Türkiye olmadan mümkün mü?
Avrupa Birliği, Avrupa halklarının ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda birbirleriyle kaynaşmasını öngören, Avrupa devletlerinin ve vatandaşlarının bir araya gelerek oluşturduğu uluslarüstü bir yapıdır.
Bu yapıda Türkiye’nin aktif katılımı ve katkısı olmadan Avrupa Birliği’nin küresel zorluklarla başa çıkması mümkün değildir. Birleşik Krallık 31 Ocak 2020’de resmi olarak Avrupa Birliğinden ayrılmasından sonra;
Avrupa siyasi anlamda daha güçsüz bir hâle geldi. Avrupa’nın birçok ülkesinde aşırı sağ ciddi şekilde yükseldi. Sağ iktidara geldi veya koalisyon ortağı oldu.
Almanya’da kabine içi tartışmalardan sonra Maliye Bakanı istifa ettiği için ülke muhtemelen Şubat 2025’te erken seçime gidecek. Ekonomi anlamında Avrupa’nın motoru olan Almanya’nın siyasi belirsizliğe sürüklenmesi oldukça mümkündür.
Avrupa’nın önündeki sorunları okuyacak olursak:
ABD’de Donald Trump’ın yeniden başkan seçildi.
Trump Avrupa’ya gıcık oluyor. NATO harcamalarına katılmadığından dolayı.
Bu durumda Trump Alman ve Fransız şirketlerini zorlayacak adımlar atacak.
Çin büyük bir hızla büyüdü. Her şeyi çok ucuza üretmeye devam ediyor. Üstelik ürettiği ürünlerin kalitesi, tasarımı Batılı tüketicilerin beklentilerine cevap veriyor.
Elinde zengin madenler ve hammadde var. Ticaret savaşlarında Avrupa’nın Çin’e karşı rekabet etme gücü cılızlaştı. Dünyanın en büyük elektrikli otomobil üreticisi BYD’nin yüksek satış grafikleri Alman üreticileri ciddi şekilde zorluyor. İkinci Dünya Savaşı döneminde bile ayakta kalan Alman otomobil markaları tarihte ilk kez bazı fabrikalarını kapatma aşamasına geldi.
Özellikle tahılların üretimiyle Çin, çiftlik üretiminde dünya çapında birinci sırada yer almaktadır. Çin'deki tarım sektörü kapsamında üretilen başlıca ürünler pirinç, buğday, patates, sorgum, yer fıstığı, çay, darı, arpa, pamuk, yağlı tohum, domuz eti ve balık.
Ekonominin temelini ihracattan ziyade, fabrikalara, makinelere, inşaat sektörüne, teknoloji ve altyapıya yapılan yatırımlar oluşturuyor.
Çin ürettiği kadar dışarıdan aldığı hammadde ve mallarla dünya ekonomisinin bir anlamda çarkını döndürüyor.
Çin yönetiminin yaklaşımına göre, Çin’in modernleşmesi sosyalist doğasını ve ulusal kimliğini koruyor. Ülkedeki sosyalist piyasa ekonomisinin de bağımsızlığını sağlıyor. Çinliler ekonomide, siyasette ve ulusal savunmada bağımsızlık çizgisini izliyor. Bu sayede sermaye tarafından manipüle edilemiyor. Bunun yerine çok yönlü kişisel gelişime odaklanan bir modernleşmeyi şekillendirmeye çalışıyor. Çin, eşgüdümlü modernleşme temelinde, maddi, politik, kültürel, sosyal ve ekolojik ilerlemeyi öne çıkaran, yeni bir uygarlık biçimi iddiasında bulunuyor.
Rusya-Ukrayna savaşı üçüncü yılında. Savaşın en fazla birkaç hafta sürüp sona ereceği düşünülüyordu. Çatışmaların ne zaman bitebileceği halen bilinmiyor. Üstelik nükleer silah kullanılması seçeneği hiç olmadığı kadar güçlenmiş görünüyor. Savaşın kazananı, silah satış hacimlerini olağanüstü arttıran Amerika oldu. ABD'nin toplam silah satışı 238 milyar doları buldu. Bunun 81 milyar doları doğrudan hükümete ait satışlardan elde edildi. 2023'te bu tutar, bir önceki yıla göre yüzde 56 arttı. Bu savaştan en ağır yara alan taraf yine Avrupa. Milyonlarca Ukraynalı sığınmacıya kapılarını açtı. Başta Almanya olmak üzere büyük bir enerji krizine girildi.
Nükleer silah kullanılmasa bile savaş derinleştiğinde Rusya’nın Avrupa’ya çok ağır bedeller ödetebilecek hamlelere hazırlandığı biliniyor. Avrupa’nın kapasitesi oldukça sınırlı. Trump’ın Avrupa’ya bakışı ortada. Avrupa, Rusya ile tek başına kalabilir.
Avrupa Birliği bugüne kadar Ankara’yı hep dışlama veya cezalandırma yoluna gitti. Türkiye’nin tam üyelik umudunu neredeyse sıfıra indirecek politikalar izlendi. Bu yaklaşım sadece bize zarar vermedi, Avrupa’ya da büyük zarar verdi. Kabul etmek gerekir ki Türkiye’de yaptırım alanındaki reformlar zayıfladı, azaldı. Türk demokrasisi güç kaybetti. Özgürlük alanları daraldı. En önemlisi ekonomimiz zayıfladı. Avrupa Türkiye’yi güvenli bulmuyor. Türk vatandaşlarına vize verilmiyor.
Türkiye’de BRICS ülkeleriyle yeni arayışlara giriyor.
Bu güvensizlik ortamında iki taraf da kaybediyor.
Türkiye’nin ve Avrupa’nın geleceği için karşılıklı kazan kazan ilişkisine yatırım yapılmalıdır. Avrupa’da Türkiye’nin içinde olmadığı bir denklem kurulamaz.