BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  GÜNCEL

Türkiye model olabilir

AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Gunter Verheugen, Türkiye'ye bakışını Der Spiegel'e değerlendirdi.

Abone ol

AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Gunter Verheugen, 11 Eylül 2001'de New York'ta meydana gelen terör saldırısı benzeri çatışmaların engellenmesinde Türkiye'nin rolü bulunabileceğini bildirdi. Gunter Verheugen, Türkiye ve AB ilişkileri konusunda Alman Der Spiegel dergisinin sorularını yanıtladı. Avrupa'da Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğine sıcak bakılmaya başlandığını hatırlatan Der Spiegel'e Verheugen şu yanıtı verdi: "Dünya konjonktüründeki değişim 11 Eylül 2001 ile bağlantılıdır. Bu İslam dünyasıyla batı demokrasileri arasında vuku bulan en büyük çatışmalardan biridir. Eğer Türkiye'yi kampımıza alma kararını sebatla verirsek bu gibi çatışmalardan uzaklaşma şansı yükselir ya da barış içinde çözümlere ulaşılır." MÜSLÜMAN DEMOKRASİ OLABİLİR Gunter Verheugen "Bu tip bulanık tezler AB'yi bir maceraya sürüklemez mi?" sorusuna, "Avrupa Güney doğusundaki demokratik güçlü bir partnere onyıllar boyunca büyük önem verdi. Biz aynı zamanda dünyaya şunu gösteriyoruz: Güçlü bir Müslüman geçmişi bulunan bir ülke, azınlıkların ve insan haklarının korunduğu, demokratik anayasaya sahip bir devlet mümkün olabilir" yanıtını verdi. "Türkiye'nin AB'ye katılmasına prensipte evet ancak Avrupa standartlarının içi doldurulduğunda" diyen Verheugen, bu standartların Brüksel sürecinin yani Türkiye'ye destek veren çevrelerin de sınanması anlamına geleceğini bildirdi. DÜŞÜNCEYİ HAPSE ATAN KENDİNİ AB DIŞINDA BULUR Komisyonun hükümetin reformları gerçekleşme hızını İlerleme Raporu'nda övdüğünü belirten Verheugen, "Türk yetkililere uzun süredir birşeyin altını çiziyorum: İlk olarak hapiste sadece düşüncelerini açıkladıkları için tutulan insanları bırakın. Düşünce suçlularını hapiste tutan ülkeler, kendilerini AB'nin dışında bulurlar" dedi. Verheugen, "Başbakan Erdoğan'ın bu sözlere tepkisi ne oldu?" sorusuna ise, "Politik mahkumların durumlarının yeniden değerlendirilmesiyle ilgili bir süreç yaratmaya çalışacağını söyledi. Söz şimdi yargıda. Ayrıca aydınlık olmayan bir nokta var. Maalesef parlamento kararları ve politika kolayca uygulanamıyor" karşılığını verdi. HERŞEY 2004'TEKİ RAPORA BAĞLI Türkiye'nin Avrupalılaşma niyetinin olumsuzlukları ortadan kaldıramaması durumunda konuya nasıl yaklaşacaklarına ilişkin bir soruyu yanıtlayan Verheugen, "Hayati soru Türkiye'nin gelecek sekiz ya da on ay içinde inandırıcılığını kanıtlamasıdır, önemli olan Türkiye'nin gerçekliği nasıl değiştirdiğidir. Reformlar kağıt üzerinde kalmamalıdır. Herşey, Komisyonun 2004'te yayımlayacağı tavsiye raporuna bağlı" görüşünü savundu. TARİHİ KORKU HİKAYELERİNİ BİR YERE KOYAMAYIZ Batılı tarihçilerin, yeni arayışlara gerek olmadığı, AB'nin rayına oturduğu biçimindeki düşünceleri konusunda, "Tarihçiler sadece kararlar için arka plan verebilirler, ben her zaman görüşmelerin başlatılması yönünde görüşe sahiptim" diyen Verheugen "Tarihçiler AB ile Türkiye'nin ortak tarihsel kimlik ve ortak değerlere sahip olmadığını söylüyorlar. Önde gelen Avrupalı politikacılar İslami bir ülkenin Avrupayla uyum sağlayacağı ya da sağlamayacağı konusunda görüşlerini neden dile getirmiyorlar" sorusuna şu yanıtı verdi: "15 hükümet yöneticisi ortaklaşa karar verdi: Türkiye gibi Müslüman bir ülke üye olabilir, Hristiyan demokrat hükümetler de katılabilir. Prosedür işliyor. `Avrupa: Gotik katedrallerin durduğu yerde dur!' gibi dini-coğrafya bazlı sınır çizgileri konusunda uyarıda bulunmak istiyorum. Hristiyanlığın ilk dönemlerindeki yerler nerede bulunuyor? Tamamiyle açık ki Türkiye toprağında. İspanya'daki Müslümanların uygarlıktaki rolleri gözönüne alındığında, ateş ve kılıçlı tarihi korku hikayelerini biryere koyamayız." Türkiye'nin iki yüzü bulunduğunu, deniz, güneş ve düzeyli tartışma ortamının yanında televizyondan izleyenlerin orta çağ diye nitelediği görüntülerin bulunduğunu kaydeden Verheugen, "Anadolu'da dini ve ailevi gelenekleriyle yaşayan insanlar vardır. Bu Türkiye'nin bir başka yüzüdür, hakların tanınmasındaki eksiklikler ve aileler içinde yazılı olmayan bir hukuk da vardır. Bu insanlar Avrupa'ya büyük umutlarla bakıyorlar" dedi. Almanya'da üçüncü kuşak yaşarken kız çocuklarının hala Anadolu'daki gibi 14 yaşında evlendirildiği, Almanya'daki kadın Türk öğretmenlerden bir bölümünün kız öğrencilerden türban takmalarını istediği gibi konuların anımsatılması ve bunların Avrupa kriterlerine bir yanıt oluşturup oluşturmadığının sorulması üzerine Verheugen, şu yanıtı verdi: "Türkiye bu gibi şeyleri uygun çözümlerle dışlamalıdır. Hiç te inkar etmediğim kültürel uyumsuzluk bunu getiriyor. Sadece laiklik konuları değil, Türklerin işçi göçü konusu da tartışılıyor." ERDOĞAN'IN HEDEFİ MODERNLEŞME Başbakan Erdoğan'ın modernleşmeyi gerçekten bir hedef olarak istediğini belirten Gunter Verheugen, Türkiye'de AB tarafından desteklenen yasal değişikliklerin sosyal davranışları değiştirmeyi amaçladığını kaydetti. Tepki gören Hollandalı parlamenter Oostlander raporunun Türkiye'nin otoriter Kemalist devlet ilkelerinden daha demokratik Avrupa Anayasası'na geçmesini önerdiği hatırlatılınca Verheugen, "Türkiye durumunu aşama aşama değiştiriyor" yanıtını vermekle yetindi. Verheugen, Türkiye'nin temel yapısının 12 Eylül döneminde belirlendiğini anımsatan ve Milli Güvenlik Kurulu'nun rolünü nasıl karşıladığını soran Der Spiegel dergisine şu yanıtı verdi: "Türkiye'de demokrasinin evrimi konusunda tamamen basit bir kriter sözkonusu olmuştur: Orduyu kim kontrol ediyor, iktidar mekanizmasını kim kontrol ediyor? Toplum ve parlamento mu? Bütçenin önemli bir parçası olan Türk Silahlı Kuvvetleri bütçesi parlamentodan gizli görüşülüyor. Batı demokrasilerine acil uyum her alanda ortaya çıkıyor." Türkiye'nin gelecek yıllarda Hristiyan çoğunluğu artmış ve 28 ülkesi bulunan bir AB tarafından "Hayır" yanıtıyla karşılaşabileceği konusundaki riski bildiğini belirten Verheugen, "Romano Prodi gibi Türkiye'ye `ayrıcalıklı ülke' statüsü verilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusunu şöyle yanıtladı: "`Ayrıcalıklı ortaklık' Avrupa Hükümet Başkanları'nın olağanüstü bir çözüm yönünde 1997 yılında Lüksemburg'ta, 1999'da Helsinki'de ve 2002'de Kopenhagda aldıkları bir karardı."