Avrupa Birliği'nin Gezi Parkı protestolarında polisin tavrını eleştirmesini, Almanya'nın 26 Haziran'da başlayacak müzakereleri veto etmesini ve 'AB-Türkiye ilişkileri kopma noktasında mı?' tartışmalarında gelinen noktayı Serkan Demirtaş değerlendirdi.
Abone olGezi Parkı olaylarına polisin orantısız çok şiddetli güçle karşılık vermesi, bu duruma Avrupalı ülkelerin yaptığı sert eleştiriler ve en sonda Almanya’nın 26 Haziran’da açılması öngörülen müzakere başlığına veto koyması, uzun süredir sıkıntılı bir seyir izleyen Türkiye-AB ilişkileri 'kopma noktasına mı geldi' sorusunu yeniden gündeme getirdi.
En son 2010 Haziran ayında müzakere açabilen Türkiye, Fransa’da yeni yönetimin iktidara gelmesiyle üç yıl aradan sonra ilk kez bir başlığı açabilecek ve böylece askıya alınmış müzakere sürecini canlandırabilecekti. Ancak AB’nin en önemli ülkesi Almanya ve onun peşinden giden Hollanda’nın 22 numaralı “Bölgesel Politikalar” başlığının açılmasını bloke etmesi tüm planları değiştirdi.
Çarşamba ve Perşembe günü yapılan AB daimi temsilciler toplantısında da veto kararında direnen Almanya ve Hollanda’nın tavırlarını 24 Haziran günü Lüksemburg’da yapılacak Genel İşler Konseyi toplantısında da değiştirmemeleri durumunda hem Ankara-Brüksel hem de Ankara-Berlin hattında siyasi gerginliğin artacağı değerlendirmeleri yapılıyor.
Gezi Parkı olayları nedeniyle karşılıklı yapılan eleştirel açıklamalar ve Avrupa Parlamentosu’nun raporu ilişkileri zaten çok germiş ve karşılıklı olarak birçok toplantı ve seyahatin iptal edilmesine yol açmıştı. Özellikle AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın Almanya Başbakanı Angela Merkel’e dönük açıklamaları, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın AB’yi demokratik olmamakla suçlaması süreci iyice zora sokmuştu.
Bu gelinen noktada, Almanya’nın vetosunu kaldırması zor gibi görünüyor. Bu da Ankara’nın mutlaka AB’ye ve hatta Almanya’ya dönük karşı adımlar atacağı değerlendirmelerine neden oluyor.
Türk diplomatik kaynaklara göre, başlığın açılmaması durumunda ilk aşamada Brüksel’de bulunan AB nezdindeki daimi temsilci Selim Yenel’in danışmalarda bulunmak üzere Ankara’ya çağrılması söz konusu olabilir.
İkinci aşamada ise AB ile siyasi diyaloğun askıya alınması, bazı üst düzey seyahatlerin iptal edilmesi gibi bir önlemler paketi değerlendirilebilir. Bunun üyelik müzakerelerinin tamamen kesilmesi anlamına gelmeyeceğini belirten bir Türk diplomat, “1997 Lüksemburg Zirvesi sırasında bize adaylık vermezken Kıbrıs’ı aday ilan eden AB’ye benzer bir tepki vermiştik. Kıbrıs sorunu başta olmak üzere tüm siyasi müzakereleri dondurmuştuk. Şimdi de buna benzer bir tavır alınabilir” dedi.
‘Türk halkını cezalandırmayın’
Türkiye, bu tavrını 1999’da Helsinki Zirvesi’nde adaylık statüsünü kazanana kadar sürdürmüştü.
Almanya’nın bu vetosunu doğru bulmayan ve zaten azalmış olan AB etkisinin iyice kaybolmamasını isteyen bazı AB ülkeleri ise Berlin’i ikna etmeye çalışıyor. İtalya, Fransa, İsveç, İspanya, İngiltere ve Polonya gibi ülkeler etkin bir şekilde başlığın açılması için çalışıyorlar.
Ankara’da görevli bir AB ülkesinin büyükelçisi, “Bu kararın ne kadar yanlış olacağını, başlığın açılmamasının Türk hükümetinden çok Türk halkını cezalandırmak anlamına geleceğini söylüyoruz. Ama şimdilik Almanya’nın tavrında bir değişiklik yok,” değerlendirmesini yaptı. Bir başka AB büyükelçisi de, işlerin bu noktaya gelmesinde AB Bakanı’nın da olumsuz etkisi olduğuna dikkat çekerken, “Tüm aday ülkelerde AB Bakanları bu tür tıkanıklıklarda aradaki köprü olurlar ve sorunun çözümünde rol oynarlar. Biz aynı rolü Sayın Bağış’tan da bekliyoruz,” ifadelerini kullandı.
Ve Bağış devreye girdi
AB Büyükelçisi’nin beklediği tavır, AB Bakanı Egemen Bağış’tan Cuma günü akşam saatlerinde geldi. Yazılı bir açıklama yaparak Alman dostların kendisinin açıklamalarından alındıklarını üzülerek gördüğünü belirten, aslında bu açıklamaların düşüncelerini samimiyetle iletmekten başka bir şey olmadığını belirten Bağış, Türk hükümetinin de bazı Alman yetkililerin olaylar çerçevesinde açıklamalarından hayal kırıklığı duyduğunu kaydetti.
Bağış açıklamasının son bölümünde ise “Türkiye-Almanya dostluğunu AB müzakere sürecini ilerletmek için bir fırsata dönüştürmek herkes için en iyi seçenektir. Gelin ‘Türk gibi başlayıp Alman gibi bitirmek’ deyimini AB sürecimizde gerçekleştirelim ve müzakere sürecini birlikte ilerletelim,” ifadelerin kullanarak bunalımı ortadan kaldırabilecek türden bir adımı da atmış oldu.
Bağış’ın bu hamlesinin Almanya’yı ikna edip etmediği ise Pazartesi günü belli olacak.