BIST 9.636
DOLAR 34,64
EURO 36,40
ALTIN 2.933,01
HABER /  GÜNCEL

Türk Solu ve Kürt mafyası!

Türk solu Dergisi, İstanbul'da Kürt Mafyası ve PKK milisleri konulu yazı ile yeni tartışmalar başlatacak gibi. Kürt mafyasının amacı ne? Türkiye işgal mi ediliyor?

Abone ol

Türk Solu dergisi, Kürt milliyetçiliği ile ilgili tartışmalara yenisini ekliyor. Yine Gökçe Fırat imzasıyla yayınlanan yazıdaki iddialara göre başta İstanbul olmak üzere Ege ve Akdeniz sahili de Kürt mafyası tarafından işgal edildi. Kürt mafyası ile PKK'nın beraber hareket ettiğinden hareket eden Fırat'ın iddiaları önümüzdeki günlerde hayli büyük olayların ve provokasyonların ipuçlarını veriyor... haberciler.com, bu iddialardan hareketle yaşanabilecek provokatif olaylar konusunda yetkilileri uyarıyor... Türk Solu'nun Gökçe Fırat imzalı yazısı: Gökçe Fırat-Kürt varsa sorun var İstanbul'da Kürt mafyası ve PKK milisleri İstanbul, uzun yıllardır Kürt bölücülüğünün en önemli hedefi oldu. Kürt mafyası, Beyoğlu, Aksaray-Laleli, Eminönü ve Kadıköy'de piyasaya hakim konumdadır. Kürt mafyasının ekonomik hakimiyeti ile birlikte, şehrin varoşları PKK'lı milisler tarafından ele geçirilmektedir. Yandaki haritada Kürt mafyasının denetlediği piyasa bölgesi yeşil bir çember içinde gösterilmektedir. Mavi noktalı semtlerde ise, sıradan vatandaş görünümünde PKK yandaşları yoğun bir şekilde yerleşmekte ve bir ayaklanmaya hazırlanmaktadır. Son bir haftadır tüm bu semtlerde Apo posterli gösteriler ve polisle çatışmalar gerçekleşmiştir. Kürt mafyasının kıyılara egemen olma stratejisi Kürt mafyası, Türkiye'nin denize açılan Güney bölgesinde planlı bir şekilde denetimi ele almıştır. Ele geçirilen bölgeleri bir okla birleştirdiğimizde planın kapsamını anlayabiliyoruz. Gelibolu, Gökçeada, Ayvalık üçgeninde Çanakkale Boğazı'na hakim olmaya çalışan Kürt mafyası aynı zamanda İzmir ve Antalya limanını da denetlemektedir. Bodrum gibi bölgeler eğlence sektörü açısından bir planı gösterirken, özellikle Didim'de simgeleşen toprak alımları, tehlikenin bir başka boyutunu göstermektedir. Tarihi ve sosyolojik açidan ırk, etnik grup, millet PKK'nın organize ettiği Gemlik yürüyüşü ve bu yürüyüşe karşı Türklerin direnişi kimileri tarafindan olagandisi gelismeler olarak nitelendiriliyor. Bugün ülkemizin içine çekildigi sorunu kavramamizin önündeki en büyük engel de bu. Çünkü olaylar ne bir provokasyonla, ne tahrikle, ne de baska bir seyle açiklanabilir. Olaylarin bu sekilde gelismesi, tarihsel ve sosyolojik sebeplerle açiklanabilir, ki böylesi bir perspektif içinde tüm gelismeler hiç de beklenmedik degildir tersine beklenen gelismelerdir. Bugün yasadigimiz sorun nedir? Basbakan bir Kürt sorunundan bahsetti. Zaten PKK da yillardir ayni Kürt sorunundan, ayni ifadelerle bahsediyordu. PKK eylemlerinin durdugu bir dört yillik dönem de oldu. Kürt sorununu çözmek için devlet, egitim, kültür, yayin gibi pek çok hak tanidi. Ama tüm bu "demokratiklesme" adimlarina karsin, bugün sorun, dünden, yani PKK'nin açik silahli savasindan kat kat büyümüs durumda. O halde sorunu açiklamak için terörün ve demokratiklesmenin disinda bazi kavramlara ihtiyacimiz var demektir. O kavramlari ise ancak tarih ve sosyolojide bulabiliriz. Kürt sorunu demek, bir etnik kimlikten dogan sorun demektir. Çünkü sorun Kürt'le alakalidir. O halde Kürt nedir? Eger Kürt, Türklerden ayri bir etnik grup ya da millet ise, Kürt sorunu dedigimiz sorun, etnik ya da milli bir sorun demektir. Tarih boyunca insan topluluklari, çesitli "irk"lardan, çesitli etnik kökenlerden gelirler, ama bu tür "irki" ve etnik kimlikler birbiri ile etkileserek, birbirini eriterek, birbirini yok ederek, birbiriyle birleserek daha büyük halk topluluklarina dönüsür ki, çagdas milletler böyle meydana gelir. Millet asamasi, etnik, "irki", kökenlerin tarihsel olarak silindigi bir asamadir. O nedenle çagdas milletler bir bütün olusturur, milletin bütünlügü ya da tekligi kavrami da buradan türer. Türkiye açisindan baktigimizda ise, binlerce yildir Türkiye cografyasinda biraraya gelen çesitli etnik kavimler, binlerce yil içinde birleserek, birbirinin içinde eriyerek tek bir millet olusturmustur ki, bunun da adi Türk milletidir. Türk, bir etnik ya da "irki" kavram degil, bu yörede yasayan milletin adidir. Bu ad, binlerce yildir kullanilmaktadir ve binlerce yildir da ayni anlama gelmektedir. Türk ulus devleti Türkiye Cumhuriyeti, bu çagdas gerçekler temelinde kurulmus bir ulus devlettir. Ulus devlet, milletin bölünmezligi ve mutlak hakimiyeti üzerine insa edilir. O nedenle "Egemenlik kayitsiz sartsiz milletindir". Millet bu egemenligini kullanirken, kendi içinde bir bütün olarak kullanir. Türkiye Cumhuriyeti'ni, ABD türü bir etnik federasyondan ya da Avrupa türü prenslikler federasyonundan ayiran gerçeklik budur. ABD'de ve Avrupa'da hiçbir zaman bizdeki gibi bir bütün millet olusamamistir. Olusmadgi için de, çesitli etnik gruplar ya da bunlarin idari adi olan prenslikler biraraya gelerek federasyon kurarlar. Bu nedenle çogu Avrupa devleti ve ABD, ulus devlet degildir. Bu nedenle de içlerinde farkli dilleri barindirirlar. Avrupa ve ABD'nin disinda kalan dünyada ise tarihsel gelisme farklidir. Örnegin Türkler, bu tür federasyon asamalarini çoktan geçmistir. Selçuklu ve Osmanli'daki sistem çözülmüs, bu çözülme ile birlikte ulus devlet olusmustur. Ulus devlet bir Ulusal Kurtulus Savasi ve devrimle kurulmustur, ama bu da bu kurulusun bir disaridan müdahale ile oldugu anlamina gelmez, tam tersine içsel gelisim bu tür bir devrime yol açmistir. Simdi böylesi bir ulus devlette bir Kürt sorunundan bahsediliyorsa, birilerinin politik argümanlarini ve iddialarini bilimle ve tarihle ölçüp sinamasi gerekir. Örnegin Basbakan Kürt sorunu diyorsa, bir ulus devletin basbakaninin böylesi bir ifadeyi kullanamayacagini bilmelidir. Çünkü ancak ulus devlette Basbakan, ulusal meclisin tayin ettigi hükümetin basidir. Bu ise milletin iradesini yürütme gücüne dönüstürmektir. Basbakan ulus devlet gerçegini reddediyorsa, kendisini o ulustan görmeyenleri temsil hakkindan vazgeçtigini de anlamalidir. Bir ulus devlette, azinlik olabilir. Azinliklar ulus devlet içerisinde belirli ve sinirli haklara sahip olurlar. Bu tür yasal düzenlemeler ulus devlet otoritesini ve milli egemenligi zedelemez. Ancak bir ulus devlette, alt kimlik olamaz, ikinci bir asli unsur olamaz, ikinci bir kurucu öge olamaz. Çünkü ulus devlet tek bir ulus tanimi üzerinde yükselir. Bu açidan baktigimizda, Türkiye'de etnik sorun olarak görülebilecek aslinda bir azinlik sorunu olan, Rum, Ermeni ve Yahudi sorunundan bahsedilebilir. Bu tür azinliklarin, kendini ait hissettikleri ulusla birlikte Türk devletine karsi hareketleri olabilir. Nitekim Osmanli'nin yikilis dönemi böyledir. Bu tür sorunlarin çözüm noktasi, azinliklarin dislanmasi degil, azinliklarin azinlik bölücülügü yapacaklari zeminin Türklükle doldurularak, onlara bölücülük zemini birakilmamasidir. Zeminsiz kalan azinliklar, kendilerini ait hissetmeseler, hissetmek zorunda olmasalar bile, yasadiklari devletin ve ülkenin mutlulugunu düsünmek zorunda kalacaklardir. Kürt varsa sorun var Ancak Kürt meselesini de ayni etnik mesele içine sokmaya çalisirsaniz isler degisir. Çünkü Kürtler, azinlik hakki degil baska bir sey istemektedir. Kürtler, Türk milletinden ayri bir millet olduklarini, bu nedenle de ikinci milli unsur olarak kabul edilmeyi istemektedirler. Bu, tam da bugünkü Irak'a dayatilandir. Yani hem bir Kürt federe bölgesi, hem de Türkiye Cumhuriyeti üzerinde mutlak bir güç. Eger gerçekten de Kürtler, Türklerden ayri bir millet ise, olayin tarihsel ve sosyolojik iki çözümü olabilir. Birincisi, Türkler ve Kürtlerin, bugünkü Irak gibi, federatif bir devlet içinde birlesmeleri ya da ikincisi Kürtlerin tamamiyla bagimsiz bir devlet kurmasi. Kürtler bugün, her ikisini de istemektedirler. Peki Kürtlere bu hak, taninmamazlik edilebilir mi? Eger Kürtlerin Türklerden ayri bir millet oldugunu kabul ediyorsak, bu hakki tanimak zorundayiz. Çünkü her milletin kendi iradesini belirleme ve isterse ayri devlet kurma hakki vardir. Bu hak, Insan Haklari Evrensel Beyannamesi'nden de alinmaz, tarihsel bir haktir. Hiç kimse de bu tür bir milli istegin önünde duramaz. Iste Basbakan'in Türkiye'yi getirdigi nokta burasidir. O halde sorunun kaynagi, teröre, PKK'ya, demokratiklesmeye indirgenemez. Sorunun kaynagi tanimlamadadir. Siz, bir kisim vatandasa ayri bir milli kimlik tanirsaniz, onlar da bu milli kimligi hakkiyla kullanirlar. Bu nedenle sorun, Kürdü kabul eden çagdisi, bilimden, tarih bilincinden yoksun kafadadir. Oysa çok basit bir sekilde ifade etmek gerekirse Kürt varsa sorun vardir, sorunun çözümü ise PKK'nin bitirilmesi degil, Türk milletinden bagimsiz bir Kürt kimliginin bitirilmesidir. Hem ayri bir Kürt kabul etmek, hem de bundan dogan sorunlari çözmek, Türk devletinin kendi basina açtigi bir istir. Eger Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devlet olarak kalacaksa, Türkiye Cumhuriyeti sinirlari içinde yasayan herkesin kendisine ben Türküm demesini isteyecek, Türkçe konusmasini isteyecektir. Bu ayni zamanda tarihsel açidan da bir gerçekliktir. Çünkü, bugün kendisine Kürdüm diyenlerin çok büyük bölümü Kürt degil, has be has Türktür, ama zorla Kürtlestirilmislerdir. Bu bakimdan Kürt sorunundan bahsediyorsak, Türkiye Cumhuriyeti'ne ve Türk milletine sorun yaratan Kürtlerin yarattigi sorundan bahsetmemiz gerekir ki, bu sorunun çözümü zorla Kürtlestirilen Türklere Türklüklerini animsatmak olmalidir. TÜRKSOLU'nun israrla yapmaya çalistigi, Kürtler tarafindan zorla asimile edilmek istenen Türklerin milli haklarini korumaktir. Bu ise Atatürk tarafindan 1923 ile 1938 arasinda uygulanmis ve sonuç almis politikadir. (Önümüzdeki sayida Atatürk'ün Kürt politikasini isleyecegiz.) "Iyi Kürt"le "Kötü Kürt" arasina sikistirilmak! Atatürk politikasi terk edildikten sonra durum degisti. Türkiye Cumhuriyeti'ne yillar süren etnik ve köktendinci saldiri, Türkiye'deki tek milleti, etnik ve mezhepsel parçalara ayirma amaci güttü. Bu saldiri altinda, Türkiye Cumhuriyeti'nin ulus devlet niteligi asindirildi. Bir taraftan dinsel kimlik milli kimligin önüne geçirilirken, diger taraftan ayri bir milli kimlik bilinçli bir sekilde yaratildi ve güçlendirildi. Bugün Bozüyük'te yasanan sorun tam da budur. Türk milletinden ayri bir Kürt kimligi kabul edilmis, güçlendirilmis, eline silah verilip daga çikartilmistir. Simdi o kimlik, otobüslere bindirilerek Gemlik'e yürüyüse götürülmektedir. O kimlik, eline molotof tutusturulup karakollara saldirtilmaktadir. O kimlik, eline silah verilip mafyalastirilmakta, ekonomiyi esir etmektedir. O kimlik, eline mikrofon verilip Türk televizyonlarini Kürtçeye bogmaktadir. Yani sorun, o kimligin ifade edilisidir. Milli kimlik kimi zaman dille, kimi zaman türküyle, kimi zaman yaziyla ifade edilir. Ama kimi zaman da yürüyüsle, ayaklanmayla, silahla, terörle... Bugün kimileri "demokrasi" diyerek, iki tür ifade biçimi arasina ayrim koymak gerektiginden bahsetmektedir. Ilk anda mantikli gelse de, bunun çok daha büyük bir tuzak oldugu görülmelidir. Taninan kimligin, kendisini ne zaman ve nasil ifade edecegini bilemezsiniz, bir. Bazen kimlikler silahsiz istedigini daha rahat elde edebilir, iki. Örnegin bugün kendini silahli mücadeleye ve PKK'ya karsi tanimlayan kimi Kürtler, Bagimsizlik Manifestosu yayinlamakta, kimileri ise federasyon için imza toplamaktadir! O halde, "iyi Kürt"le "kötü Kürt" arasinda ayrim yapmanin pek bir anlami kalmamaktadir. Insanlarin iyi niyeti, tarihsel olaylarin belirli akisini durdurmaz. Tarihsel akisa ancak kapilir gider. O nedenle akli basinda devletler, tek tek bireylerle, örgütlerle degil, tarihsel yasalarla ilgilenirler. Yarin devletin basina is açacak bir talep, en iyi niyetli ve sadik bir kisi tarafindan bile söylense buna engel olmak, gidisati durdurabilir. Ancak bugün gidisat, maalesef, durdurulamaz bir asamaya gelmistir. Çünkü yaklasik 20 yildir bir silahli Kürt terörü yasiyoruz. Bu yirmi yil içinde, kabul etsek de etmesek de, bölücü Kürtçüler, kendilerine uygun bir millet yarattilar. Bu, kendi diline, kültürüne, "önderligine" sahip çikan bir milli topluluktur. Bu toplulugun yaratildigini görmezden gelerek hiçbir yere varamayiz! Sokaga çiktigimizda, henüz bes alti yasindaki Kürt çocuklarinin "Benim önderim Atatürk degil Apo" dedigini görüyoruz. Bu, artik Kürt milli kimliginin, dogar dogmaz benimsendigini göstermektedir. Bugün bes yasindaki zararsiz, masum çocuk, yarin belki de bir terörist olacaktir. O nedenle her Kürt Kürtçü degil anlayisi bir yerden sonra sarpa sarmaktadir. Dogru, her Kürt bugün için Kürtçü degildir. Ancak ben bölücü degilim, ama Kürdüm diyen, istese de istemese de, Türk ulus devletinin temelini dinamitlemektedir. Türk kimligini yikarak, bölücü Kürtçülügün pasif destekçisi konumundadir. Zaten her mücadele sadece aktif savasçilarla degil, ayni zamanda daha kalabalik pasif destekçilerle verilebilir. Bugünün pasif destekçileri ise o mücadelenin ihtiyat kuvvetidir. Kimileri kabul etmese bile, ben Kürdüm diyen herkes, potansiyel bir PKK'lidir. O nedenle en iyi Kürt, ben Türküm diyen Kürttür... Türk olan hersey Kürdün sadirisi altinda Son yirmi yildir Türkiye'de bir Kürt örgütlenmesi yapilmaktadir. Kürtler, tek bir temelde örgütlenmektedir: Kürtsen bizdensin. Yani, siyasal inanislar, toplumsal özlemler degil, etnik aidiyet Kürtleri birlestiren noktadir. Böyle böyle, bir "bizden" kimligi yaratilmistir. Bu ise artik önü alinamaz bir Kürtlüktür. Bu Kürtlük simdi gemi aziya almistir. Türkiye'nin hemen hemen her ilinde, PKK ve Apo posterleri ile sokaga çikan binlerce "iyi Kürt" bulunmaktadir. Türkiye'nin her yerinde eline tasi alip Türk polisine, Türk karokollarina saldiran "iyi Kürt" bulunmaktadir. Bu tür toplumsal eylemlere, bir kiskirtma denilerek geçilemez. Kiskirtmanin bir zemini vardir. O zemin, yaratilan milli kimliktir. Bugün yaratilan Kürt milli kimliginin en önemli özelligi ise Türk düsmanligidir. Türk karakolu, Türk askeri ya da polisi saldiri altindadir, ancak bunlarin saldiriya ugramasinin temel nedeni Türk olmalaridir. Karakol, asker, polis, Türk egemenliginin simgesi oldugu için saldiriya ugramaktadir. Bu ülkede bir etnik çatismadan ve kiskirtmadan bahsedeceksek, bu etnik kin tohumlarini ekeni görmemiz gerekir. Türkiye'de Türkler, degil herhangi birine karsi etnik kin beslemeyi, "Ben Türküm" bile demezler. Ama israrla "Ben Kürdüm" diyenler, bir süre sonra "Ben Türk devletini istemiyorum" demektedir. Böyle bir ortamda, bu devleti istemeyen Kürdün, bu devleti isteyen Türkle karsi karsiya gelmesi kaçinilmaz olur. Bugün böyle bir karsitlik olmadigi söylense de gelismeleri iyi okumak gerekir. PKK, tüm yurtta "serhildan" çagrisi yapmistir. Serhildan, halk ayaklanmasi demektir. Yani eli ayagi tutan her Kürt, eline bayragi, afisi alip sokaga çikip eylem yapacaktir. Bu tür küçük gösteriler, büyük ayaklanmanin hazirligidir. Önce halk devletle karsi karsiya gelmeye alistirilacaktir. Son dönemde Batman'da, Van'da, Diyarbakir'da, Adana'da, Mersin'de bir türlü durdurulamayan küçük ayaklanmalar bu çerçevede ele alinmalidir. Bu, yanlis bir ifade ile PKK'nin Türkiye'yi Filistinlestirme politikasidir. Eline tas alan her Filistinli çocuk nasil ki Israil hedeflerine -sivil, asker!- saldiriyorsa, Kürt çocuk da aynisini yapacaktir. Devletin en tepelerinde bu sözlerin sarfedilmesi PKK propagandasina alet olmaktir. Türkiye'yi Israil konumuna sokan yönetici, Israil'de devletin kendisini savundugunu, bu isi vatandasa havale etmedigini de bilmelidir! PKK'nin etnik kiskirtmasi kendi zeminini bulmustur. Etnik milliyetçilikle beslenen Kürtler bugün Türk devletine savas açmistir. Ancak buna karsi Türk devletinin bir tutunma zemini yoktur. Bir PKK propagandasi: Türk-Kürt kardesligi Basbakan PKK'yi durdurmak için Türklügü gömüp Türkiyelilige geçmeyi önermektedir. Bir kisim saf aydinimizsa israrla Türk-Kürt kardesligi mavali okumaktadir. Oysa eger iki kimlik varsa ve biz bunlarin gerçekten kardesligini istiyorsak, kardesimize seçme hürriyeti tanimamiz gerekir. Yani Türk-Kürt kardesligi diyenler, Kürt kardeslerine seçme hakki tanimalidir. O zaman Kürt kardesiniz, teröre basvurmadan, iyi niyetle biz ayrilalim diyorsa ona ne cevap vereceksiniz! Görüldügü gibi Türk-Kürt kardesligi teorisi, aslinda Türk'ten ayri bir Kürt kimligi olusturmanin teorisidir. Günümüzde PKK bölücülügünden bile güçlü olan teori de budur. Bugün Türk-Kürt kardesligi diyenler, güçlenen Kürt milliyetçiligine karsi, Türklerin birlesmesine ve uyanmasina engel olmak istemektedirler. Dikkat edilirse bu grup, israrla Türklere hitap etmekte ve Türkleri sessiz olmaya çagirmaktadir. Oyun açiktir, PKK etnik Kürt milliyetçiligini yaratirken, bunlar da Türk milli uyanisini engelleyecektir. Görüldügü gibi Türk halki, hem PKK tarafindan distan, hem de bu tür gruplar tarafindan "içten" bombalanmaktadir. Bu tür teorilerin üretim merkezini iyi desifre etmek gerekir. Bunlar günümüzün Tasnak-Hoybun'udur. Bu grubun lideri Erzincanli bir Ermeni, sözcüsü ise Tuncelili bir Kürttür. Türkiye Cumhuriyeti'ne karsi Ermeni-Kürt ittifakinin tarihsel devamidirlar. PKK'dan tek farklari, kitle tabanlari olmamasi ve bu nedenle de PKK'ya taseronluk yapmalaridir! Bu Ermeni-Kürt çetesinin pesinden gidenlere sunu hatirlatmak gerekir. Neden israrla Türk-Kürt kardesligi diyorsunuz? Türkler bugüne kadar kimsenin hakkini mi yediler, kimseye kötü bir davranista mi bulundurlar? Ya da daha açik soralim, siz Kürtlerin Türkler tarafindan asimile edildigini, baski altina alindigini mi düsünüyorzsunuz: Çikarin agzinizdaki baklayi! Türkiye'de zaten yirmi yildir fiilen Türk-Kürt kardesligi politikasi uygulanmiyor mu? Özal'in teorilerini devrimci sosuna bulayip Türk'e yutturabileceginizi mi saniyorsunuz? Türk-Kürt kardesligi denilen 20 yilda bir Kürt milleti yarattiniz ve bir milleti susturdunuz, sindirdiniz. Bu 20 yilda tek bir Kürde bir gram zarar mi geldi? Gelmedi ama neden Kürtler hep bölücülesiyor, hep daha da aziyor? Türk'ün susturuldugu yerde Kürtçülük hortlar, Türkiye'de olanin özeti budur. Bir, iki, üç; daha fazla Bozüyük... Elbette Türkler -tarihin gördügü en barissever, hakbilir, sabirli millet- oynanan oyunun farkinda. Yüzlerce otobüslük PKK'li sürüsünün bu ülkede eli kolu serbest dolasabilme özgürlügü oldugunu bu millet görüyor. Türk'e sehit cenazesi kaldirmanin bile provokasyon görüldügü yerde, Kürdün Türkiye'yi istila ettigini görüyor. Binlerce yillik yurdunun, sehrinin, mahallesinin, içten isgal edildigini görüyor. Her seyi gören Türk'e simdi sus diyorlar. Provokasyona gelme, kistkirtmalara kapilma! Türk biliyor, bunca yildir susa susa bu ülkede Kürtçülük güçlendi. Türk'ün susturuldugu yerde elbet baris olur. Ama nasil bir baris? Türkiye Cumhuriyeti'nin bölündügü, hem de sessiz sedasiz, provokasyona gelinmeden bölündügü bir baris! Ne dersiniz Yunan isgalinden daha mi onurlu? O zaman da isgale karsi direnisin adi provokasyondu çünkü. Padisah efendimiz o zaman da Türklere kiskirtmalara gelmeyin diyordu. Ama sabir bir yere kadardir. Her millet bir yere kadar susar, bir yerde patlar. Bir bakmissiniz bir Hasan Tahsin çikmis ve ilk kursunu atmis. Ilk kursunu atacak da, bu savasa katilacak da her zaman çikar. Bu tabiatin yasasidir. O nedenle Bozüyük'te olanlara sasirmamak gerekir. PKK'nin sokaga indigi yerde Türk de sokaga inecektir dogal olarak. Bu isin bir Bozüyük'le kalmayacagini, iki, üç daha fazla Bozüyük olacagini öngörmek içinse müneccim olmak gerekmez. Bunun arkasinda bir provokasyon arayan kafa, ipi disarda kafadir. Bunlar sanirlar ki, halk da kendileri gibi disardan yönetiliyor. O nedenle halkin her davranisinin arkasinda bir provokatör ararlar. Bu provokatör arayisi bile gayet bilinçlidir. Bir yandan MHP ve ondan türeme fasist partiler sözde hedef gös terilmektedir. Oysa herkes biliyor ki, MHP türü irkçi hareket 1950'den 1980'e kadar Türklere karsi sokaga salinmis ve antiemperyalist devrimci Türk çocuklarini öldürmüstür. 1980 sonrasi bu hareketler sokaktan çekilmistir. Çünkü 1980 sonrasi sokakta PKK vardir. Sokaga iki Amerikan hareketi çoktur. O nedenle MHP eve çekilmis, PKK sokaga inmis ve MHP'nin kaldigi yerden Türk öldürmeye baslamistir. (Tüm MHP'liler kendilerini hele bir sorgulasin, neden PKK'ya karsi MHP'nin çiti bile çikamaz!) Diger yandansa dogmamis Kuvayi Milliye bogulmak istenmektedir. Amerikanci Aksam yazarlari, her ilde ve her semtte Türklerin Kuvayi Miliye türü örgütler kurduklarini ve savasa hazirlandigini yazmaktadir. Peki neden? Böyle örgütler mi bulunmustur, desifre edilmistir? Hayir! O halde? Çünkü Amerikancilar, bu milletin bir Kuvayi Milliye gelenegi oldugunu bilmektedir. Bu gidisatin, milleti uyandirdigini görmektedir. Bu uyanisinsa örgütsel bir yani olacagini bilmektedirler. Ama dogmamis Kuvayi Milliye'ye, "linççi Türk" damgasi vurup, ana rahminde bogmak istiyorlar! Provokasyon ve linç kelimelerinin gazete mansetlerine tasindigi bir dönemde ne yapmali? Susup evimizde mi oturalim? Açikçasi, kimseye sokaga çikip sunlari yapin deme pozisyonunda görmüyoruz kendimizi. Halki sokaga döktügünüz zaman, onu koruyacak bir gücünüz olmasi gerekir. Korumanin ötesinde sokaga inen halkin çözüm üretmesi gerekir. Türkiye'nin Atatürkçü birikimi henüz o asamada degildir. O nedenle bizler de, her tür erken Kuvayi Milliye örgütlenmesine uzun süredir karsi çikiyoruz. Çünkü halkin umutlari ile oynama hakki yoktur kimsenin. Ama biz bu pozisyonu benimsemekle ve halka da bu yönde çagri yapmakla birlikte, halkin kendi bildigini yapacagini da görüyoruz. Ok yaydan çiktiktan sonra ancak izleyebilirsiniz. Iki yil önce "Türk'ün atesle imtihani" demistik! Simdi ise "Türk'ün sabirla imtihani!" Türk oglu, Türk kizi: Zor bir dönemeçten geçiyorsun. Türklügünü koru! Milletini, vatanini, dilini, davani koru! Her seyini millet davasina gözünü kirpmadan, arkana dönüp bakmadan verecegin günler geldi. Türk'ün güvenecegi evladisin. Güveni bosa çikarma...