İran'ın nükleer programını sınırlamasına karşılık Tahran üzerindeki uluslararası ambargonun yumuşatılmasını öngören Cenevre'deki anlaşma, Türkiye için ne anlama geliyor? Uzmanlar yanıtlıyor: Ankara, süreçte devre dışı mı kaldı?
Abone olBM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi ve Almanya'nın İran'la nükleer programı konusunda vardıkları anlaşma 'tarihi bir adım' olarak görülüyor.
Peki, İran'ın nükleer programını sınırlamasına karşılık Tahran üzerindeki uluslararası ambargonun yumuşatılmasının önünü açacak anlaşma Türkiye için ne anlama geliyor?
İran ile ABD arasında bir süredir yürüyen gizli görüşmelerin meyvesi olarak görülen ve Cenevre'de sonuca varan anlaşma sürecinde, son dönemde İran meselesi konusunda kolaylaştırıcı bir rol oynamaya çalışan Türkiye'nin devre dışı kaldığı düşünülüyor.
Gözlemcilere göre, bunda bölgesel dengelerin değişmesi önemli rol oynadı.
ORSAM Orta Doğu Danışmanı Arif Keskin, Arap Baharı sonrasında Türkiye ve İran'ın Suriye krizinde dolaylı unsurlar vasıtasıyla çatışan iki ülke konumuna geldiğine işaret ederek, "Bu koşullarda İran Türkiye'yi neden arabulucu olarak seçsin?" diye soruyor.
Okan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kibaroğlu ise Suriye'deki iç savaşa ek olarak, Türkiye ve Irak arasındaki gerginliğin de Ankara-Tahran hattında soğukluğa neden olduğuna dikkat çekiyor.
Diplomasi trafiği
Batı'nın İran'a yönelik yaptırımlarına engel olmak isteyen Türkiye yakın geçmişte Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyesi ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu yönetim kurulu üyesi sıfatıyla aktif bir diplomasi trafiği yürütmüştü.
Türkiye'nin bu dönemdeki en dikkat çekici girişimi ise, 2010'da Brezilya'nın da öncülüğünde İran'ın 'uranyuma karşı nükleer yakıt takasını' öngören Tahran Deklarasyonu'nun imzalanmasını sağlaması olmuştu.
Tahran'da 16 Mayıs 2010'da imzalanan deklarasyonla İran'a ait 'düşük düzeyde zenginleştirilmiş 1,200 kg uranyumun Türkiye'de muhafaza edilmesi ve buna karşılık Viyana Grubu'nun da İran'a 120 kg nükleer yakıt iletmesi' kabul edilmişti.
Fakat bu anlaşma uluslararası toplum tarafından destek görmedi ve BM Güvenlik Konseyi Haziran ayında İran'a yeni yaptırımları kabul etti. Geçici üye olan Türkiye ise bu yaptırımlara karşı çıktı.
Kibaroğlu'na göre, Türkiye'nin yaptırımlara 'hayır' oyu vermesi Batılı ülkelerin nükleer diplomasi konusunda Ankara'ya yönelik güveninin zedelenmesine neden oldu.
BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi ve Almanya'nın İran ile nükleer program konusundaki görüşmeleri 2011 yılında İstanbul ve Bağdat'ta devam etti. Fakat bu görüşmelerden de sonuç alınamadı.
Diplomatik kaynaklar İran'ın daha o dönemde Türkiye'nin bu işin parçası olmasından rahatsız olduğunu dile getiriyor.
Toplantının ikinci ayağının Bağdat'ta gerçekleşmesi ise Tahran'ın rahatsızlığının göstergesi olarak vurgulanıyor.
Tahran Deklarasyonu'ndan bu güne
İran ile varılan yeni anlaşma ile Tahran Deklarasyonu arasında özü itibariyle fark görünmediğini kaydeden Prof. Kibaroğlu'na göre iki metin de güven arttırıcı önlemlere işaret ediyor.
Ama Arif Keskin, iki anlaşma arasında ciddi farklar olduğu görüşünde.
Keskin "Tahran Deklerasyonu sadece uranyumun dışarı çıkarılmasına odaklanıyordu, fakat İran üzerindeki baskıyı azaltmıyordu. Ayrıca bölge ve dünya konjektürüne uygun değildi." diyor.
Hasan Ruhani'nin cumhurbaşkanlığı görevine seçilmesinden sonra İran nükleer anlaşmazlıkta ciddi adımlar atmaya başladı. Kilit adım ise, Ruhani'nin BM Genel Kurulu için gittiği New York'ta ABD Başkanı Barack Obama'yla telefon aracılığıyla da olsa doğrudan görüşme yapmasıydı.
Gözlemcilere göre bu doğrudan temas, Suriye krizinde müdahale olmadan bir çözüm arayışına yönelinmesi ve nükleer program konularında olumlu olarak görülebilecek gelişmelerin önünü açtı.
Türkiye'ye etkisi ne olur?
Okan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof. Kibaroğlu İran'ın nükleer programına yönelik anlaşmanın Türkiye için kazanç olduğunu söylüyor.
Kibaroğlu,"Türkiye'nin ana hedefi İran'ın nükleer silah sahibi olmaması. Aksi durumda 400 yıl boyunca dengeli olarak ilerleyen Türkiye-İran ilişkilerinde büyük bir güç değişikliği olacaktır." diyor.
ORSAM'ın Ortadoğu Danışmanı Keskin ise, anlaşmanın Türkiye'nin ekonomik ve bazı ikili ilişkileri açısından olumlu katkısı olacağını kabul etmekle birlikte, Ankara için olumsuz etkileri de barındırdığını dile getiriyor.
Keskin'e göre Batı-İran yakınlaşması Türkiye'nin Batı gözündeki jeopolitik önemini azaltıyor.
Keskin, "Batı-İran yakınlaşması Türkiye'nin nufüz alanını etkiliyor. Örneğin bu yakınlaşma Suriye'de Esad'ın siyasi ömrünü uzattı". diyor.