Kürt devletinden korkulmamalı, Ermeni sınırı açılmalı, işte bu cesur fikirlere sahip emekli paşanın çarpıcı görüşleri..
Abone ol Kuzey Irak Kürt devletinden korkulmamalı, hatta ilk tanıyan Türkiye olmalı, Ermenistan sınırı açılmalı, Kıbrıs sorunu Batılıların eline bırakılmamalı, generallerin mal beyanı açıklanmalı... Bu görüşler emekli bir paşaya, Atilla Kıyat’a ait. Üstelik de Kıyat Paşa, bugün bile fazla cesur bulunan bu görüşleri emekli olduğu günden beri söylüyor. Asker-sivil ilişkisini, bu ilişkiyi belirleyen güven-irade ayrımını konuştuğumuz Atilla Kıyat, fikirlerini görevliyken de üstlerine açtığını ifade ediyor.Futbol camiasının Fenerbahçe Kulübü yönetim kurulu üyeliğinden tanıdığı Emekli Koramiral Atilla Kıyat, TSK’nın geleceği en parlak generallerinden biriyken 1999’da Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’ndan emekli edildi. Oysa önce Donanma Komutanı, sonra Deniz Kuvvetleri Komutanı olması bekleniyordu. O, askeri terbiye gereği bu konuda konuşmasa da, kırıldığını gizlemiyor.
- Ben görüşlerimi üstlerimin, eşitlerimin ve astlarımın arasında da, NATO karargahında görevliyken de askeri terbiye içinde dile getirdim. Açlık sınırındaki iki buçuk milyonluk Ermenistan’ın Türkiye için tehdit kabul edilmesinin; üç buçuk milyon Kürt’ün Kuzey Irak’ta kuracağı devletten korkulmasının; on milyon nüfuslu Yunanistan’la sorunlar iki devlete yakışır biçimde çözülmediği için, bunu bazen bize, bazen Yunanistan’a karşı kullanıp sürekli silah satılmasının üniforma giymiş biri olarak beni aşağıladığını söyledim, söylüyorum.
Bu korkularla yaşar, bunu bir de karşınızdakine hissettirseniz onları cesaretlendirirsiniz. Ve iş döner dolaşır yine güç kullanımına gelir. Bunların mümkün olmadığı düşüncesiyle politika üretseydik korkulardan sıyrılırdık. Demokrasimiz, ekonomimiz gelişirdi.
- ASKERİN EĞİTİMİ DAHA İYİ
- Asker sivil ilişkisi Türkiye’nin en sorunlu alanlardan biri ve en fazla alan karmaşası da iç-dış tehditlerin belirlenmesinde yaşanıyor. Devlette ise öteden beri köklü bir bölünme korkusu ve bununla ancak güç kullanarak baş edilebileceği inancı var. Sizce sorun nereden kaynaklanıyor?
- Türk halkının TSK’ya güveni en üst düzeyde olduğu için herhangi bir konuyu çözmek yerine sorunu askere havale etmek siyasetçinin işine geliyor. İş asker eliyle yapılır başarılı olunursa verecekleri ilk demeç ‘TSK hükümetimizin emrindedir ve gördüğünüz gibi sorun başarıyla hallolmuştur’ olur. Başarılı olunmazsa da ‘Gördüğünüz gibi asker de beceremedi’ denir.
- Siyasetçilerin güvenlik stratejisiyle ilgili konuları askerin kucağına atmasında askere güven kadar korku da yok mu? Siyasetçiler, Cumhuriyeti kuranlar askerler olduğu için orduya güven duyup, ihtilaller ve asılan başbakan nedeniyle korkuyor olamaz mı?
- Çok güzel söylediniz, hepsini bu kategoriye almak istemem ama şu da var: Uzun süre askerler sivillerden daha iyi eğitildiler. Siviller birçok sorunda işin askerin işi olduğuna inanıp kendilerini hiç eğitmediler. Batı demokrasilerinde ülkeye yönelik tehditleri, bu tehditlere göre silahlı kuvvetlerin görevini belirlemek sivilin işidir.
Bizde ise ‘Kırmızı Kitap’ bile yıllarca askerlere hazırlatılmıştır. Askerler talimat istediklerinde ‘Paşam siz yazın gönderin, biz imzalarız’ denmiştir. Yani tehdidi de, tehditle mücadeleyi de TSK belirlemiştir. TSK buna göre bütçe talep etmiş, istenen bütçeler sivillerce hemen verilmiştir. Halbuki bunu belirlemek hükümetlerin işidir. Hükümetler TSK’ya iki sayfalık bir direktif verebilir, hangi sorunu hangi yolla çözeceklerini anlatarak TSK’dan ne istediklerini söyleyebilirler.
Böylece TSK gerektiğinden fazla bütçe isterse ‘Bu kadarına gerek yok, ben şu sorunu ekonomik, şu sorunu diplomatik yolla çözeceğim’ diyebilir hükümet. E, bu da bilgi ve cesaret işi. Sorumluluk almayı gerektirir. Batı bunu çoktan çözmüş. Katıldığım NATO toplantılarında 30-35 yaşlarındaki Milli Savunma Bakanları’nın bile en az benim kadar, yani koramiral rütbesindeki bir asker kadar bu işleri bildiğini, buna göre konuşma yaptığını gördüm.
Röportaj: Fadime Özkan
Kaynak: Star