Türk hat ekolünün kurucusu Şeyh Hamdullah’ın yazdığı 'Leyla vü Mecnun' Berlin’de ortaya çıktı
Türk hat ekolünün kurucusu kabul edilen Şeyh Hamdullah’ın (1436-1520) nesih hattı ile yazılmış Hamdullah Hamdi’nin “Leyla vü Mecnun” adlı eseri Almanya’nın başkenti Berlin’de ortaya çıktı.
Abone olFatih Sultan Mehmed’in hocası Akşemseddin’in küçük oğlu Hamdullah Hamdi’ye ait olan ve Şeyh Hamdullah tarafından istinsah edilen “Leyla vü Mecnun” adlı eser, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Güler Doğan Averbek’in Berlin Devlet Kütüphanesinde yaptığı araştırmalar kapsamında geçen yıl tespit edildi.
Doç. Dr. Güler Doğan Averbek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, geçen yıl Berlin Devlet Kütüphanesinde Türkçe yazma eserlerin incelenmesi sırasında Hattat Şeyh Hamdullah’a ait olan eser ile karşılaştığını belirterek, “Bu yazmalar asitsiz karton kutular içinde muhafaza ediliyor. Eserin ilk sayfalarını çevirdiğimde el yazısıyla ‘Şeyh hattıyla Leyla vü Mecnun’ yazdığını gördüm. Yani ‘Şeyh yazısıyla Leyla ve Mecnun’ diyor. Bunu hat sanat tarihçileri bilir, ‘Şeyh hattı’ denildiğinde o Şeyh, Şeyh Hamdullah’tır, başka birisi değildir.” dedi.
Çok heyecanlandığını dile getiren Averbek, daha sonra Türkiye’de hat sanatı uzmanı Prof. Uğur Derman’ın incelemeleri sonucunda bu eserin Şeyh Hamdullah tarafından istinsah edildiğinin doğrulandığını, hattat Mehmet Özçay tarafından da hattın teknik özellikleri ve seviyesi bakımından Şeyh Hamdullah seviyesinde olduğunun tespit edildiğini aktardı.
Yetişen büyük hattatlar Şeyh Hamdullah'ın açtığı yoldan yürüdü
Averbek, Berlin’de ayrıca “eserin tomografisinin çekildiğini” bildirerek, burada da eserin ferağ kaydında başka kişilere ait herhangi bir izin görülmediğini ifade etti.
Şeyh Hamdullah’ın, Türk hat ekolünün kurucusu olduğunu belirten Averbek, “15. yüzyıl hattatıdır. Çok önemli bir isim. Daha sonra yetişen büyük isimler onun açtığı yoldan yürüyen hattatlardır.” dedi.
Şeyh Hamdullah’ın çok sayıda mushaf ve Arapça eser istinsah ettiği bilgisini paylaşan Averbek, “Edebi Türkçe bir eser istinsah ettiğini bilmiyorduk. Bu açıdan da bu eser çok kıymetli.” değerlendirmesinde bulundu.
Yazma eseri İstanbul'a getiremedik ama tıpkıbasım bu ay yayınlandı
Eserin ortaya çıkarılmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Averbek, "Bu sene Şeyh Hamdullah’ın vefatının 500. yıl dönümü. Yazma eseri İstanbul’a fiziki olarak getiremedik ama Türkiye Yazma Eserler Kurum Başkanlığı tarafından tıpkıbasımla birlikte bu ay yayınlandı. Dolayısıyla isteyenler, tıpkıbasımı da olsa eseri görebilecekler. Sanat tarihimiz için bir kazanıma vesile olmaktan mutluyum.” ifadelerini kullandı.
Eserin 1499-1500 tarihlerinde İstanbul’da yazıldığından emin olduğunu, Hamdullah Hamdi’nin veya başka bir şahsın bunu Şeyh Hamdullah’a yazdırmış olması gerektiğini belirten Averbek, “Padişaha veya önemli bir devlet büyüğüne verilmek için yazıldığı da kesin. Muhtemelen saray için yazıldığını düşünüyorum. Ancak saraya girdi mi girmedi mi bilmiyoruz.” diye konuştu.
Eserin devletin kütüphanelerine girdiğine dair kayıt yok
Averbek, eserin üzerinde devletin kütüphanelerine girdiğine dair bir kaydın bulunmadığını, bunun olması durumunda eserin Türkiye’ye getirilmesi gerektiğini kaydetti.
Eserin çok fazla yıpranmadan bugüne ulaşmasını da değerlendiren Averbek, “Bu hep özel insanlardan özel insanlara intikal etmiş. Bunun Şeyh Hamdullah hattı olduğunu biliyorlar. Gözleri gibi koruyorlar. Şeyh Hamdullah sadece bugün değil, döneminde de önemi bilinen bir hattattı. Eserde 4 farklı mühür var. En az 4 farklı kişinin eline geçmiş bu yazma. Elinde bulunduranlar gözü gibi korumuş. Çünkü Şeyh Hamdullah hattı bu.” şeklinde konuştu.
Averbek, 240 sayfalık eserin 1980'de Berlin Devlet Kütüphanesine girdiğinin söylendiğini ancak Berlin’e nasıl gittiğine ve Berlin Devlet Kütüphanesine nasıl girdiğine dair bir bilgiye sahip olmadıklarını aktardı.
Yazma eserleri inceleme fırsatı verdikleri için Berlin Devlet Kütüphanesine ve bu eserin tıpkıbasımını gerçekleştiren Türkiye Yazma Eserler Kurumuna teşekkür eden Averbek, bunun gibi incelenmesi gereken birçok eser bulunduğunu, araştırmacılara destek verilerek bu tür eserlerin gün yüzüne çıkarılması gerektiğini vurguladı.
Averbek daha önce de Bitlisli Şükri diye ünlenen 16. yüzyıl tarihçisinin kayıp divanını bularak yayınlamış, Avrupa’daki en eski Osmanlı temliknamesini de Berlin’de ortaya çıkarmıştı.