Yar. Doç. Dr. Hakan Yücel ile Doç. Dr. Demet Lüküslü’nün derlediği ‘Gençlik Halleri’ adlı kitapta Türkiye’nin 2000’li yıllar gençliğine dair çarpıcı saptamalar yer alıyor.
Abone olGezi olaylarıyla çokça tartışılmaya başlanan Türkiye’deki 2000’li yıllar gençliği üzerine yapılan araştırmalar kitap haline getirildi. Galatasaray Üniverstesi’nden Yar. Doç. Dr. Hakan Yücel ile Yeditepe Üniversitesi’nden Doç. Dr. Demet Lüküslü’nün derlediği “Gençlik Halleri” adlı kitapta Türkiye’nin 2000’li yıllar gençliğine dair çarpıcı saptamalar yer alıyor.
“Gezi olaylarında gençlerin toplumsal aktör olarak ortaya çıkışının sürpriz olmadığının” vurgulandığı kitapta yer alan Mimar Sinan Üniversitesi’nden Yar. Doç. Derya Fırat’ın “Bit(iril)meyen Gençlik” başlıklı araştırması ile 2000’li yıllarda “gençlik” döneminin uzama serüveni irdelendi. Hepsi en az lisans mezunu olan gençlerle gerçekleştirilen görüşmelere yer verilen araştırmada, “Tanguy Sendromu”nun Türkiye’deki gençler arasında da yayıldığına dikkat çekildi. Fransa’da Etienne Chatiliez’in 2001’de yönettiği “Tanguy” adlı filmde 28 yaşını doldurmuş, çok iyi bir eğitim almış, üniversitede ders veren ama aile evini terk etmemekte direnen Tanguy’un hikayesi anlatılıyordu. Fırat, araştırması sırasında bu filmden esinlenerek daha çok Batılı toplumlarda kullanılan “Tanguy Sendromu”nun Türkiye’de de üniversite mezunu, ekonomik özgürlüğünü eline almış gençler arasında geçerli olup olmadığını araştırdı.
Fırat, gerçekleştirdiği görüşmelerde bu gençlerin anne-baba evinden geçici bir biçimde ayrılarak kurdukları “kendi evleri”nin kalıcı bir nitelik taşımadığını gördü. Fırat’a konuşan 29 yaşındaki bir genç, “Aslında ekonomik bir rahatlığa ihtiyaç duyduğum için zaten ailemin yanında kalmaya ihtiyaç duydum; ideallerime dönük bir çalışma olduğu için, kafamı sürekli meşgul etmesini istediğim için, başka şeyler düşünmek istediğim için” dedi.
Evden kopmak çok zor
26 yaşındaki bir başka genç ise “Yaklaşık 3 ayda bir ev tutup sonra tekrar ailemin yanına dönüyorum. Böyle bir gel-git içindeyim. Kız arkadaşımın işi vardı, para olunca birlikte eve çıktık. Sonra o işsiz kalınca tekrar ev boşalttık, sonra tekrar tuttuk. Şu an, 3 gün önce ailemin yanına dönmüş bulunmaktayım” diyerek anne-baba evinden kalıcı olarak kopmanın tüm imkanlara karşın Türkiye’deki gençler arasında nasıl zor olduğunu gözler önüne serdi.
Aktifler çünkü ayrımcılığa karşılar
“Türkiye’nin 2000’li yıllarına mizahı, sosyal medyayı kullanan, küresel ağlarda yerini alan gençliğinin temel aktörü olduğu toplumsal hareketler damgasını vurdu” diyen Lüküslü ve Yücel’in derlediği kitapta yer alan bir diğer ilgi çeken makale ise Tuba Emiroğlu’nun 2000’li yıllardaki Türk gençlerinin yeni toplumsal hareketlerdeki siyasal angajmanı üzerine yaptığı araştırma... Emiroğlu makalesinde, “Türkiye’de 2000’li yılların genel duygusal ekonomisi içinde gençlerin siyasi angajmanını tetikleyen adaletsizlik duygusu ve hoşnutsuzluğun”, ötekileştirilen kimlikler, kapitalizm, neo-liberal politikaların yıkıcı etkileri ve sınıf çelişkilerinden kaynaklandığını belitiyor. Emiroğlu’na konuşan 2000’li yılların gençleri, hangi koşullarda siyasi angajmana girdiklerini, eylemlere katıldıklarını şöyle anlatıyorlar:
- “Şu an için daha çok kimlik üzerinden taleplerin yapıldığı eylemlere katılıyorum. Kürtlerin, eşcinsellerin, azınlıkların eylemlerine katılıyorum. Bir grev eylemine genelde katılmıyorum. Katılmamak lazım diye değil, eski önemi kalmadı benim için.”
- “Biraz daha kendi yaşamım üstünden bir şeyler yapman gerektiğini düşünüyorum artık. Zorlama geliyor. Tabandan gelen, insanların yaşam koşullarından çıkan hareketleri daha çok önemsiyorum.”
- “Çok böyle bamtelime dokununca mı denir, öyle eylemlere katılıyorum. 4C Tekel eylemine katıldım. Ama işte bir yerde eylem oluyor, hadi gidelim, öyle bir şeyim yok. Hoşlanmıyorum. Çok ajitatif geliyor, arabesk geliyor.”
Gençlerin çarpıcı ‘öteki’ tanımları
Kitapta dikkat çeken bir diğer araştırma ise gençlerin dilindeki “öteki” tanımlamalarını inceleyen, “Üst-Orta sınıf genç İstanbullular’ın gündelik dilindeki ‘Öteki’ Temsilleri” başlıklı makale... Araştırmayı gerçekleştiren Çağdaş Ekin Şişman, yaptığı görüşmelerde gençlere sıklıkla kullandıkları “apaçi”, “kıro”, “amele”, “varoş”, “tiki”, “concon” ve “ciks” kelimelerinin anlamlarını sordu. Makalede yer alan gençlerin çarpıcı “öteki” tanımlamaları şöyle:
Varoş: - “Kenar mahalleli, kenara konmuş, itilmiş, dışlanmış belki.”
- “Varoş, gecekondunun argosu.”
APAÇİ: - “Bildiğimiz bir apaçi var. Varoş. Parasız ama paralıymış gibi davranmaya çalışan. Bence onların resmen kendi kültürleri var.”
- “Pazardan Dolce&Gabbana yazan kot giyer. İki çizgili Adidas giyer, o da pazardandır büyük ihtimalle.”
- “Apaçi; E-5’te sol ve sağ tarafı birbirine bağlayan köprülerin üzerinde duran, onlara dayanıp etrafı kesen, saçlarını tepeye doğru dikmiş çocuklar topluluğu.”
- “Bir tarafta bizim gibi aileler güzel apartmanlarda yaşar, diğer taraf gecekondudur, korkutucudur. Aradan E-5 geçer. Kozyatağı’nın apaçileri gecekondu tarafındadır.”
- “Anadolulu olacakmış; ama istememiş, İstanbullu olmak istemiş; ama o da olamamış. Almancı bir tip vardır ya, onun Avrupa’yla
Asya arasında kalmış olanı apaçi.”
KIRO: - “Kıro demek taciz demek.”
- “Kadınları ikinci sınıf görmek, hakaret etmek veya evde karısını dövmeye hakkı olduğunu düşünmek...”
- “Türk filmlerinde de olur hani, kara kaşlı kara gözlü, kodu mu oturtan tipler. Göbekli, yakasını açmış, elinde tesbih...”
- “Kıro dediğin kıllı ve göbekli olur abi!”
AMELE: - “Ortaokuldayken bir çocuk vardı, herkes ona amele derdi. Çünkü kaslıydı. Yakışıklı bir çocuk değildi, çirkindi. Esmerdi. Dalga geçmek için kullanıyorlardı.”
- “Bir arkadaşımın erkek arkadaşı lise mezunu olduğu için, çocuk hakkında konuşurken arkadaşları ‘amele yani ne ki üniversite okumamış’ diyorlardı.”
TİKİ: - “Tikiler, marka giyinsinler, lüks mekanlara gitsinler, sürekli oraya buraya tatile gitsinler oradan bir şeyler alsınlar... Daha çok alışveriş ve görüntü odaklı insanlar.”
- “Ne modaysa, ne yeni çıkmışsa peşinden koşuyorlar, o yüzden sürekli değişiyorlar.”
CONCON: - “Cadde’de olurlar. İstinye Park, Kanyon, Akmerkez’de alışveriş yaparlar, yemek yerler.”
- “Bir kafeye girdin oturdun masaya, onun yapacağı şey cep telefonunu, cüzdanını, arabasının anahtarını koymak.”