AB Düşünce Grubu üyesi Nicolaidis, Türkiye'yi anlatırken öyle bir benzetme yaptıki salonu gündürdü.
Abone ol"Avrupa-Türkiye Projesi: 2030 İlişki Üzerine Düşünceler" panelinde konuşan AB Düşünce Grubu üyesi Nicolaidis, Avrupa'nın Türkiye'ye olan ihtiyacını, "AB'nin 30 sene içinde 100 milyon kadar göçmene ihtiyacı var. Bu anlamda Türkiye, Avrupa'nın viagrası olabilir. Akil adamların bir ödevi vardı, bu da yaşlı Avrupa'yı canlandırmaktı" sözleriyle anlattı.
Oxford Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapan Alman ve İspanyol kökenli Nikolaidis'in Yunan ve Fransız vatandaşlığı bulunuyor.
Nicolaidis, Dr. Fuat Keyman ve Dr. Nora Fisher tarafından yürütülen “Küreselleşen Dünyada İstanbul” projesi etkinlikleri kapsamında Bahçeşehir Üniversitesi'nde düzenlenen “Avrupa-Türkiye Projesi: 2030 İlişki Üzerine Düşünceler” panelinde yaptığı konuşmada, dünyada güç dengesinin çok hızlı bir şekilde değiştiğini, bu süreçte Türkiye ve Avrupa'daki durumu herkesin çok iyi bildiğini ifade etti.
"SINIRLARI KAPATMAK HARİKA VİZYON OLMAYABİLİR"
Bir yıl öncesinde Avrupa'nın, bütün ülkeler için bir güç katlayıcı merkez olduğunu belirten Nicolaidis, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye'nin böyle güç katlayıcı bir denklemde ne kadar önemli bir rol oynayabileceğini düşünün. Biz küresel arabulucu bir güç olmak istiyoruz. Bu çok iddialı bir istek ve Türkiye'nin bu coğrafyada ne kadar önemli bir arabulucu olduğunu biliyoruz. Türkiye'nin burada önemli bir rol oynayacağını biliyoruz. Bu raporda yazılmamış birtakım noktalar var. Raporda dedik ki 'AB, yeni potansiyel üyelere açık olmalıdır', bu bizim Sarkozy'e verdiğimiz cevaptı aslında. Avrupa'nın sınırlarını kapatmak, harika bir vizyon olmayabilir.”
Beethoven'ın sağır olduğunda söylediği, "Benim kaderimi yaşamam lazım" sözlerini de anımsatan Nicolaidis, "Biz de kaderimizi yaşayalım" dedi.
BAĞIŞ: AB SÜRECİ, BİR DAHA SİVAS OLAYLARININ YAŞANMAMASI İÇİN ÖNEMLİ
Panelde konuşan Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ise İstanbul'un, kendi başına Türkiye'nin neden AB üyesi olması gerektiğini anlatan bir şehir olduğunu kaydederek, İstanbul'un tarihten gelen o zengin medeniyetinin üzerine, çağdaş medeniyeti oturtabilmek için İstanbul'un kökleriyle AB'nin desteğinin birleştirilmesi gerektiğini vurguladı.
Sivas'ta yaşanan acı olayların 17. yıldönümü olduğunu anımsatan Bağış, "Bir daha o olayları yaşamamak için AB süreci çok önemli. Bugün Türkiye'nin içerisinde çok farklı kesimlerin, farklı endişeleri var. Benzer şüpheleri var, korkuları var. Bu açılardan baktığımızda AB sürecinin bu endişeleri ortadan kaldırabilecek bir süreç olduğunu görüyoruz" dedi. Bağış, AB Düşünce Grubu tarafından Türkiye'nin Avrupa'daki yeri konusunda hazırlanan rapora da değinerek, raporun, 2030 Avrupa'sının engellerini, fırsatlarını değerlendiren bir rapor olduğunu dile getirdi. AB'nin çok faklı endişelerle, sorunlarla karşı karşıya olduğunu belirten Bağış, "Bunlar, küresel ekonomik krizden en çok etkilenen bölgelerden biri olması, ekonomik büyümede potansiyel rakiplerinden geride kalmış olması, küresel sermayedeki payının giderek azalıyor olması, teknoloji ve AR-GE alanında geride kalmış olması, enerji konusunda her geçen gün daha da dışa bağımlı hale geliyor olması, yeni iş imkanlarının yaratılamaması ve bir yandan istihdama ihtiyaç duyulurken genç nüfusa sahip olmaması, etkili dış politika aktörü olma konusunda çok yavaş ilerlemesi" diye konuştu.
AB, HAFTADA 70 SAAT ÇALIŞMAYA HAZIR DEĞİLSE GENİŞLEMELİ
Bağış, AB'nin gerçekten uluslararası bir aktör olabilmesinin, kendisini kabul ettirmesiyle gerçekleşebileceğine işaret ederek, "Bütün bu sorunları üst üste koyduğunuz zaman Türkiye'nin AB için ne kadar vazgeçilmez bir ortak olduğunu hepimiz anlıyoruz. Bunun Avrupa'nın akil insanları da çok iyi anlamaya başladılar. Eskiden anlayanlar, sessiz kalmayı tercih ediyorlardı. Çünkü popüler bir fikir değildi. Artık bunu cesaretle dile getiren insanlar var. Ortaya koydukları raporlar ve açıklamalar var. Bu rapor çok açık ve net bir şekilde diyor ki, 'AB genişlemeden ilerleyemez'. Bana sorarsanız bu raporun özeti budur. Eğer haftada 70 saat çalışmaya hazır değilseniz, genişlemenin devam etmesi gerekir. Maalesef haftada 70 saat çalışma değil, 35 saati azaltmanın yolunu arayan Avrupa'nın bugün dünyanın hızla büyüyen ekonomileriyle rekabet etmesinin mantıklı bir beklenti olmadığını artık herkes takdir etmeye başladı. Genişleme, AB'nin karşı karşıya bulunduğu sorunların çözümünde çok büyük ortamları yaratacaktır ve AB'nin Türkiye de dahil olmak üzere resmi adaylık statüsü tanınmış ülkelere verdiği sözleri yerine getirmesi gerekmektedir" dedi.
"EKSEN KAYMASI" TARTIŞMASINA ATIF
Gazze'ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıyı hatırlatan Egemen Bağış şunları ifade etti: "Hangi ülkenin 9 vatandaşı, uluslararası sularda hiç bir suç işlememişken, insani amaçlarla, insani yardım malzemesi taşırken hukuksuz bir şekilde öldürülürse, o ülke mutlaka hassasiyetlerini dile getirir. 31 Mayıs'ta hayatını kaybedenler Alman olsaydı, Angela Merkel'in sessiz kalamazdı, Fransız olsaydı Sarkozy duyarsız olamazdı, Amerikalı olsaydı Barack Obama bu konuda mutlaka bir karar alma ihtiyacı hissedecekti. Türkiye ne yaptı? Uluslararası hukuka uygun şekilde yaşanan kanunsuzluğu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne, Avrupa Parlamentosu'na, NATO'ya, AB Konseyi'ne taşıdı. Türkiye diplomasinin kurallarını oynattı. Özür beklediğini ilan etti."
Bağış, aynı dönem içinde Güvenlik Konseyi'ndeki İran'a yaptırım kararına, Türkiye'nin "hayır" demiş olmasının, İran'a elindeki uranyumu Türkiye'ye teslim etmesi konusunda Brezilya ile beraber yürütülen 6 aylık çabayı anımsatarak, "Türkiye İran ile bütün diyalog kapılarını kapatmış olurdu. Lübnan'daki hükümeti büyük bir riske atmış olurdu ve bugüne kadar savaşın her türlüsünü yaşamış olan bu coğrafyada barışın, diplomasinin, uzlaşının kapılarını kapatmış olurdu. Türkiye, Güvenlik Konseyi'nde 'hayır' oyu vererek, İran'a hala bir diplomatik çaba, çözüm için kapıyı aralık bırakma fırsatı bırakmıştır. Türkiye, 'hayır' dediği için karara uymayacak mı? Hayır, Türkiye uluslararası hukuka saygılı bir ülkedir. Eğer Türkiye, kendi düşüncesini orada dile getirmeyecekse neden Güvenlik Konseyi'nde temsil ediliyor. O zaman bütün ülkeler yetkilerini tek bir ülkeye devretsinler o ülke de bütün dünyanın ne yapacağına karar versin. Bunu 'Türkiye'nin ekseni mi kayıyor', 'Acaba AB projesinden vaz mı geçtik' diye yansıtmaya çalışmanın hiç kimseye bir faydası yok. Türkiye AB sürecinde hiç bir aşamada çok kolay bir dönem yaşamadı. Daha iki gün önce gıda güvenliği faslını açarken, gıda ile hiç alakası olmayan taleplerle karşı karşıya kaldık. Ben faslın açılmasına 3 saat kala, Tarım ve Köyişleri Bakanımız da faslı açmadan dönme noktasına ramak kalmışken sorunları çözebildik" diye konuştu.