Türk diplomasisini geride bıraktığımız yıl en çok meşgul eden konu hiç şüphesiz Suriye kriziydi.
Abone olSuriye krizi
40 binden fazla kişinin yaşamını yitirdiği, 500 bin fazla kişinin de ülkeden kaçmak zorunda kaldığı Suriye, 2012 senesinde hem küresel hem de bölgesel açıdan uluslararası diplomasinin merkezine oturdu. Ancak pek az ülke Suriye bunalımını Türkiye kadar yakından hissetti.
Düşürülen Türk savaş uçağı, sınıra düşen bombalar nedeniyle verilen kayıplar ve Türk askerinin misillemeleriyle geçen 2012, Türkiye-Suriye ilişkilerini sıcak çatışma eşiğine getirecek kadar tehlikeli bir hal aldı.
2011 sonlarına doğru "Devrilmesi en fazla birkaç ay alır" denen Beşar Esad yönetiminin 2012'de mevzi ve güç kaybetmesine karşın iktidarda kalmayı başarması, Suriye bunalımını hem Türkiye hem de uluslararası kamuoyu açısından daha da karmaşık bir hale getirdi.
Ancak Suriye içinde rejim güçleriyle muhalefet arasında giderek artan şiddet ve gerginliği sınır ötesi güvenlik düzeyine taşıyan gelişme 22 Haziran günü yaşandı.
Düşen uçak
Keşif amacıyla Doğu Akdeniz'de uçuş yapan silahsız bir Türk RF-4 savaş uçağı, Suriye hava savuma sistemlerinin açtığı ateş sonucu vuruldu ve 2 Türk pilotu yaşamını yitirdi.
Saldırıyı kınayan ve yaptığı açıklamalarla olayın uluslararası hava sahasında gerçekleştiğini belirten Türkiye, bir yandan askeri angajman kurallarını değiştirirken diğer yandan da konuyu NATO'ya taşıyarak Şam yönetimine güçlü bir caydırıcı mesaj verme yolunu seçti.
Değişen angajman kuralları, sınıra yaklaşan Suriye ordusunun hava, kara ve deniz unsurlarını "düşman" olarak görüp karşılık verilmesi yolunu açtı. Türk savaş uçakları birçok kez havalanarak Türk sınırına yaklaşan Suriye askeri helikopterlerini geri dönmek zorunda bıraktılar.
Türkiye-Suriye sınırında yaşanan tehlike düşen uçakla sınırlı kalmadı. Rejime bağlı güçlerle muhalif grupların sınıra çok yakın noktalarda gerçekleştirdikleri çatışmalar, Türk ilçe ve köylerinde de olumsuz etkilere yol açtı.
2 Ekim'de Şanlıurfa'nın sınıra sıfır noktasında yer alan Akçakale'ye düşen bomba, aynı aileden 5 kişinin ölümüne sebep oldu.
Asker yollama yetkisi
Akçakale'de Türk yurttaşlarının öldürülmesinin hemen ardından toplanan TBMM, hükümetin talebi üzerine yabancı ülkelere asker gönderilmesine ilişkin bir yetkiyi hükümete verdi.
İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi ve muhalefetteki Milliyetçi Hareket Partisi milletvekillerinin oylarıyla kabul edilen tezkere, hükümete bir sene boyunca yabancı ülkelere silahlı birlik gönderme yetkisi sunuyor.
Türk sınırına düşen bombalara bu olaydan sonra misilleme yapılmaya devam edildi. Türk ordusu, sınıra yakın bölgelerdeki askeri varlığını görünür şekilde artırırken, diğer yandan da NATO ile birlikte "her türlü olasılığa karşı yeni güvenlik planlamaları" yapmaya başladı.
Suriye'nin elindeki kimyasal silah stoğu ve bunları fırlatma kabiliyeti getiren kısa ve orta menzilli balistik füzeleri, hem Türkiye hem de NATO'nun üzerinde en çok durduğu tehdit unsuru olarak görüldü.
Yapılan "ihtimaliyet planlamaları" kapsamında, Türkiye'nin hava savunma sistemlerini güçlendirmek ve olası bir saldırıya yanıt verebilmesi için Patriot anti-balistik füze sistemlerinin konuşlandırılması NATO'da karara bağlandı.
Böylece tarihinde 3. kez Patriot başvurusu yapan Türkiye, ittifakın Suriye sorununa dolaylı da olsa müdahale etmesinin de yolunu açmış oldu.
Rusya ve İran'la gerilen ilişkiler
Suriye bunalımının Türk dış politikası açısından en önemli sonuçlarından biri de iki bölgesel güç Rusya ve İran'la ilişkilerinin bozulması oldu.
Rusya, BM Güvenlik Konseyi süreçlerini engelleyerek uluslararası çabaların önünü tıkarken, İran bölgedeki en önemli müttefiki olan Esad'ın devrilmemesi için siyasi desteğinin yanı sıra askeri ve ekonomik desteğini de artırarak sürdürdü.
Ancak bu iki ülkeyle ilişkileri daha da zorlaştıran gelişme, Türkiye'nin Patriot yerleştirme kararıydı. Rusya, bu adımı "provokasyon" ve Batı müdahaleciğinin bir sinyali olarak görürken İran, Kürecik'de yerleştirilen NATO erken uyarı radar sistemi ardından Patriot yerleştirilmesini Suriye'den daha çok kendisine dönük bir gelişme olarak değerlendirdi.
Üst düzey İranlı yetkililer, açıkça Türkiye'yi eleştirirken İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın planlı ziyaretini son anda iptal etmesi "Ankara-Tahran ilişkilerinde geri dönülmez bir noktaya mı gidiliyor" sorusunu beraberinde getirdi.
Rusya'yla uçak bunalımı
Rusya'yla ilişkileri daha da geren gelişme, 10 Ekim'de Türk hava sahasına giren Suriye Hava Yolları'na ait bir yolcu uçağının Ankara Esenboğa Havalimanı'na inmeye zorlanmasıyla yaşandı.
Alınan bir istihbarat sonucu, uçakta Suriye Savunma Bakanlığı'na götürülmekte olduğu belirtilen askeri malzemelerin yer aldığı, sivil havacılık kurallarına karşın bunlarla ilgili bilgilendirmenin yapılmadığı kaydedildi.
Türk yetkililer incelemeler sonucunda kargonun Suriye hava savunma sistemlerine ait radar ve diğer elektronik malzeme içerdiğini saptadıklarını ve bu mallara el koyduklarını söylediler.
Her ne kadar Ankara-Moskova ilişkileri bu olayla sarsılsa da iki ülke arasındaki yoğun ekonomik ve enerji işbirliği, siyasi gerginliğin daha da büyümesine engel oldu.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 3 Aralık'ta yaptığı günübirlik ziyaret sırasında "Esad'ın avukatı değiliz" diyerek, katı politikalarının yumuşayacağı sinyalini de verdi.
Suriyeli Kürtler
Türkiye açısından bir başka sorun ise giderek istikrarsızlaşan ve kamu otoritesinin yıkıldığı Suriye'de, PKK'ye yakın Birleşik Demokrat Partisi'nin (PYD) giderek zemin kazanması oldu.
Suriye ordusunun Ağustos ayından itibaren Türk sınırına yakın Kamışlı ve diğer yerleşim bölgelerini PYD'ye terk etmesi, Ankara'da güvenlik ve siyasi yetkilileri tedirgin ederken özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kuzey Suriye" tanımlaması yapması dikkat çekti.
Hükümet bu tanımı hemen düzeltirken, ilk açıklamaların aksine Suriye'deki Kürtleri bir tehdit unsuru olarak görmediklerini ancak PYD ya da başka benzeri grupların Türkiye'nin güvenliğini olumsuz etkileyecek adımlarına müsaade etmeyeceğini açıkladı.
Artan PKK saldırıları
Hükümet, sınır dışındaki Kürt siyasi gruplarına böyle bir yaklaşım içindeyken, ülke içinde giderek artan PKK saldırılarına çare arıyordu.
PKK'nın eylemlerindeki artışı Suriye'yle yaşanan gerginliğe bağlayan birçok kesim, hükümetin yanlış politikası nedeniyle Türk yurttaşlarının can güvenliğinin tehlikeye atıldığı eleştirisinde bulundu.
Özellikle 20 Ağustos'ta Gaziantep'te yaşanan ve 9 kişinin yaşamını kaybetmesine neden olan saldırının doğrudan Suriye ile bağlantısı olduğu yorumlarını hükümet yetkilileri de yaptı.
Daha müdahaleci bir dış politika?
Türkiye açısından Suriye odaklı gelişmeler, hükümetin dış politikasına ilişkin tartışmaları da beraberinde getirdi.
TBMM'de hakkında bir yıl içinde üç gensoru verilen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, kendisini eleştirenleri tarihin akışını doğru okuyamamakla suçladı.
Türkiye'nin Suriye'de uçuşa yasak bölge ve güvenlikli bölgeler oluşturulması için yaptığı girişimler ise özellikle uluslararası çevrelerde soru işareti yarattı.
Değişen ve daha pro-aktif bir özellik kazanan Türk dış politikasının giderek daha müdahaleci bir nitelik kazanması, askeri güç kullanma seçeneğini daha sık ve kuvvetli vurgulaması dikkat çeken gelişmeler oldu.
Suriye bunalımı, Türkiye'nin son yıllarda zedelenen NATO bağlarını ve dolayısıyla Batı bloğuyla ilişkilerini yenilerken, 2013'de Ankara'nın karşısına çıkması olası İran ve Irak bunalımları açısından şimdiden safını belirlediği yorumlarına neden oluyor.