Türkiye Gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, Cemaat için pararel devlet ithamında bulundu. Dahası Cemaatin barışı sobete ettiğini öne sürdü.
Abone olLice ve Yüksekovada geçtiğimiz günlerde yaşanan gerilimin perde arkasında 'paralel devlet mi?' var? Çözüm sürecini ipin ucuna getiren olayları Öcalan durdurmuştu ve "Bu bir provakasyondur, arkasında da paralel devlet var" demişti.
Peki Öcalan'ın kastettiği paralel devlet neyin nesi? Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi'nin o açıklama üzerine ima ettiği gibi paralel devlet 'Cemaat mi?'
Türkiye si yazarı Yıldıray Oğur bugünkü yazısında 'hizmet' diyerek Cemaati itham altında bırakan bir döküm yapmış. İddiasına göre Emniyet odaklı çalışan paralel devlet, hükümetin 'Çözüm sürecini' baltalamak için plan üstüne plan yaptı.
Yıldıray Oğur, yaşananları da alt alta koymuş ve çözüm sürecini iki kez baltalayan olayları ve paralelinde yaşananları aktarmış.
İşte yazısından bölümler;
YIL 2005 BİRİNCİ ÇELME
Sabri Ok, 1985 yılında tutuklanmış bir PKK yöneticisi. Tam 20 yıl hapis yatıyor. PKK’nın hapishane sorumlusu oluyor. Bu arada 1998 ateşkesi sırasında devlet ilk görüşmelerden birini onunla yapıyor. 2005 yılında tahliye olan Ok, ilk olarak ne yapıyor peki? Bir yasa dışı örgüt yöneticisi için tuhaf bir karar ama askere gidiyor! Ama devletle görüşmeleri resme ekleyince pek de tuhaf değil. Ok, kurulacak yeni Kürt partisinin liderliğine hazırlanıyor. Bu arada görüşmeler Emniyet istihbaratının kitabında söylendiği gibi başarıyla sonuçlanıp, PKK 1 Ekim 2006’da ateşkes kararı veriyor.
Peki sonra ne oluyor. Paralel devlet hatta karışıyor. Bir anda sözleşmiş gibi üç farklı şehirde itirafçılar Sabri Ok’u suçlayan ifadeler veriyorlar. Ok hakkında tutuklama kararı çıkarılıyor. Ok 7 Nisan 2007 tarihinde pasaportuyla yurt dışına çıkıyor. Yani devlet onu paralel devletten kaçırıyor. Ya da paralel devlet onu devletten. Tam belli değil, o sırada kim paralel kim devlet. Ve bir süre sonra ateşkes bozuluyor. Kanlı karakol baskınları başlıyor.
2009 YILI İKİNCİ ÇELME
Devletin devlete ikinci çelmesinin tarihi 2009. Yine bir ateşkes kararı. PKK, 13 Nisan 2009 tarihinde daha sonra adına Oslo Süreci denecek görüşmeler sonucunda ateşkes kararı vermiştir. Tam bir gün sonra paralel devlet düğmeye basar ve KCK operasyonları başlar. Sonra yetmez kelepçeli fotoğraf verilir. Buna rağmen devletin diğer kanadı PKK ile görüşmelere devam eder. (Bu arada iddianameye göre KCK-Türkiye 2005 yılında Sabri Ok’un liderliğinde kurulmuş bir yapı. 4 yıl beklemiş devlet demek ki. Tesadüfler, zamanlaması manidarlar...)
HABUR
Ve görüşmelerin sonucunda Habur olur. Ekim 2009. Sınırda kurulan mahkemeler, karşılamalar. Sonra bir anda dağılan hava. Devletin bir kanadının tutuklamayıp sınırdan serbest bıraktığı PKK’lıların neredeyse hepsi hakkında birkaç ay içinde mahkemeler tutuklama kararları vermeye başlar. Bir kısmı Türkiye’den kaçarak ancak -kaçmalarına fırsat veren bazı yargı kararlarıyla- hapishaneden kurtulur. Devletin bir kanadının verdiği sözü, diğer kanadı bozar. Ve yeniden savaş kararı ve yeniden ölümler...
2011 ÜÇÜNCÜ ÇELME OSLO
Üçüncü çelmenin tarihi: 13 Eylül 2011. O gün Oslo görüşme kaydı PKK’ya yakın haber ajansı DİHA sitesi üzerinden internete sızdırıldı. Sonra kayıt PKK’nın resmî ajansı ANF’de haber yapıldı. Sonra bir anda “sitemiz hacklendi” denerek haber geri çekildi. Her şey tuhaftı. Özellikle de kayıtın kendisi. Nedense 4.5 yıllık PKK-MİT görüşmelerinden sızdırıla sızdırıla o sırada Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı olan Hakan Fidan’ın katıldığı ilk görüşmenin kaydı sızdırılmıştı. Hatta en çok onun konuştuğu bölümler seçilmişti. Sayın Öcalan dediği, Başbakan’ın talimatıyla buradayım dediği bölümler…
Aynı zaman diliminde tuhaf bir şey olmuştu. Belçika yıllardır AB Parlamento binasında bile toplantılar düzenleyen Kongra-Gel liderleri Zübeyr Aydar ve Remzi Kartal’ı gözaltına almış, ev ve ofislerine, PKK’nın Brüksel merkezli medya organlarına baskın düzenlemişti. Haberlere göre pek çok bilgi ve dokümana el konmuştu. Zübeyr Aydar MİT’in Oslo görüşmelerine katılan isimlerden biriydi. Operasyonun Türk Emniyetiyle paralel yapıldığı haberleri çıktı. Yani devletin bir kanadı PKK’lılarla görüşüyor, bir kanadı o PKK’lıların evlerine baskın düzenliyordu. Sonra iki isim nedense serbest bırakıldılar.
Kasım 2011’deyiz. Yine tuhaf bir şey oldu. Devlet, 1999’dan beri Öcalan’la görüşmesine izin verdiği avukatlarını 12 yıl sonra bir KCK operasyonuyla “Öcalan’ın mesajlarını Kandil’e taşımak” iddiasıyla tutukladı. Hem de Oslo kayıtlarında MİT’in Kandil-İmralı arasında mektup taşıdığının ortaya çıkmasından sonra.
FİNAL ÇELMESİ HAKAN FİDAN
Ve çatışmanın finali. 7 Şubat. Önce basına verilen belgelerle oluşturulmaya çalışılan hava, ardından MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılması.
Manzara açık. Bunların hepsini yapan tek bir devlet olamaz. Bir devlet var, bir de bir paralel devlet var.
Biri Kürt sorunu müzakereyle çözümünü savunuyor, diğeri buna karşı çıkıp güvenlikçi politikaların devamını savunuyor. Başbakan’ın uzun süre PKK’nın tavırlarına da bağlı olarak devletin iki kanadının çözümleri arasında gidip geldiğini söylemek mümkün. Başbakan’ın “siyasi hayatım pahasına” diyerek geri dönüş kapılarını kapatarak verdiği siyasi çözüm kararından sonra kırmızı düğmeye basılıp 7 Şubat’ın olması tesadüf değil.
PARALEL HATTIN ÖBÜR UCUNDAKİ BİLİNİYOR
Peki paralel devlet, orijinal devletin çözümüne bundan sonra da çelme takabilir mi? (...)MİT-PKK görüşmeleri sızınca, herkesin Hakan Fidan’ın vatana ihanet ettiğine inanacağını zannettiklerine göre sosyolojiden pek anlamadıkları açık.
O sosyoloji bilimi bir yıl sonra toplumun deneyip gördüğü, sevdiği, alıştığı barışa inancının arttığını söylüyor. En son Kürdistan tabusu bile sessizce çöküverdi. Yani paralel devletin kabloları epey eski, hatlarda sürekli cızırtı var. Ve en önemlisi artık herkes hattın diğer ucundaki sesi tanıyor, kim olduğunu tam olarak bilmese de. Bir sonraki çelmede hatların tamamen kesileceğini de...