BIST 9.660
DOLAR 34,60
EURO 36,41
ALTIN 2.932,70
HABER /  MAGAZİN  /  KÜLTÜR VE SANAT

Türkiye'de herkes Kemalist!

Ünlü yönetmen Ezel Akay, Türkiye’deki tarih anlayışına yönelik ezber bozan eleştirilerde bulundu.

Abone ol

Osmanlı’nın da, Türkiye Cumhuriyeti’nin de devletçi olduğunu söyleyen Akay, ‘Bu ülkenin sağcısı da, solcusu da, liberali de suçlu. Türkiye’de herkes Kemalist’ dedi.

Aylık sinema dergisi Film Arası’na konuk olan ünlü yönetmen Ezel Akay, Türkiye’deki tarih anlayışına yönelik ezber bozan açıklamalarda bulundu. Derginin Haziran sayısında Gülcan Tezcan’ın sorularını yanıtlayan ünlü yönetmen, resmi tarih anlayışına eleştiriler getirdi. TRT’de yayınlanan ve prodüksiyonunu üstlendiği Bir Zamanlar Osmanlı- Kıyam dizisinin Muhteşem Yüzyıl dizisi ile karşılaştırılmasına de tepki gösteren Akay, Osmanlı’nın da, Türkiye Cumhuriyeti’nin de bireyci değil devletçi olduğunu söylediği röportajında, ‘Bu ülkenin sağcısı da, solcusu da, liberali de suçlu. Kısacası Türkiye’de herkes Kemalist’ dedi. İşte Film Arası Dergisi’nin son sayısında yer alan röportajdan bazı pasajlar;

‘BİR ZAMANLAR OSMANLI’- ‘MUHTEŞEM YÜZ YIL’ KIYASI YANLIŞ

Ben bu iki dizinin birbirine alternatif olduğunu düşünmüyorum. Öyle sunulması da iyi gelmedi bana. Hiç gerek yok. O zaman siyasi bir meseleye dönüşüyor. Hâlbuki bunlar televizyon hikâyeleri, eğlence ön planda, siyasetle hiçbir alakası olmaması gerekir. Tarih deyince insanlar politize oluyorlar hemen. Anlaşılmaz bir şey de değil.

TARİHE BİRAZ HÜZÜNLE BAKMALIYIZ

Tarihtekiler bizim babalarımız, dedelerimiz değil aslında. Onlar bizim çocuklarımız gibi. Cahiller, tecrübesizler, daha sağlıksızlar, daha kötü yaşıyorlar. Daha kötü çözümler üretiyorlar toplumsal problemlere. Bu problemleri insanlığın zararına çözüyorlar. Bize göre çok tecrübesizler. Zaten analarımız babalarımız, kendilerinden daha iyi olalım diye yetiştirirler bizi. Aslında biz geçmişte yaşayan insanlardan çok daha iyiyiz. Tabi ki her dinin bir altın çağı vardır. Özellikle peygamberlerin yaşadığı veya ardından gelen dönemler o dinin en içten yaşandığı dönemler olarak düşünülür. Ama şöyle düşünelim. Geçmiş zamanlarda okuma – yazma bilmiyordu insanlar. Din kitaplarını bile okuyamıyorlardı. Sözlü aktarılıyordu. Dolayısıyla her konuda bizden daha cahil, her konuda bizden daha sağlıksızdılar, dünyanın genelinde tabii. Dolayısıyla tarihe ister istemez biraz hüzünle bakmalıyız. Ama şunu da görmeliyiz: Onlar bir şey denemiş, tamam yanlış yoldan gitmişler, ama bu bana ilham veriyor, doğru yoldan giderek bunu insanlığa yararlı hale getirebilirim.

AMERİKA GEÇMİŞLE HESAPLAŞARAK GELECEK İNŞA ETTİ

Kimliğini yeniden kuralım derken, kim olduğu karışmış. Osmanlı mirasını reddederek yeni bir Cumhuriyet kurmaya çalışmışız. Dünyanın her yerinde bu deneme yapılıyor. Onun karanlığından kurtulmak için, onu olduğu gibi çöpe atıyoruz. Bu model Sovyetlerde, Almanya’da, Çin’de bile yaşanmış. Fakat hiç sağlıklı sonuçlar doğurmamış bu. Amerika böyle bir reddedişin üzerine kurulmuyor. Orada devlet eliyle tarih değiştirilmiyor. Orada herkes zaten her şeyi arkada bırakmış. Zaten tarihini çok uzakta, geçmişte, başka bir coğrafyada bırakmış olduğu için, bireyler kendi kararlarını vererek o toplumu kurmuşlar. Şimdi Amerikalılar 200-300 yıllık tarihlerine çok düşkünlerdir. Yeni bir tarih yazdıkları için belki de…

BU ÜLKENİN SAĞCISI DA, SOLCUSU DA, LİBERALİ DE SUÇLU

Bizde tarih eleştirisi çok eksik. Tapınma modeli tarih. Hâlbuki o ‘atalar’ belki bizim tek tek atalarımızın kellesini almış, en büyük işkenceleri etmiş atalar belki. Padişahlar da öyle. Padişahları böyle kutsal görmek insanlığa aykırı. Onlar insan, biz bugünkü politikacılara nasıl mesafeli davranıyorsak, bazen politikacı oldukları için burun kıvırıyorsak, onlara ne kadar güvenebileceğimizi biz biliyorsak, aynı şey padişahlar ve o dönemin Osmanlı aristokrasisi için de geçerli. Onların da, o günün insanları için belli bir kutsiyetleri vardı. O kutsiyet olmadan ilişki yürümüyordu. Ama onun dışında politikacıydı hepsi. Ve 600 yıldan söz ediyoruz. Sanki tek bir ruhu varmış Osmanlı’nın gibi. Oradan bugüne lanetleyeceğimiz veya alkışlayacağımız bir yığın şey çıkacaktır. Sırf ecdadımız diye ona dokundurtmuyoruz. Tarihe özel ilgisi olmayan herkesin bildiği tek şey ilkokul kitaplarındaki tarih bilgisidir. Resmi tarihin de kötüsüdür o. Üstelik burada herkes suçlu. Devletçiliğin esiri olarak taassup ehli de suçlu, solcular da, liberaller de.

TÜRKİYE’DE HERKES KEMALİST

Kısaca bu ülkede herkes Kemalist. Yani bu çok ağır, ideolojinin hangi kulaktan girip, nereden çıkacağı belli olmaz. Devletçilik bu çünkü. Devletçilik tabi bir tek Mustafa Kemal’le, onun ideolojisiyle açıklanamaz. Osmanlı ideolojisi de devletçilik. Devletçilik, bu coğrafyanın en büyük hastalığı. İnsana yer bırakmayan bir devletçilik türü bu. Bugün bile hâlâ hükümette yer alanlar, bürokraside yer alanlar şaşkınlık içindeler. Niçin sözüm dinlenmiyor diyorlar. Veya hâlâ sözünü dinlemesi gereken birisi gibi davranıyorlar halka.

KEMALİZM BİLE OSMANLIYLA HESAPLAŞAMADI

Kemalist ideoloji bile, Osmanlı tarihinden kurtulamıyor, onunla hesaplaşamıyor. Orada bir bağnazlıktan söz ediyor. Rakip gibi gördüğü için sadece. Yoksa aynı şey. Kendisinin de o emir – komuta dünyasının devamı olduğunu farkında değil. Ya da farkında. Bilemiyorum. Hiçbir siyasi parti bugün (belki BDP biraz farklıdır, bilmiyorum), demokratik iç pratiklere sahip değil. Bizim çok ciddi bir demokrasi tartışmasına girmemiz lazım. Demokrasinin ne olduğuyla ilgili konuşmak lazım.

SİNEMASAL ZEKÂYA SAHİP SİNEMACI GÖRMEDİM

Her yıl 70 tane yerli film çıkıyor. 10 yılda aşağı – yukarı 500 tane sinema filmi çıktı. Bunların içinde gerçekten çok kaliteli eserler var. Ancak genel olarak baktığımızda bir türlü ilerleyememe, tutukluluk hali dikkat çekiyor. Son 3 yılda üretilen filmlerin içinde parlak bir sinemasal zekâya sahip ve yeni bir anlatım dilinin peşinde bir sinemacı görmedim. Gerçekten görmedim.  

Röportajın tamamı, Film Arası Dergisi’nin Haziran sayısında.