BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  MAGAZİN  /  KÜLTÜR VE SANAT

Türk sinemasında kadının yeri

Yerli filmlerde, kadın, erkek egemen düşüncelerin kendisine biçtiği değerlerle anlatılıyor.

Abone ol

Yerli filmlerde, kadının, erkek egemen düşüncelerin kendisine biçtiği değerlerle anlatılmasının, kadınların ''ikinci sınıf'' olarak görülmesine neden olduğu bildirildi.

Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Dilek İmançer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, film senaryolarında, anne ve eş olarak, her şeyini karşısındaki erkeğe adamış kadın tiplemelerine yer verilmesinin, erkeklere ''üstün güç'' anlamı kazandırdığını ileri sürdü.
   
İmançer, kadının, ev işi ve kocasına karşı davranışlarına göre değerlendirildiğini, toplum tarafından belirlenen görevlerini yerine getirmeyen kadınlar ise nankör, dırdırcı, pis, gezgin, dedikoducu gibi olumsuz özelliklerle anıldığını vurguladı.
   
Filmlerde, namus olgusu çerçevesinde belirlenmiş kıstasların dışına çıkan kadının ise, ya ölümle cezalandırıldığını ya da kötü yola düştüğünün anlatıldığını vurgulayan İmançer, şunları söyledi:
   
''İşte bu konuları senaryo olarak bizlere yansıtan filmler, kadınların bireysel olarak değil, toplumsal anlamda değersiz görülmesine neden olmaktadır. Özellikle, faziletli anne, dokunulmamış sevgili, seki kadın gibi kalıplar onların erkeklerin gözünde gün geçtikçe daha değersiz olarak görülmesini tetikliyor. Ortaya durmadan aşağılanan, şiddete maruz kalan kadın tabloları çıkıyor.''
   
KADINLARIN TEPKİSİ ''SUSMAK''
   
İmançer, ataerkil baskılarla başa çıkmak için kadınların başvurdukları stratejileri araştırmak amacıyla, bazı filmler üzerinde yaptığı araştırmada, ortaya ''suskun kadın'' imgesinin çıktığını belirterek, şunları kaydetti:

''Bu konuya en çarpıcı örnek olarak, Zeki Ökten'in Sürü'sü, Yavuz Turgul'un Eşkıya'sı ve Zeki Demirkubuz'un Masumiyet'indeki suskun kadınlar gösterilebilir. Bu filmler, ezilmeye karşı kadının tepkisinin susmak olduğunu gözler önüne seriyor.''
   
İmançer, kadınların dili kullanmayı reddedişi, bir karşı direncin göstergesi olurken, aynı zamanda toplumda kadının düşürüldüğü ''hiçlik'' konumunu belirginleştirdiğini ifade ederek, şöyle devam etti:

''Aslında, suskunluk sözcüklerin anlatabileceğinden daha çok şey  söyler ve ideolojik açıdan erkeklerin söylemlerine karşı bir protesto olarak yorumlanabilir. Ancak, susmak, toplumumuzda aynı zamanda ''söz'' dinlemek anlamına geliyor ve bu bir erdem olarak kabul
ediliyor.''
   
İmançer, erkek egemen toplumların temel örüntüleri olan bakirelik, sadakat, erkek çocuk tercihi gibi olguların Türk toplumunda da ahlaki açıdan cinsiyetler arasındaki çifte standardı belirlediğine dikkati çekerek, ''Bu temalı senaryolara da ne yazık ki Türk filmlerimizde  bolca rastlanıyor'' dedi.