Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor kulüpleri, farklı gerekçelerle olağanüstü genel kurul sürecine girdi. Arif Kızılyalın, bu gerekçeleri ve kongrelerin yeni sezon hazırlıklarına etkisini irdeliyor.
Abone olTürk sporunda, daha doğrusu Türk futbolunda, heyecan hiç bitmiyor.
Keza rekabet, kulis ve sen-ben çekişmesi de...
Mayıs ayı başlarında Spor Toto Süper Ligi'nde şampiyonluk ve Avrupa kupalarına katılım mücadelesi ile kümede kalma savaşına tanıklık ettik.
Ardından Ankara'da, Fenerbahçe ile Trabzonspor'un kupa mücadelesi vardı.
Ve o günlerde transfer yarışı.
Alper Potuk kapışmaları.
Galatasaray'ın KAP'a (Kamuyu Aydınlatma Platformu) bildirip, Fenerbahçe'nin protokol imzalatması...
Ve bunlar da yetmiyormuş gibi 'olağanüstü seçim' rüzgarı.
Evet, Türk futbolu şu sıralar olağanüstü genel kurul rüzgarlarının etkisi altına girdi.
Fenerbahçe dışındaki hemen hemen tüm şampiyonluk ve Avrupa kupası adayları, sandık havasını solumaya başladı.
Kimi Bursaspor gibi zorunluluktan, kimi Beşiktaş gibi tüzük değişikliğinden, kimi Galatasaray gibi 'rahatın rahatsızlık ortamı yaratması'ndan seçim sürecine girdiler.
Peki gereksinim var mıydı bu 'olağandışı' daha doğru ifadeyle 'olağanüstü genel kurul'a?
Net bir yanıt vermek güç.
Ancak Bursaspor, değerli başkanı İbrahim Yazıcı'yı yitirdiği için mecburen 'yeni patronu'nu seçecek.
Fakat, Beşiktaş ve özellikle Galatasaray'daki 'kongre histerisi'nin gerçek nedenini inanın, şu an bu seçim kararını alan isimler bile bilmiyor.
Galatasaray'ı yatıralım önce mercek altına.
Galatasaray yönetiminde çekişme
Malum, 2 yıl önce bu zamanlar koltukta oturan Adnan Polat'ı alaşağı edip, Ünal Aysal'ı iş başına getirdi Galatasaray camiası.
3 yıllığına göreve gelen Aysal da, futbolda doğru işler yapıp, sportif başarı yakaladı.
Elbette üst üste kazanılan iş başına getirilen profesyonellerden özellikle Fatih Terim'in payı çok ama çok fazlaydı; fakat onu tercih/ikna eden Ünal Aysal ve arkadaşları da başarıya imza atmışlardı.
Ne var ki Galatasaray çok ama çok başarılı olduğu, adeta küllerinden yeniden doğduğu bu süreçte, 'kaos'tan kendisini kurtaramadı.
Aysal yönetimindeki gruplaşmalar, 2 yıl önce bu tarihte beraber yürüyen 'liseli' kardeşlerin arasının açılması; Ali Dürüst, Adnan Öztürk, Abdurrahim Albayrak, Sedat Doğan arasındaki ciddi görüş ayrılıkları sarı-kırmızılı kulübün 365 gün 6 saat yaşadığı gerçeklerdi.
Bu sıkıntıların her transfer döneminde 'hortlaması', yine her kutlama sürecinde tekrarlanması artık Galatasaray için 'olağan sayılıyordu'.
Anımsayın.
4 yıl önce Adnan Polat ile gelen şampiyonluğu.
Kulübün uçan kuşa borcu varken, Polat, sarı-kırmızılıların tüm paydaşları ile Kalamış'tan Ada'ya, Antalya'dan Ankara'ya, İzmir'e her yerde kutlama etkinlikleri düzenlemişti.
Geçen yıl Ünal Aysal ve ekibi, üstelik 'Kadıköy'de kazanılan' lig şampiyonluğunu kutlamadı.
Kimse çıkıp da nedenini sormadı!
Ardından, bu yıl da Reyhanlı ile genç Fenerbahçeli taraftar Burak Yıldırım'ın vefatı öne sürülüp etkinlikler iptal edildi - ki planlamada da kutlama gözükmüyordu.
Sözün özü, Galatasaray, futbol zaferlerini bile kutlayamıyor, birbirini yemekten.
Eh durum böyle olunca, başkan da çareyi, 'kendine yüzde yüz' bağımlı bir ekip yaratmakta bulacaktı.
Bu plan çerçevesinde Adnan Öztürk, Ali Dürüst, Abdurrahim Albayrak ve Semih Haznedaroğlu'ndan en az 2 veya 3'ü devre dışı bırakılacak, alınan kararlara ses çıkarmayacak isimlerle yola devam edilecekti.
Bunun için de olağanüstü seçim gerekliydi.
Fakat, 1 yıl görev süresi varken, bu kararı almak o kadar kolay değildi.
Çünkü, yönetimin ağır topu Başkan Yardımcısı Adnan Öztürk'e verilen "Beraber geldik, beraber gideriz, seçim kararını alan başkan olmam" sözü vardı Ünal Aysal'ın.
Aslında sözünü de tutacaktı Galatasaray Başkanı. "Seçim istiyorum" demedi ama yönetimdeki 4-5 kişi "Seçime gidelim" deyince de 'hayır' diyemedi.
Adnan Öztürk, Ali Dürüst, Abdurrahim Albayrak'ın muhalefetine karşın 'seçim' diyordu Galatasaray yönetimi.
Artık kongre havası çökmüştü ki Galatasaray'ın üzerine, o gece, sarı-kırmızılı aile bir gün önce el sıkıştığı Alper Potuk'u Fenerbahçe'ye kaptırıyordu.
Çünkü futbolun kurmayları, seçim kararı ile işten ellerini eteklerini çekmişler, Fenerbahçe de bu işten kârlı çıkmıştı.
Elbette sadece Alper'in kaptırılması ile sınırlı kalmayacak Galatasaray'ın seçim zararı.
Örneğin büyük transfer beklentileri, Arda Turan'ın durumu, hatta Fatih hocanın geleceği 22 Haziran'a bağlı...
Hele hele Terim'in başına 'işine karışacak' profesyoneller atanırsa seyreyleyin cümbüşü.
Galatasaray'da durum böyle.
Peki Beşiktaş?
Onlar niçin olağanüstü seçim kararı aldılar?
Fikret Orman'ın karşısında güçlü aday: Serdal Adalı
Açıkçası Beşiktaş'ın seçimi tüzük değişikliği ile ilgili.
Ama, şimdiki Başkan Fikret Orman, siyah-beyazlı ailenin 'anayasası'nı yeniden yazalım demese, 2 yıl daha koltuğunda oturacaktı.
Ona da bir şeyler oldu.
Borçlanma yetkisini yönetimlerden alıp genel kurula veren, önce yetkilenip sonra para harcayan ve 15 yerine 10 kişilik daha etkin bir yönetim için tüzüğü değiştirdi.
Tüzük değişince, doğal olarak da olağanüstü seçim kararı alındı.
Ne var ki burada Fikret Orman'ın hesaplamadığı bir durum ortaya çıktı.
'Rakipsiz' gibi gözüken Beşiktaş Başkanı, karşısında Serdal Adalı gibi, gerektiğinde, "Ben Beşiktaş için hapis bile yattım" diyebilecek bir rakip buldu.
Üstelik Adalı'yı, efsanevi Başkan Süleyman Seba ile bir önceki dönemin Başkan adayı hukukçu Dr. Murat Aksu destekliyor.
İşin içine seçim kararı girdiği için Beşiktaş da Galatasaray gibi transferi rafa kaldırmış durumda.
Üstelik siyah-beyazlıların Galatasaray gibi geniş kadrosu yok.
En az 5-6 oyuncu ve en önemlisi, teknik direktör bulmak zorundalar.
Trabzonspor 'kavgaya' hazırlanıyor
Ve Trabzon.
Onlar kongresini erken yaptılar.
Bir devrim yaşandı ve Sadri Şener görevi bırakınca lig tescil olmadan sandık başına koştular.
Seçimi kazanmasına kesin gözü ile bakılan Medical Park Hastaneleri sahiplerinden Muharrem Usta'nın iktidar partisi AKP'nin desteğine rağmen kaybetmesi, 'milliyetçi' söylemleri ile ön plana çıkan İbrahim Hacıosmanoğlu'nun kazanması gerçekten Türk sporunun önemli bir kilometre taşı oldu.
Niçin mi?
Biliyorsunuz ki Trabzon'un 3 Temmuz'dan bu yana Fenerbahçe ile arası bozuk.
TFF'nin Fenerbahçe için tescillediği, ancak hiçbir Trabzonlunun bunu kabul etmediği 2011 şampiyonluğu bordo-mavili kulübün kongresinde belirleyici oldu.
Muharrem Usta'nın bu konudaki kabullenmiş tavrını iyi değerlendiren İbrahim Hacıosmanoğlu, koltuğa oturdu.
Ve daha mazbatasını almadan savaşı başlattı.
"Emek hırsızlarına karşı dik durmamız lazım. Haksızlıklara karşı mücadelenin adı kavgaysa, kavga edeceğiz" lafı sanırım önümüzdeki günlerde hem TFF'de hem Fenerbahçe ile Trabzon arasında ciddi itilaflara neden olacak...
***
Görüldüğü gibi 3 büyük camiada 3 kongre var.
Peki bu durumdan kim kârlı çıkıyor?
Ne yalan söyleyeyim, 'Fenerbahçe'.
Çünkü UEFA Avrupa Ligi'nde yarı final oynayıp Türkiye ligini ikinci sırada bitiren ve Türkiye Kupası'nı alan sarı-lacivertli aile, ufak tefek sızlanmalar dışında Başkan Aziz Yıldırım ve Teknik Direktör Aykut Kocaman'ın arkasında duruyorlar.
İstedikleri transferleri yapıyorlar, en önemlisi yıpranmıyorlar...