dünyanın neresinde olursa olsun demokratik ve meşru yollarla seçilen yönetimlere karşı anti-demokratik müdahalelere karşı çıkmayı sürdüreceğini de söyledi.
Türkiye’nin bu adımını olumlu bulan Mısır geçici yönetimi de Türkiye-Mısır arasında Mursi döneminde başlatılan tüm projelerin ve anlaşmaların devam ettirileceği ve Türk işadamlarının Mısır’daki yatırımlarının korunacağı mesajını veriyor. “Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin önemi sadece iki ülkeyi değil tüm bölgeyi kapsayacak genişliktedir. Her iki ülke de birbirine sırtını dönemez,” diye konuşan yabancı bir diplomat ise işbirliğinin kesilmesinin, başta Suriye olmak üzere başka diğer süreçlere de olumsuz etkisi olabileceğini, bunun da hem Ankara hem de Kahire tarafından fark edildiğini iletti.
Suriye politikasına da ufak düzeltmeler
Suriye’de iki seneyi aşkın süren iç savaşın ne zaman sonlanacağına ilişkin hiçbir öngörüm tutmazken, silahlı çatışmaların Türkiye sınırına yakın bölgelere sıçraması ve Türk vatandaşları açısından da güvenlik sorunları yaratması üzerine Ankara, geniş kapsamlı bir değerlendirme süreci başlattı. Bu değerlendirme süreci gelecek hafta Ankara’da yapılacak üst düzey toplantılarla devam ettirilecek ve bundan sonrasına ilişkin nasıl bir politika izleneceği daha net ortaya çıkacak.
Özellikle PKK’nin Suriye’deki uzantısı olarak bilinen Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgelerdeki gücünü artırması ve köktendinci El Kaide’nin parçası olduğunu iddia eden el-Nusra Cephesi’ne karşı silahlı mücadelede başarı kazanması son dönemin en önemli gelişmesi oldu.
Daha önce PYD ile iki kez gizli görüşme gerçekleştiren Türk hükümeti, bu gelişmeler üzerine PYD lideri Salih Müslim’i İstanbul’a davet etti ve Ankara’nın duyarlılıklarını bir kez daha kendisine iletti. PYD ve Kürt gruplarına dönük, tehdit edici bir dil kullanmamaya özen gösteren Ankara, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç aracılığıyla her ne kadar fiili duruma göz yummayacağını bildirse de yine de Suriye’ye dönük bir askeri müdahaleye sıcak bakmadığını da kayda geçirmiş oldu.
Suriye politikasındaki en önemli söylem değişikliği ise başını el-Nusra grubunun çektiği radikal dinci gruplar konusunda oldu. Radikal gruplarını güçlenmesi olasılığını yakın bir zamana kadar kaygılanacak bir konu olarak görmeyen, başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin bu konudaki kaygılarını “abartılı” bulan Türkiye, şimdi bu grupları Suriye devrimine ihanet etmekle suçlama noktasına geldi.
Bakan Davutoğlu, Radikal Gazetesi’ne yaptığı açıklamada bu grupları eleştirirken “Birtakım kötü görüntüler, bazı grupların din adamı öldürmesi, adam kaçırmaları Suriye’deki haklı davaya, devrime en büyük zararı rejim kadar bu gruplar veriyor. Bu tür davranışları Suriye devrimine ihanet olarak görüyorum,” ifadelerini kullandı. Davutoğlu, iddiaların tersine Türkiye’nin bu grupları desteklemediğini meşru Suriye muhalefetini ise desteklemeyi sürdüreceğini iletti.