Milliyet'e konuşan Prof. Dr. Bakır Çağlar, "Konu entelektüel fantezi değil. Türkiye, Öcalan'ı yeniden yargılamak zorunda" diyor
Abone olMilliyet Gazetesi yazarı Derya Sazak, Prof. Dr. Bakır Çağlar'la Öcalan davasını konuştu.
"Öcalan kararında AİHM yargıcı Rıza Türmen, mahkemenin 'Yeniden yargılayın' demediği görüşünde.
-Acaba bu yorumları yapanlar kararı okudular mı?
Sayın Türmen de buna dahil mi?
-Kesinlikle dahil. Öcalan'la ilgili kararda açıkça söylenen şu: 'Adil yargılanma gerçekleşmediyse, yargılanmanın yenilenmesi ya da dosyanın yeniden açılması gerekir.'
Öcalan kimliğinden bağımsız herhangi bir kişi de yargılanmış olsaydı, bu sonuç mu doğacaktı?
-Mahkemenin bu davayı soğutmak istediği, depolitize eğilimlerden arındırma arayışı çok açık.
Kürtlerin davası gibi bakmıyor mu?
-Hayır. Karar 72 sayfa, özetini okudum. Mahkemenin siyasal sonuçlardan kaçma, uzaklaşma eğilimi net olarak gözüküyor. İnsan hakları konusunda Batı Avrupa'da yeni bir süreç yaşanıyor. Yargıçların hepsi terör suçlarında son derece duyarlılar. Kesinlikle hoşgörü yok. Şu andaki düşünsel iklim bu.
Öcalan'ı da 'terörist' olmanın ötesinde 'siyasal bir kimlik' olarak görmüyorlar.
-Kesinlikle.
1990'lı yıllarda Türkiye hakkında birikmiş ve çoğu tazminat ödeme kararıyla son bulmuş yüzlerce dosya vardı. Niye bu davalar hep aleyhte çıkıyor?
-Türkiye, geçmişiyle hesaplaşmayı reddediyor. Bu yaklaşım, Ermeni sorunu için de geçerli. Tutucu AKP iktidarı öncesinde de yasal düzenlemeler ve uygulamalar konusunda bir duyarlılık olmadı.
Öcalan davasının yeniden görülmesi milliyetçi dalgayı daha da yükseltir mi? Bu süreç AB sürecine duyulan güveni de sarsacak gibi.
-Bu oyunun 3 aktörü var. AKP iktidarı, CHP ve parlamento dışı muhalefet. İşin tuhafı dördüncü aktör, Öcalan yok. İmralı'da avukatlarına verdiği söyleşilere bakın, PKK'nın legalize edilmesi arayışı çerçevesinde böyle bir ortamda rol almak istemiyor. Mahkeme, Türkiye'nin iç siyasetini etkileyecek şekilde davanın içeriğine girmedi. Bundan kendini arındırdı. Usulden bozdu. Depolitize etti.
Bilinçli bir tercih öyle mi?
-Kesinlikle, terör konusunda duyarlılıkları çok yüksek.
AİHM'de takip ettiğiniz davalar arasında Kıbrıs'ın önemi büyük. Loizidu davası özellikle... Tazminat ödemeyle son buldu.
-Komisyonda kazanılmıştı. Ben ayrıldıktan sonra mahkemede kaybedildi. Komisyon ilk defa Kuzey Kıbrıs'ta bağımsız bir yargının olduğunu kabul etti Loizidu davasında. KKTC'nin 'Puppet State' olduğu savıyla, hak ihlallerinden Türkiye'nin sorumlu tutulmasını istiyordu Rumlar. O davada bu tez çürütüldü.
Niye kaybedildi?
-Başlangıçta Denktaş'la ilişkimiz iyiydi. Zaman içinde bu ilişki bozuldu. En kritik aşamada Denktaş bir açıklama yaptı Rum televizyonuna; söylediklerine inanamadım: 'Kıbrıs'ta kayıp kişiler yoktur, onları biz yok ettik!'
Ne demek istemiş?
-'Biz öldürdük' diyor. TMT... 1974 öncesi Türk Mukavemet Teşkilatı'ndan söz ediyor. Böyle deyince, Loizidu davasının seyri bir anda değişti.
Sayın Denktaş'ın sözleri nedeniyle mi kaybedilmiş oldu?
-Bence öyle.
Öcalan davasına dönersek, Türkiye bu tür davalarda 'hak ihlali' yaptığı öne sürülen tek ülke değil sanırım.
-Hayır. 2004 yılında 24 ülkede yeniden yargılanma var.
Öcalan dosyasına benzer bir dava görüldü mü?
-Hulki Güneş davası benzer. Bir askerin öldüğü, üç kişinin yaralandığı bir çatışmada ele geçirilmiş PKK militanı Hulki Güneş. Öcalan'la aynı durumda, adil yargılanmadığı, savunma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla AİHM'ye gitmişti. AİHM, aynı kararı verdi. Güneş davasında Bakanlar Komitesi, 21 Şubat 2005'te, 'Davanın yenilenmesi yolunu açmak için gerekli önlemleri alın' diye Dışişleri Bakanlığı'na bir yazı yolladı.
Cumhurbaşkanı Sezer de yasaları değiştirmeden 'Öcalan yargılanamaz' görüşünde. Ağır Ceza'da yeniden mahkeme açılabilir mi?
-Anayasa'nın 90. maddesine göre açılabilir. Mayıs 2004 tarihli Anayasa değişikliğiyle bu mümkün: 'Temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla, ulusal kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uzlaşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır' diyor.
Size göre ne yapmalı?
-Anayasa Mahkemesi'nin bir içtihat değişikliğine gitmesi gerekiyor. Yalnız şöyle bir durum var; PKK militanı Hulki Güneş 'ayrımcılık'tan Anayasa'ya aykırılık başvurusunda bulunmuştu. DGM, reddetti. Yolu kapattı.
Yargıtay Başsavcısı, Öcalan davasında yeniden yargılama yolunu kapatan yasal düzenlemelerin Anayasa'nın 90. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'ne dava açma talebinde bulunabilir. En tutarlı formül de odur.
Siyasi söylemlere ne diyorsunuz?
-Bir kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına da çarptırılmış olsa insan saygınlığının korunması gerekir.
30 bin kişinin ölümünden sorumlu...
-Odak noktası burada insan saygınlığı. Bir insanı önemsemeden mahkûm edemezsiniz. Önemsemeniz gerekir, salt insana göstermek zorunda olduğunuz saygı nedeniyle. Eylemleri hiç fark etmez.
Mahkeme bu kartı niye açmış olabilir? Türkiye aleyhinde yeni bir oyun mu?
-Mahkemede 'yaşlı Avrupalı' yargıçlar var, 'genç Avrupalı' yargıçlar var. Tutmamış bir mayonez gibi. Bütün bunları bir blok olarak Türkiye'ye karşı bir tavır içinde görmek yanlış. Öcalan davasını siyasallaştırmak, mahkemenin de Avrupa Konseyi'nin de işine gelmez. Bu davayı milliyetçi dalgayı yükseltmek için kullanacaklar. Ne yazık ki ana muhalefet de aynı siyaseti güdüyor.
CHP de 'milliyetçi cephe'ye dahil mi?
-Fark görmüyorum, DYP, MHP, CHP aynı koalisyon.
Türkiye Öcalan'ı yeniden yargılamazsa AB süreci bundan nasıl etkilenir?
-Üç tür yaptırım var. Avrupa Konseyi, insan haklarını ciddi biçimde ihlal eden üye devletin temsil haklarını askıya alabilir. Parlamenter Meclisi'ndeki ulusal delegasyonun yetki belgesi iptal edilebilir. Türkiye açısından AB müzakereleri biter.
Öcalan davasının yeniden görülmesi Türkiye'yi niye ürkütüyor?
-APO davası Türkiye Cumhuriyeti'nde siyasal aktörler arasında bir iktidar mücadelesi. Herkes bu olayı kendi güçlenmesi açısından kullanacaktır.
Bu davadan kaçış yok!
-Entelektüel fantezi yapılmıyor. Kopenhag kriterlerine uyumu kabul etmişsiniz. Fransızların bir deyimi vardır: 'Politikanın politikasını yapmak.' Türkiye siyaset sahnesinde politika yapılmıyor.
AKP tek başına 'AB paradigması'yla başa çıkabilir mi?
-Türkiye'nin şu andaki sorunu geçmişiyle hesaplaşamamış olması. Marcello Mastroianni'nin bir filmi vardı: 'İtalyan Usulü Boşanma' Katolik evliliğinde boşanamazsınız ya, Türkiye de Batı ile Katolik evliliği yaşıyor. Filmde Mastroianni, bir kıza âşık olur. Tek çaresi vardır: kadını öldürmek! Türkiye de eğer Avrupa ile Katolik evliliğine son vermek istiyorsa yapacağı tek şey var.
AB hedefini öldürmek!..
-Üyelik müzakerelerini başlamadan bitirmek.
Öcalan davası bu amaçla kullanılabilir mi?
-O kadar elverişli ki, zaten milliyetçi dalga yükseliyor. Katolik evliliğini bitirmek için kullanılacak en iyi malzeme bu. APO davası. Hem devlet cihazından, hem muhalefetten tepkiler bunu gösteriyor.
Türban meselesi kapanmıştır
AKP yasa çıkararak türbanı çözebilir mi?
-Anayasa'yı değiştirseniz de kalmadı. 18 Mayıs'ta AİHM Büyük Dairesi, Leyla Şahin davasını sonuçlandıracak. Alt Daire, 'Dinsel kurallar üzerine kurulu toplum modelini kabul ettirme çabası demokratik toplum düzenine aykırıdır' dedi. Türbanı bu konudaki zorlamanın bir sembolü sayıyor mahkeme. Büyük Daire de muhtemelen aynı şeyi söyleyecek. Türban meselesi bitecek. Kararı uygulamak zorunda. Aksi halde Öcalan davasında olduğu gibi AB müzakereleri son bulur. Avrupa mekânında yaşanmak isteniyorsa buna uyacak. Türban meselesi kapanmıştır.
Röportaj: Derya Sazak
Kaynak: www.milliyet.com.tr