Türkiye'de okur da pazarlayacak sistem de var
Sayım Çınar, Türkiye'de yayıncılık konusunda yeni bir model yaratan Cinius Yayınları’ndan Diren Yardımlı’yla konuştu.
Abone olSayım Çınar, Türkiye'de yayıncılık konusunda yeni bir model yaratan Cinius Yayınları’ndan Diren Yardımlı’yla konuştu.
Cinius Yayınları 2006 yılında kuruldu. Bu sekiz yıllık süre içinde 2000’e yakın kitap yayınladı. Cinius markası bir eksiklik miydi? Neden doğdu?
Cinius Destekli Kişisel Yayıncılık hizmeti sunmaya başlayan Türkiye'deki ilk profesyonel kurumdur. Doğrusunu istiyorsanız 2006 yılında yayınevini kurduğumuzda dünyanın birçok yerinde yayıncılıkta bu yönde bir gidişatın olduğunun farkında değildik. Ama online satış kanallarının artması, masaüstü yayıncılığın yaygınlaşması ve baskı teknolojilerindeki olağanüstü gelişmeler, böyle bir yayıncılık anlayışını mümkün kıldı. Dolayısıyla hem bir eksiklik, hem bir kaçınılmazlıktı. Bugün örneğin Amerika'da Random House büyük bir destekli kişisel yayınevi işletmektedir; Amazon.com aynı şekilde bu hizmeti sunmakta. Bu yayıncılık anlayaşının Türkiye'deki temsilcisi biz olduk.
Bir baskı tesisi kurduğunuzu biliyorum. Bununla birlikte hem yayıncılık maliyetlerini düşürdünüz, hem çok seri üretim yapabilen bir altyapınız oldu. Cinius markasını tamamıyla bir ekip işi. Biraz ekibinizden de bahseder misiniz?
Çekirdek ekibimiz düşünülenden küçük. Editöryel okuma, kapak tasarımları, dizgi çalışmaları... bütün bunlar yayınevinin Cağaloğlu'ndaki merkezinde gerçekleştirilmektedir. Bahsettiğiniz baskı tesisimiz de burada yer alıyor, pazarlama da bu ekip içinden yapılıyor. Ancak ekibin küçük olması, olağanüstü işler yapamaması anlamına gelmiyor. Bu ekip bahsettiğiniz bini aşkın kitabı hazırladığında, herhalde sektördeki en deneyimli ekiplerden biridir. Kitapların hazırlanması, üretimi ve pazarlanmasıyla ilgilenen Cağaloğlu ofisinin yanısıra biri Kadıköy'de, öbürü de Ankara'da olmak üzere iki ofisimiz daha var. Bunlar bu bölgelerde yaşayan yazarların bizimle daha rahat irtibat kurabilmeleri için kuruldu.
Destekli kişisel yayıncılık Amerika’da ve Batı’da yaygınlaşmış bir sistem. Türkiye’de ise hala bir önyargı var. Sizin için bu önyargıyı aşmak zor oldu mu?
Bütün dünyada olduğu gibi burada da yazarların kendi kitaplarını yayınlamaları yeni bir uygulama. Nihayetinde bizden profesyonel bir yayıncılık hizmeti satın alıyorlar, ama kitaplarının yayın haklarını bize devretmiyorlar. Aynı şekilde kitaplarının satışından doğan kârı da kendileri alıyorlar. Yani klasik yayıncılıktaki gibi bir telif sistemi yok burada. Dolayısıyla birçok açıdan yenilikçi bir sistemden bahsediyoruz. Ancak 1000 kitap sınırını aştıktan sonra piyasada ciddi bir oyuncu olduğumuzu ve birbirinden güzel birçok kitap yayınladığımızı gördü herkes ve önyargı kısmı geride kaldı diyebilirim. Aldığımız uluslararası ödüller de bize duyulan güveni pekiştirdi diye düşünüyorum.
Her geçen gün taklitleriniz de çoğalmaya başladı..Müşterilerine umut veren, verdiği sözü yerine getiremeyen taklitleriniz size zarar veriyor mu?
Bize de zarar veriyor, genel anlamda yayıncılık sektörüne de veriyor. Bunlardan biri hakkında gazetelerde haberler çıktı, yazarları, bu kurumu mahkemeye verdi. Bunlara karşı, bizim de yayınevi olarak, duyarsız kalmamız mümkün değil. Biz de bu tür sahte, hatta sahtekar kişiler ve kurumlara karşı yasal haklarımızı göz önünde bulundurarak gerekli önlemleri almaya hazırlanıyoruz.
Bu konuyla ilgili Taraf ve Yeni Şafak gazetelerinde haberlerde çıktı. Çıkan haberler taklidinizin gücünü azaltmıyor mu, neler oluyor?
Akıl almaz vaatler sunan sözde yayıncılar türedi son dönemde. Bütün fuarlara katılım sözleri, bütün kitabevlerine dağıtım garantileri... Sonra bir bakıyorsunuz, bütün bunları vaat ettikleri yazarların kitaplarından elli tane bile basmamışlar. Sipariş ediyorsunuz, baskısı tükendi diyorlar. Oysa kitap hiç basılmamış bile. Şimdi bu sözde yayıncılardan bir tanesi sektörü takip eden bazı gazetecilerin dikkatini çekti nihayet. İsim vermeme gerek yok ama herkes kim olduğunu biliyor. Burada önemli olan, gazetelerin de bu konuda bilinçli olmaları ve çekinmeden kamuoyunu bunlar konusunda bilgilendirmeleri. Nihayetinde bizler yayıncılar olarak medya kurumları değiliz, dolayısıyla bu tür konuları duyurma konusunda kısıtlı imkanlara sahibiz. Aynı zamanda "rakibimiz" gibi görünen kurumları karalıyor gibi görünmemiz de, ticari ahlak açısından şık durmaz. Ama biz de kendi üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz ve en azından bizimle iletişime geçen yazarları yayıncılık sektörünün işleyişi konusunda bilinçlendirmeye özellikle özen gösteriyoruz. Böylece doğruyu yanlıştan kendileri ayırt edebiliyorlar.
Cinius Yayınları’nda en fazla göze çarpan şeylerden birisi de kitap kapakları. İşinde elli yılını devirmiş yayınevleri bile sizin tarzınızda kitap kapakları hazırlayamıyor. Bu konuda nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Birçok durumda bir yazarın ya da bir okurun bir yayınevini tercih etmesine sebep olabiliyor kitap kapakları. Dolayısıyla bu konuda özellikle hasas davranmamız gerekiyor. Büyük çoğunluğu amatör yazarlardan oluşan bir yayıneviyiz. Dolayısıyla profesyonel olmaya çok dikkat etmeliyiz. Kapak tasarımı çok hassas bir dengeyi gerektiriyor. Bir tarafta yazar var, kendi hayal ettiği kapağıyla; bir tarafta satıcı var, "çok satan" bir kapak istiyor, bir tarafta da biz varız, kendi kurumsal kimliğimize sadık kalmalıyız. Kapak bütün bu ayrı fikirlerin, kaygıların birleştiği yer oluyor. Ve nihayetinde çarpıcı, dikkat çekici olmalı yapılan çalışma. Herkese hakkını vermek bazen zor olabiliyor ama başardık mı da güzel bir kitap çıkıyor ortaya.
Klasik yayınevleri kendilerine gelen 10 dosyadan neredeyse 8’ini geri çeviriyor. Size böyle dosyası ret olup da gelen yazar çok oluyor mu?
Düşündüğümüz kadar çok olmuyor. Çoğunlukla yazarlar doğrudan bizim yolumuzu tutuyorlar. Klasik yayıncılıktaki bekleme süreleri, telif yüzdeleri vb. bir takım kaygıları oluyor ve "Hiç bunlarla uğrşamayayım, bir an önce bastırayım" deyip bizim kapımızı çalıyorlar. Ama biz gene de yazarlarımıza, önce geleneksel yolu tüketmelerini öneriyoruz. Hele başka, Türkiye'nin iyi yayınevlerinin kabul edebileceğini hissettiğimiz dosyalar olduğunda, doğrudan başka, yayınevlerine yönlendiriyoruz. Çoğunlukla bize geri geliyorlar ama bu opsiyonu da görmelerini, denemelerini istiyoruz.
Yayıncılık çok tartışılan bir şey.Yayıncılar kitaplarını satamadıklarından, yazarlar kitaplarının dağıtılmadığından şikayetçi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de okur mu yok, pazarlayacak sistem mi yok?
Türkiye'de okur var, pazarlayacak sistem de var, ama her ay piyasaya o kadar çok kitap çıkıyor ki ne sistem, ne okur bunlara yetişebiliyor. Elbette şöyle sıkıntılar var; kitabevi yeni çıkan bir kitaptan 10 tane alıyor, bir haftada hepsini satıyor, tekrar kitabı talep edecek olsa, tekrar satacak. Ama o arada o kadar çok yeni kitap çıkıyor ki o kitap gözden kayboluyor, satabilecekken satamamış oluyor. Bu zannedersem bütün yayıncıların yaşadığı bir sıkıntı ve çok sağlıklı bir stok takip sistemi olmayan bir kitabevinin bu durumla baş edebilmesine imkan yok. Aslında Türkiye'de kitap satmayan bir şey değil; oldukça büyük bir sektörden bahsediyoruz, ancak piyasada dolaşan 150.000'den fazla kitap var şu anda bildiğim kadarıyla. Okur sayısına böldüğünüz zaman, kitap başına satış elbette çok düşük kalıyor.