Financial Times Türkiye'nin son dönemdeki dış politikasını değerlendirdi. Doğu'ya yönelimin normal olduğunu ancak boyunu aştığını söyledi!
Abone olSaygın finans ve siyaset gazetesi Financial Times, dün tam sayfa yayınladığı Türkiye analizinde Türkiye’nin son dönemdeki dış politikasını değerlendirdi.
Gazetenin Türkiye muhabiri Delphine Strauss tarafından kaleme alınan “Osmanlı misyonu” başlıklı yazıda ABD Dışişleri Bakan yardımcısı Philip Gordon’un, “Türkiye’nin Ortadoğu’da daha aktif bir rol üstlenmesine ne şaşırıyoruz ne de rahatsız oluyoruz” şeklindeki sözlerine de yer verildi. İşte yazıdan satırbaşları:
YENİ ANGAJMAN: Ankara, yıllarca yüzünü Batı’ya çevirdikten sonra, bir zamanlar padişahları tarafından yönetilen topraklarla yeniden bütünleşti. İktidardaki Ak Parti, Türkiye’nin, Müslüman dünyasının liderliğinde ve uluslararası diplomasinin en üst kademelerinde yeniden bir yer edinmesi amacıyla Balkanlar’dan Bağdat’a uzanan bu topraklarda yeniden angaje oluyor.
Davutoğlu: Yeni Osmanlıcı’yız demedim |
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Başbakan Erdoğan ile gittiği Libya’da gazetecilerin sorularını yanıtlarken ‘Yeni Osmanlıcılık’ sözlerini yalanladı: “Bir gazetede, benim ’Yeni Osmanlıcı olduğumuzu’ söylediğim ifade edilmiş. Ben hiçbir zeminde, böyle bir tabir kullanmadım. Bu konuda son derece de hassasiyet gösteriyoruz. Başkaları kullandığında da bunu doğru bulmadığımızı defaatle söyledim. Türkiye Cumhuriyeti modern bir ulus devlet olarak bölgemizdeki ve çevre bölgedeki bütün devletlerle eşit statüde ve onlarla eşitler arası ilişki kuran bir diplomatik anlayışa sahiptir. |
BOYUNU AŞMA RİSKİ: Ancak Müslüman dünyasında liderlik rolü üstlenmeye yönelik arayış, Türkiye açısından kapasitesini zorlayıp “boyunu aşma” riskini de beraberinde getiriyor. Türkiye kendisini küçük bir ortak olarak gören ülkelerle rekabete girişmesi durumunda, Ankara’nın Avrupa Birliği’yle sürtüşmeleri artabilir. Türkiye’nin Ortadoğu ile ilgili tercihleri, ülkenin kimlik krizine bağlı gibi görünüyor. Örneğin batılı diplomatlar, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Fransa’nın İsrail’le Suriye arasında uzlaşma sağlanmasına yönelik çabalarını desteklemekte isteksiz olmasını not etti.
İRAN SINAVI: Türkiye dış politikasında bundan sonraki ilk sınavı İran konusunda verecek. Washington ve Brüksel , Erdoğan’a bu konuda baskı yaparak ondan, İran’ın nükleer programını niçin barışçıl bulup desteklediğini açıklamasını isteyebilir. Türkiye’nin diplomatik girişimlerinin hızı ve kapsamı, hem Türk, hem de Batılı gözlemcilerin arasında soru işaretleri yaratıyor. Bu nedenle, yeni politikaların ne ölçüde eski müttefiklerini rahatsız edebileceğini değerlendirmesi gerek.
ZOR TERCİHLER: Londra merkezli düşünce kuruluşu Centre for European Reform’dan Katinka Barysch’e bu durumu şu sözlerle değerlendiriyor: “AB üyeliği için müzakereler yapan NATO üyesi Türkiye’nin, ABD ve Avrupa’yla aynı doğrultuda hareket etmesi beklenir. Türkiye ayrıca bölgesel bir güç olarak, bağımsız hareket etmek ve komşularının düşmanlığını kazanmaktan kaçınmak isteyecektir. Ankara’nın, zor tercihler yapmaktan daha ne kadar süre kaçınabileceği, net değil.”
SİLAHI DİN DEĞİL: Türkiye’nin büyüyen ekonomik gücü ve diplomatik kabiliyeti Washington ve diğer başkentlerin karşı karşıya bulunduğu en zorlu sorunlar konusunda etkin olmasına imkan sağlıyor. Ak Parti’nin açılımında en önemli silahı din değil ticaret. Ortadoğu ile ticaret 2004 yılında yüzde 12.5 iken, 2009’da bu rakam yüzde 20’yi aştı. Ama diplomatik girişimlerinin hızı ve kapsamı, hem Türk, hem de Batılı gözlemcilerin arasında Türkiye’nin hepsi ile baş edebilmesine ilişkin soru işaretleri yaratıyor.
DİPLOMASİ İNCELİKLERİ: Son dönemde Ermenistan, Suriye ve Kuzey Irak gibi önemli dosyalarda adımlar atıldı. Ancak, diplomasi inceliklerini küçümseyen bir başbakan olan Erdoğan, yeni dostluklar kurma potansiyelinin eskilerine zarar verebileceğini gösterdi. İsrail ile ilişkilerin gerilmesine sebep olacak açıklamalar yaptı. Erdoğan’ın İran ile ilgili tutumu da Batılı diplomatlar arasında “kızgınlık” yarattı.
KİMLİK KRİZİ: Türkiye’nin Ortadoğu ile ilgili tercihleri, doğru veya yanlış ülkenin kimlik krizine bağlı gibi görünüyor. Dini ibadetlerin giderek daha görünür ve kamuoyu daha büyük bir güç haline geldiği bir ülkede dış politikayı elbette ki İslam dünyası ile artan yakınlık şekillendirir. Erdoğan’ın Gazze veya İran’ın hükleer program ile ilgili açıklamaları, sokaktaki görüşlerin hem kabulü hem de güçlendiricisi gibi görünüyor.