Türkiye ile İran bölgesel ve uluslararası konularda görüş ayrılıkları yaşamalarına rağmen, ilişkilerde yeni bir sayfa açıyor. Başta ticaret ve enerji olmak üzere birçok alanda atılan adımlar dikkat çekiyor. Gazeteci Serkan Demirtaş'ın analizi.
Abone olTürkiye ve İran; Suriye, Irak, Mısır gibi önemli bölgesel ve uluslararası konularda görüş ayrılıkları yaşamalarına rağmen başta ticaret ve enerji olmak üzere birçok alanda attıkları somut adımlarla ilişkilerinde yeni bir sayfa açıyorlar.
Seçilmesinin ardından Türkiye’ye ilk ziyaretini gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve ev sahibi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, imzaladıkları anlaşmalar ve toplanan “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi” (YHSİK) aracılığıyla ticaret hacmini 30 milyar dolara yükseltme ve Ankara-Tahran ilişkilerini Paris-Berlin arasındaki işbirliği düzeyine çıkartma hedefini dile getirdiler.
İran’da geçen sene yapılan seçimlerle göreve gelen ve ılımlı siyasi çizgisiyle bilinen Ruhani, makamına oturmasıyla birlikte Batı ile en büyük sorunu olan nükleer sorunun çözümü için düğmeye basmış ve verdiği mesajlarla da bölgede güvenilir bir ortak olabileceği düşüncesini yaratmıştı.
Ruhani, benzer bir dış politika söylemini komşularla ilişki noktasına da taşımış, eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad döneminde sarsılan Türkiye-İran ilişkilerini onaracak bir tavır takınmıştı.
İlk olumlu sinyalleri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Ocak ayında Tahran ziyareti sırasında görülen bu yakınlaşma, Ankara’da bugün gerçekleşen görüşmelerle daha da somut bir noktaya geldi.
Kalabalık heyet
Ruhani ziyarete verdiği önemin bir göstergesi olarak iki uçağı dolduran, aralarında bir cumhurbaşkanı yardımcısı, yedi bakan ve onlarca işadamı ve bürokrattan oluşan bir heyetle Ankara’ya geldi.
Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’la ayrı ayrı görüşmelerde bulunan ve her iki Türk yetkilinin kendisi onuruna verdiği yemeklere katılan Ruhani, Erdoğan ile birlikte ilk kez toplanan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi (YDSİK) toplantısına da başkanlık yaptı.
Türk dış politikasının yakın ülkelerle başta ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmek için geliştirdiği YDSİK’e İran’ın da katılması önemli bir gelişme olarakı görülüyor.
Zaten ziyaret sırasında imzalanan anlaşma ve protokoller ve ticaret hacmi için ortaya konan 30 milyar dolar hedefi de bu gelişmelerin somut ayağını oluşturuyor.
İran’ın Batı ile nükleer sorunun çözümüne ilişkin yeni bir süreci başlatması ve bunun karşılığında uygulanan uluslarararası yaptırımların hafifletilmesi, Türkiye’nin İran’a yeniden yönelmesini sağlayan en önemli gelişmelerden biri oldu.
Dünyanın önde gelen petrol ve doğalgaz üreticileri arasında yer alan İran, yaptırımlar nedeniyle milyarlarca dolarlık petrol gelirinden mağdur olmuştu.
Türkiye de yaptırımlar yüzünden İran’dan aldığı petrol miktarını azaltmak durumunda kalmıştı.
Ruhani: Bölgemizde olumlu şeyler oluyor
Böyle bir konjonktürde gerçekleşen bu ziyaretin her iki lider tarafından da “ilişkilerde yeni dönem” olarak tanımlanması da şaşırtıcı değil.
Bu yakınlaşmayı, her iki ülkenin tamamen farklı düşündükleri Suriye ve Irak meseleleri de durduramamış görünüyor.
Bu görüş ayrılığı konusundaki en dikkat çekici açıklamayı Ruhani, Pazartesi sabahı Tahran’dan ayrılmadan önce düzenlediği basın toplantısında verdi.
“Her iki ülke de Irak ve Suriye'nin komşuları. Bölgemizde önemli olaylar yaşanıyor. Çok şükür son aylarda hem Irak'ta hem Suriye'de olumlu gelişmelere şahit oluyoruz. Tüm bu konuları Türkiye ile görüşmemiz, diyaloğu ve işbirliğini devamlı hale getirmemiz gerekiyor,” diye konuşan Ruhani’nin olumlu gelişmelerden kastının her iki ülkede de yaşanan seçimler olduğu öngörülüyor.
Nitekim Ruhani, Gül’le ortak basın toplantısında, “Bizim için önemli olan, iki ülkenin istikrar ve güvenliği için bu ülkelerde anlaşmaya varılması, bu ülkelerin idaresiyle ilgili halkın oylarının belirleyici olması ve ayrıca bütün bölgede akan kanın durmasıdır” dedi.
İran Cumhurbaşkanı’nın Mısır’da son yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini de bu kapsamda sayması, her iki ülkenin son dönemde Mısır’da yaşanan gelişmeleri de farklı açılardan değerlendirdiklerini ortaya koydu.
Ayrıca Ruhani’nin Tahran’daki basın toplantısında bölgesel sorunlardan bahsederken “Şiddet, radikalizm ve terörle mücadele İran'ın bölgede ve dünyada takip ettiği önemli hedeflerden biri. Tüm dost ülkelerle bu konuda diyaloğu ve işbirliğini sürdürmeye devam edeceğiz. Bugün ve yarınki ziyaretimde de şiddet, terörizm, mezhepçilik ve radikalizm konularında ve bunlarla mücadele yöntemleri hakkında Türk makamlarıyla görüş alışverişinde bulunacağız” ifadelerini kullanması dikkat çekti.
Ruhani’nin bu sözlerle Suriye’deki sorunu büyük ölçüde ülkede bulunan yabancı aşırı İslamcı terör unsurlarına bağladığı yorumları yapıldı.
Ruhani, Gül’le basın toplantısında da “İran ve Türkiye İslam dünyası ve bölgenin iki önemli ülkesi olarak, aşırılık ve terörizmle mücadele etmek konusunda kararlıdır ve bu anlamda her türlü çabayı göstererek rahmani İslam'ı gerçek İslam olarak tüm dünyaya tanıtacaktır. Bölgemizde bazı istikrarsızlıklar vardır ve bu durum hiç kimsenin yararına değildir” dedi.
Ankara’ya göre olumlu bir durum yok
Ancak Ruhani’nin aksine Türkiye, her iki ülkedeki gelişmeleri de olumlu bir gelişme olarak görmüyor.
Suriye’deki seçimleri ciddiye almadığı için tepki bile vermeyen Ankara, Beşir Esad yönetiminin tamamen meşruiyetini yitirdiğini, İran ve Rusya’nın desteğiyle ayakta kalabildiği değerlendirmesini yapıyor.
Suriye politikası nedeniyle geçmişte İran’ı eleştirmekten kaçınmayan Türkiye, son dönemde bu düşüncelerini yüksek sesle yapmamaya özen gösteriyor.
Cumhurbaşkanı Gül’ün de basın toplantısında “Suriye”den hiç bahsetmeden “bölgesel sorunların çözümü konusunda yapıcı diyalog ve işbirliği yapılması” gereği gibi zayıf bir söylemle konuyu geçiştirmesi dikkat çekti.
Ruhani’nin aksine Türkiye, seçimlerden sonra Irak’ta yaşanan süreci olumlu karşılamıyor.
Ayda yaklaşık 1,000 kişinin terör saldırılarında yaşamını yitirdiği Irak’ta, Şii Başbakan Nuri Maliki’nin güç kaybetse de hükümet başkanı olarak kalacak olması ve böylece Sünni bloğun önemli güç yitirmesi Ankara’da “ülkedeki istikrarsızlığın süreceği” değerlendirmelerine neden oluyor.