Türk-İş Yönetim Kurulu üyeleri, ziyarette bulundukları Başbakan Erdoğan'a mektup verdi
Abone olTürk-İş Yönetim Kurulu üyeleri, ziyarette bulundukları Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, çalışma yaşamının ve sendikal hareketin sorunlarını içeren bir mektup sundu.
Gazetecilere dağıtılan mektupta, bazı kamu işyerlerinde halen geçici işçi istihdamının devam ettiği belirtildi. Emeklilik haklarını elde etmeden, 10-15 yıldır sürekli olarak yılda 11-12 ay çalışan işçiler bulunduğu kaydedilen mektupta, bu işçilerin daimi kadroya alınmaları istendi.
Enerji ve şeker sanayindeki özelleştirme çalışmalarına değinilen mektupta, bu sektörlerdeki özelleştirmelerin çeşitli sorunlara yol açacağı anlatıldı. Özelleştirme programına alınan Bor, Ereğli ve Ilgın Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi durumunda 4 milyar dolarlık kurulu yatırımı bulunan Türk şeker sanayisinin çökeceği savunuldu.
Mektupta, özelleştirme nedeniyle işsiz kalan ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4. maddesinin (c) fıkrasına göre kamu işyerlerinde görevlendirilen kişilere branşlarına uygun bir iş verilmediği, belirlenen sınırlı göstergelerle çalıştırıldıkları ve hiçbir sosyal hakka sahip olmadıkları anlatılarak, bu kişilerin 12 ay çalışmalarının ve sendikalara üye olmalarının sağlanması istendi.
Tekgıda-İş Sendikası'nın örgütlü bulunduğu TEKEL'in özelleştirilen Atatürk Orman Çiftliği, İzmir ve Paşabahçe içki fabrikalarının MEY A.Ş. tarafından kapatılacağı ve işçilerin mağdur olacağı kaydedilen mektupta, özelleştirme uygulamalarını düzenleyen 5398 Sayılı Kanun'da bu işçilerin mağduriyetlerini giderecek düzenlemelerin yapılması talep edildi.
Türkiye'nin, ücretten yapılan kesintilerin yüksekliği bakımından OECD üyesi ülkeler arasında başta geldiği belirtilen mektupta, ücretler üzerindeki ilave yüklerin düşürülmesi gerektiği kaydedildi.
Mektupta, İşsizlik Sigortası Fonu'nda biriken paranın bir başka amaçla kullanılması konusundaki tartışmalara dikkat çekilerek, yapısı ve kuruluş amaçları gereği, fondaki paranın başka amaçlarla kullanılmasının mümkün olmadığı, yasal düzenlemeyle bu yolun açılmasının ise doğru olmadığı ifade edildi.
Kıdem tazminatının işçiler bakımından vazgeçilmez ve tartışılmaz bir hak olduğu vurgulanan mektupta, şu görüşlere yer verildi:
"Bu hakkın aşındırılması değil, korunması geliştirilmesi gerekir. Kıdem tazminatının yüksek olduğu ve istihdama engel olduğunun söylenmesi gerçeklere uygun düşmemektedir. Bu söylemi doğrulayacak hiçbir bilimsel veri bulunmamaktadır. Bu söylem, Türk-İş topluluğunu rahatsız etmektedir.
Kıdem tazminatı ödemelerini yüksek olarak nitelendirerek burada yapılacak düzenlemelerle, kıdem tazminatı konusunda, kazanılmış hakkı geriye götürecek bir düzenlemeyi Türk-İş'in kabul etmesi beklenmemelidir. Yapılacak düzenlemelerde, işçiler açısından kıdem tazminatının, işsizlik sigortası ve iş güvencesinden daha farklı bir önem taşıdığı dikkate alınmalıdır."
Kayıtdışı ekonominin Türkiye'nin son dönemdeki en büyük sorunu haline geldiği ifade edilen mektupta, kayıtdışı istihdamının sendikal örgütlenmenin önündeki en önemli engellerden biri olduğu, ayrıca ekonomik ve mali yapıyı bozduğu belirtildi.
Türk-İş üyesi sendikaların örgütlenme faaliyetleri üzerine 2003-2005 yılları arasında 15 binden fazla işçinin işten atıldığı bildirilen mektupta, bu konuda gerekli yasal ve idari düzenlemelerin yapılmasının zorunlu olduğu kaydedildi.
Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı'nın çekince konulan maddelerinin de onaylanması istenen mektupta, bunun, sendikalaşma ve toplu pazarlık haklarının daha yaygın kullanımını sağlayacağı ifade edildi.
Asgari ücretliden bile daha az vergi ödeyen mükellefler bulunduğuna işaret edilen mektupta, çalışanların vergi konusundaki sıkıntılarına yer verildi.
Sosyal güvenlikte "reform" olarak nitelenen düzenlemelerin, "yalnızca yükümlülüklerin artırılmasına, hakların daraltılmasına ve Sosyal Güvenlik Kurumu'nun özerk yapıdan yoksun olarak oluşturulmasına dayandırıldığı" ifade edilen mektupta, bu anlayışla sürdürülebilir bir sistemin oluşamayacağı görüşüne yer verildi.
Sosyal güvenlikteki sorunun çözümünün aktüaryal dengenin aktif-pasif dengesi üzerine oturtulması ve kurumun özerk bir yönetime kavuşturulmasıyla mümkün olduğu kaydedilen mektupta, hazırlanan yasaların Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı düzenlemeler içerdiği, mevsimlik çalışanlar ile esnek çalışma koşullarının göz ardı edildiği, emekli aylıklarının düşürüldüğü ve sağlık yardımlarının sınırlandırıldığı anlatıldı.
Anayasasında "sosyal devlet" olduğu yazan bir ülkede "sosyal güvenlik açığı" diye bir şey olamayacağı ifade edilen mektupta, "Bu açığı büyütenler ve sosyal güvenlik sistemini bir kara delik olarak niteleyenler, aslında sosyal güvenlik sistemini tasfiye etmek isteyenlerdir" denildi.
Mektupta, Emeklilik Sigortaları ve Genel Sağlık Sigortası Yasası'nın yürürlüğe gireceği 1 Ocak 2007'ye kadar olan sürenin bu aksaklıkların giderilmesi için değerlendirilmesi istendi.
SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı'na devriyle sigortalıların eski sorunlarının ortadan kalkmadığı, ayrıca SSK'nın sağlık giderlerinin arttığı ifade edilerek, kurumun bu yıl devlet hastanelerine yapması gereken ödemelerinin 10 milyar YTL'yi aşacağının tahmin edildiği bildirildi.
Mektupta, "Bazı AK Partili belediyelerde, Türk-İş üyesi Belediye-İş Sendikası'na üye işçilere baskı yapıldığı ve bu işçilerden Hak-İş'e üye Hizmet-İş Sendikası'na geçmelerinin istendiği" savunularak, "Bu durum son zamanlarda özellikle Isparta ve Gaziantep belediyelerinde yoğun olarak yaşanmaktadır" denildi.
Ayrıca Ankara Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki ASKİ'de çalışan Belediye-İş üyesi işçilerin, hiçbir haklı gerekçe gösterilmeden işten çıkarılmak istendiği ifade edilen mektupta, işçilerin "29'ar kişi halinde işten atıldıkları" kaydedildi.