BIST 9.430
DOLAR 34,42
EURO 36,36
ALTIN 2.847,32
HABER /  GÜNCEL

Türkiye suyuna sahip çık!

Muslukları kapatmayı alışkanlık haline getirelim! Bu konuda hepimiz sorumluluk sahibi olmalıyız!

Abone ol

Dünya genelinde su kaynaklarının nüfusa oranı oldukça düşük. Su açısından pek çok ülkeye göre zengin olan Türkiye, bu şansını yeterince değerlendiremiyor. Ülkede her bölgenin su kaynağının eşit olmadığının altını çizen İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Su Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. Zekai Şen, "Karadeniz ve Toroslar gibi su kaynakları bakımından zengin bölgelerde sular dağlardan denizlere akıyor. Bu kaynaklar yurt içine çevrilerek yer altı su kaynakları zenginleştirilmeli. Birçok yer için yer altı suları daha ekonomik su kaynağı olacaktır" dedi.

Su Vakfı Genel Başkanı Prof. Dr. Şen, Türkiye'nin su bilgisi bakımından gerekli donanıma sahip olduğunu, ancak suyla ilgili birimler ve kurumlar arasında koordinasyon eksikliği bulunduğunu söyledi. BM İklim Değişikliği Paneli üyesi de olan Prof. Şen, Cumhuriyet'in ilk yıllarında suyla ilgili birimlerin oluşturulduğunu belirterek, "O zaman çok iyi kararlar alınmış ancak uygulamaya gelince yapılamamış. Bunun çeşitli sebepleri var. Fakat netice olarak her gecikme aleyhimize" şeklinde konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "susuz köy bırakılmayacağı" konusundaki talimatını çok yerinde bulduğunu dile getiren Prof. Şen, "Türkiye'de her bölgenin su kaynağı eşit değil. Karadeniz ve Toroslar gibi su kaynakları bakımından zengin bölgelerde sular dağlardan denizlere akıyor. Bu kaynaklar yurt içine çevrilerek yer altı su kaynakları zenginleştirilmeli. Birçok yer için yer altı suları daha ekonomik su kaynağı olacaktır" dedi. Her ferdin suyu israf etmeden kullanması gerektiğini vurgulayan Şen, "Muslukları kapatmayı alışkanlık haline getirelim. Bu konuda hepimiz sorumluluk sahibi olmalıyız" uyarısında bulundu. Prof. Şen, su kaynaklarının korunması konusunda şunları kaydetti:

"Bu konuda her şeyi devletten beklememeliyiz. Her fert suyu israf etmeden kullanmalı. Yapılan anketlere göre, nüfusun büyük bir kısmı tıraş olurken musluğu kapatmıyor. Tarımsal sulamada genellikle salma sulama kullanılıyor ve bu en büyük su kaybına sebep oluyor. İsrail ve diğer birçok ülkede bu konuda çok daha dikkatli davranılıyor ve yağmurlama veya damlama sulama metotları kullanılıyor. Bunlar aslında bilinen konular ancak uygulamada halen eksiklikler var."

"EN GÜVENLİ SU YER ALTINDA"
Edirne'deki su baskınları ve sınır aşan sular konusuna da değinen Prof. Zekai Şen, Türkiye'nin birçok akarsuya sahip olduğunu, bunlardan bazılarının sınırlarımızın dışına aktığını, bazılarının ise dışarıdan yurdumuza geldiğini hatırlattı. Doğal afete yol açacak nehirlerin milletlerarası ilişkiler çerçevesinde birlikte işletilmesi gerektiğinin altını çizen Prof. Şen, "Edirne'deki su baskını biraz da yapay olmuştur" yorumunda bulundu. Prof. Şen, eski başbakanlardan Andan Menderes döneminde yapılan bölgedeki seddin ise zamana göre yenilenmesi gerektiğini kaydederek, "Ülkemizdeki yer altı sularının seviyesi giderek düşmektedir. Bunların desteklenmesi gerekir. Çünkü her bakımdan en güvenli sular yer altı sularıdır. Deprem ve benzeri afet durumunda su şebekesi çökeceğinden, kuyuların hazır ve bakımlı tutulması gerekir" dedi.

Yer altı sularının azalmasının zaman zaman zemin çökmelerine sebep olabileceğini ifade eden Prof. Şen, "Kuyular açısından yurdumuzda engelleyici, caydırıcı bir kanuni durum yok. Bu böyle olmamalı. Halbuki yer altı sularının beslenmesi ve ihya edilmesi gerekebilir" uyarısında bulundu. Meriç Nehri'nin bu yer altı sularını destekleyebileceğini ifade eden Prof. Şen, Bulgaristan'ın pirinç tarlaları için gerektiğinde suyu parayla satarken, su bol olduğunda da suyu serbest bırakmasının doğru olmadığını savundu. Dünyanın bazı bölgelerinde yağışlar azalırken bazı bölgelerinde arttığını ifade eden Prof. Şen, Türkiye'nin ise 50 yıllık periyot dikkate alındığında yağışlarının azalmakta olduğunu kaydetti. Şen, "BM İklim Değişikliği Paneli'nin tespitlerine göre, bu süreçte Türkiye'nin su kaynakları yüzde 10 kadar azalabilecek. Bu durum Türkiye'nin hidroelektrik enerji durumunu da olumsuz etkileyecek. Dolayısıyla sadece hidroelektrik enerjiye bel bağlamamalıyız. Başka enerji kaynaklarına da önem vermeliyiz" uyarısını yaptı.

"BİZİM BİLGİMİZ YETERLİ"
Türkiye'nin su kaynaklarının tam olarak bilinemediğini belirten Prof. Dr. Zekai Şen, "Kişi başına hesaplanan bin 700 metreküp su, ortalama bir değerdir. Türkiye stratejik açıdan bulunduğu yer bakımdan bazılarını rahatsız edebilir. Osmanlı Devleti parçalanırken su değil de petrol dikkate alındığından bugünkü harita çizildi. Eğer o zaman su kriteri dikkate alınsaydı başka bir harita olurdu" dedi. Türkiye'de su kaynakları konusunda bir kargaşa yaşandığını ve resmi makamlar arasında bu konuda bir eşgüdüm olmadığını ifade eden Prof. Şen, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Üniversitelerde de bu konuyla ilgilenen öğretim üyeleri var. Ancak bu çalışmalar belli bir rapor haline getirilmeli. Su konusunda tek bir otorite olmalı. Birçok ülkede Su Bilimleri Enstitüleri var. Bu kurumlar uluslararası sularla ilgili senaryolar üretmektedir. Türkiye'nin su bilgisi bakımından yabancı kaynaklara ihtiyacı yok. Yabancı uzmanların bizim kadar bilgileri yok. Fakat maalesef kredi kurumlarının etkisiyle onlar danışmanlık yapmaktadır."

Su Vakfı olarak eğitime ve suyla ilgili kitap yayınlamaya önem verdiklerini dile getiren Prof. Dr. Şen, yaptıkları çalışmalarla ilgili olarak şunları söyledi:
"Türkiye, aslında bir su laboratuarı. Yeterli bilgi birikimi de var. Biz vakıf olarak önce yurt içinden katılımcıların iştirak ettiği kurslar düzenledik. 4 yıldır verdiğimiz bu kurslar, 3 yıldır milletlerarası boyutlarda yapılıyor ve çok verimli oluyor. Bu kursların Avrupa'da verilen kurslardan daha faydalı olduğunu tespit ettik. Bize en son olarak 'barajların emniyeti' konusu intikal etti ve bu konuda bir program hazırlayarak BM'ye sunduk. Harfiyen kabul edilen program dahilinde çeşitli ülkelerden 25 mühendise eğitim verdik. Suriye, İran ve Irak'tan önemli kademelerde görev yapan mühendislere verilen bu eğitim büyük takdir gördü."

Tarihte hiçbir zaman su savaşı olmadığına dikkat çeken Prof. Şen, "Ama savaş durumunda her zaman önce su kaynaklarına saldırılmıştır. Yahudiler, Sultan Abdulhamid'den Filistin'de yer istedikleri zaman Kudüs'ten değil, nehir kenarından bir yer istemişlerdi. Çünkü su kaynağı gerekiyordu. Bugün Filistinliler'in su kaynağı hiç yok. Buna yeraltı suyu da dahil. Böyle bir adaletsizlik olamaz" şeklinde konuştu.
Su savaşı çıkacağına kesinlikle ihtimal vermediğini ifade eden Prof. Şen, kurs gören Suriyeli uzmanlarla da çok iyi anlaşıldığını söyledi. Askeriye bünyesinde de suyla ilgili bir birimin olması gerektiğine vurgu yapan Prof. Şen, bunun stratejik olarak gerekli olduğunu belirtti. Su idarelerinin ortak hareket etmesi gerektiğinin altını çizen Prof. Şen, "Barajlar arasındaki bu koordinasyon bilgisayar ortamında sağlanmalı. Bunun için gerekli yazılım oluşturulmalı" önerisinde bulundu. Prof. Dr. Zekai Şen, bu çalışmanın özellikle GAP bünyesinde derhal oluşturulmasının önemine işaret etti.

YAĞMUR BOMBASI BALONU
1993 yılında İstanbul'da büyük su sıkıntısının yaşandığını hatırlatan Prof. Dr. Şen, "O zaman yağmur bombası çalışması için milyonlarca dolar harcama yapıldı. Halbuki dünyanın hiçbir yerinde bulutlar sağılarak yağmur elde edilememiştir. O kadar masraf yapılmıştır ama bir damla bile yağmur düşmemiştir. Halbuki bunun hemen akabinde Istranca Dereleri barajlara akıtılarak su meselesi giderilmiştir. Eğer akıllı bir yönetimle su kaynakları korunursa İstanbul 30 yıl susuzluk çekmez. Melen Projesi de hayata geçirildiğinde İstanbul susuzluk çekmez" diye konuştu.

Yağmur bombalama fikrinin ABD'de 1950'li yıllarda 10 yıl süreyle araştırıldığını, ancak başarılı sonuçlar alınamadığını belirten Prof. Şen, "Daha sonra bu projeler bazı ülkelere pazarlandı" dedi. 22 Mart'ın Dünya Su Günü olarak kutlandığını hatırlatan Prof. Dr. Zekai Şen, suyla ilgili olarak dünyanın bütün bilim adamlarının makalelerini derlediklerini belirterek, "Bunun sonunda oluşturulacak rapor hükümetlere verilecek. Bu çerçevede çeşitli bakımlardan ele alınan sonuçlar, 2100 yılına kadar olan beklentiler, senaryolar halinde hazırlanacak" şeklinde konuştu. Manavgat Suyu'nun İsrail'e satılması sürecinin halen neticelenmediğini ifade eden Prof. Dr. Zekai Şen, KKTC'de yaşanan su meselesine de değinerek, "Türkiye'den KKTC'ye er ya da geç su götürülecektir" dedi.

Zemzem su kaynağını da değerlendiren Prof. Şen, şunları söyledi:
"Zemzem kuyusu Hicaz'da 4 bin yıl önce, Hz. İbrahim zamanında oluşmuştur. Bu kuyu diğer kuyulardan farklıdır. Altında kilometrelerce uzunlukta çatlaklar var. Mekke, deniz seviyesinden 250 metre yüksekliktedir. Ancak hemen yakınındaki Taif, deniz seviyesinden 2 bin metre yüksekliktedir. Dolayısıyla denizden gelen buharlar bu aradaki yamaçlara çarparak Zemzemi besleyen yer altı suyunu oluşturmaktadır. Çok güzel bir şekilde koruma altına alınmıştır. Birçok çatlaktan gelen çeşitli kıvamlardaki su, çıkış noktasında karışarak Zemzem'i oluşturuyor."


Arap Yarımadası'nın yer altı suyu bakımından zengin olduğunu belirten Prof. Dr. Şen, Araplar'ın bu sularla denizden arıtılan suları karıştırarak tükettiklerini kaydetti.