Türk Akademisindeki Yaygın Problem: Pseudo-tezler
ERZURUM Atatürk Üniversitesi tarafından kabul edilen bir Doktora Tezi, önce sosyal medyada dikkatleri üzerine çekti, ardında da ulusal haber ağlarında haber oldu.
ERZURUM Atatürk Üniversitesi tarafından kabul edilen bir Doktora Tezi, önce sosyal medyada dikkatleri üzerine çekti, ardında da ulusal haber ağlarında haber oldu. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki kamusal linçe hedef olmak hiç kimse için keyif verici bir durum değildir. Ancak, akademideki rezilliklerin bu şekilde afişe olması, temizlenme için önemli bir fırsat sunabilir. Eğer açılan bu kapıdan doğru bir şekilde yürürsek, perde gerisindeki akademik kirlenmenin ortaya saçılması ve temizlenmesi mümkün olur. Eğer bu konuda da sadece günah keçileri seçerek ilerlersek, bu şansı ıskalamış oluruz. Ulusal akademinin kiri elbette bir makaleyle ortaya konup temizlenemez. Bu metinde sadece tartışmaların derinleştirilmesi adına mevcut kirlenmenin kaba bir fotoğrafı sunulmuştur.
"This is a friend of mine" Metaforu
Al Pachino ile Johhny Depp’in oynadığı, 1997 yapımı efsane film Donnie Brasco’daki replik olan başlıktaki İngilizce ifade, mafyaya sızmaya çalışan birinin bu çevrelere girmesi için aktif başka bir mafya elemanı tarafından sunulan referans cümleyi ifade eder ve “bu benim bir arkadaşım” olarak çevrilebilir. Türk akademisine dışarıdan dahil olan hepimizin kısa sürede fark ettiği gerçeklik, her bir ideolojik yapının kendine has dar ve kapalı bir çetesinin var olduğu gerçeğidir. Yükselmenin anahtarları, çok çalışıp üretmek yerine “a friend of mine” olarak bu çarklardan birine dahil edilmektir. FETÖ yapılanmasında, bu yapılardan birinin ipliği pazara çıkartıldığı için diğerlerinin neye benzediğini tahmin etmek zor değildir. Her bir ideoloji ve siyasal düşünce gurubunun böyle bir yapısı mevcuttur. Bu çarkların rutin işlerine projelerin dağıtımı, doçentlik jürilerine ve bunların karar mekanizmalarına müdahale, tez konusu ve hocasının ayarlanması ve en önemlisi, ne kadar niteliksiz olursa olsun bir üniversitede kadro ayarlanması da dahildir. Bu çarklara dahil olanlar evvelinde kendilerine yapılanların diyetini ödemek zorundadırlar. Bu yüzden tezlerin altına sorgulamaksızın imzalar atılabilmektedir, yani kirlenme nesilden nesile aktarılmaktadır. Bu yapılar büyüyerek enstitüleştikleri için kimse bunlardan şikayet edememektedir ya da edecek kadar temiz değildir. FETÖ ihraçlarında en fazla mağduriyetin akademide yaşanmasının temel sebebi ise bu oluşumların kendilerine engel gördüklerini de FETÖ çuvalına doldurma çabası olduğu oldukça açıktır.
Hakkını teslim etmek lazım ki akademide kendi emeğiyle ayakta tutunup başarılı olan ve üreten bireyler vardır. Onları bu kirden tenzih ederim. Ancak, bu araştırıcılar Türk Akademisinde nadir istisnalardır.
Tez, kadro ve maaş için sadece bir araçtır
Bu yapıların içerisine girmeye aday olanlar türlü mekanizmalar (bu konu başlı başına bir sosyoloji tezi olmalıdır) ile belirlenip çarka dâhil edilir. Akademiye giriş için minimum puanı alabilenlere uygun bir fakültede araştırma görevlisi kadrosu temin edilir. İlk on aday arasına girenler için yazılı sınavda makul bir jüri oluşturulur. Gerisi suyun mecrasında akması gibi rutindir. Asıl sorun dil puanı olmayan ve ALES puanı sadece baraj olan tabir yerindeyse eğitilebilir zihinsel engelli düzeyindekilerin akademisyen yapılması sürecidir. Burada altın anahtar meslek yüksek okullarıdır (MYO). Çünkü meslek yüksek okullarına öğretim görevlisi olacaklardan dil istenmemektedir. Sadece ALES’de 70 barajının aşılmasına ve bir Yüksek Lisans tezine ihtiyaç duyulmaktadır. İşte tam bu sırada “a friend of mine” metaforu ile ilgili ilgisiz bir alandan, mevzubahis tez gibi bir tez yazdırılıp ekipten bir komiteye onaylattırılarak, embesil bir akademisyen adayı üretilir. Şartları sağlayan bu yeni tip, akademiye monte edilmeye hazırdır. Bir MYO’dan kadro ilan ettirilip jüri ayarlanır. Artık öğretim görevlisi olan akademisyen adayı, 55 dil puanı (ki bu da oldukça yeni bir kriterdir) alınca uygun bir yerde doktora tezi hazırlar ve bir fakültede Yrd. Doç. Dr. kadrosuna geçerek temel araştırma gövdesini oluşturur. Üniversitelerimizin Meslek Yüksek okullarına (üstelik öğrencisi bile olmayan bölümlere) açılan öğretim görevlisi kadroları takip edilirse, bu halkalar kolaylıkla çözülebilir. Acıdır ki bu tezler herhangi bir bilimsel merakın ya da sorunun değil, birilerine kadronun ve maaşın ateşlediği tezlerdir ve ulusal akademimizde mebzul miktarda mevcuttur. Akademideki bu pseudo-tezler takip edilirse, her bir tezin dayandığı kadro ve kadronun açıldığı üniversitelerdeki çeteleşmeler kolaylıkla takip edilebilir. Asıl can acıtıcı soru da şudur: Peki nasıl oluyor da niteliksiz tipler akademide bu kadar rahat yer bulup tutunuyorlar. Bunlarda 3. ve 4. başlıkta…
Denetimlerin Yetersizliği
Maalesef açılan kadrolara ihtiyaç olup olmadığını değerlendirecek ve alınan elemanların gerçekte nitelikli olup olmadığında karar verecek bir üst merci yoktur. Üniversitelerde kadrolaşma kabataslak vahşi batı düzeyinde devam etmektedir. Rektör, lokal dinamikler ve yukarıda anlatılan mafya-vari çetelerin oluşturduğu bir düzen etrafında akademik kadrolaşma devam etmektedir. Artan üniversite ve kadro sayısına yetişemeyen YÖK, gerekli denetimi yapacak yapılanma ve donanımdan uzaktır. Üstelik başarısız birini akademiden elimine edecek hiçbir mekanizma da yoktur. Akademiye nitelikli insan seçmede bulunmuş en etkin sistem olan merkezi yerleştirmeye dayalı ÖYP programı da FETÖ soruşturmalarında kaldırılarak, alan tamamı ile vahşi batı dinamiklerine terk edilmiştir. Bu durum, doğal olarak yukarıda özetlenen çeteleşmelere alan açmıştır. YÖK mevzubahis skandalda onay makamı olmadığını açıklayarak aradan çekildi. Bu arada akademik özgürlüklerden dem vurarak tabir yerindeyse topu tezin savunulduğu üniversiteye, tez sahibine ve danışmana attı. Muhtemelen üniversitede etkin olan ve aynı kişi için iki farklı üniversitede kadro açtırabilecek kadar güçlü çete, skandalın üstünü örtecek ve hiçbir şey olmayacak.
Niteliksiz üretmeyi teşvik ve giderek düşen kalite
Gerek akademik yükseltilmelerde (Doç/Prof) gerek bilimsel akademik teşvik programlarında, nitelikli üretim yerine sayısal ve niteliksiz ürünler teşvik edilmektedir. Bilimsel işbirlikleri zaman içerisinde istismar edildikleri için sistemin geliştirilme çabası anlaşılır. Ancak, tek isimli ve bilimsel değeri olmayan yayınların altın kıymetine bindirilmesi ve akademisyenlerin bunlara yönlendirilmesi kabul edilebilir değildir. Akademik teşvik yükselmeler için ortaya konan kriterlerin tamamı, hülle ile elde edilebilecek ve evrensel kıymeti olmayan şark kurnazlıklarından ibarettir. Daha net ve somut olacaksak: Science ya da Nature gibi oldukça başarılı çalışmaların yayınlandığı ve bilim camiasında en saygın dergiler olarak kabul edilen dergilerde, ilk isim ya da PI (patron yazar) olarak yayınlanmış bir makalenin, Kafkas Veteriner Dergisinde tek isimli yayından daha az puanı ve değeri vardır ülkemizde. Dolayısıyla ciddi bilimsel çalışmalar yapmak yerine, bahsi geçen tezler yapmak ve yaptırmak daha cazip hale getirilmiştir.
Bu durumda dünya akademilerinden kopuk, daha başarısız ve daha niteliksiz bir akademik nesil, her seferinde bir önceki neslin yerini almaktadır. Bu niteliksizliğin üzerinin örtülmesi için de pseudo-akademisyenlerin tamamı ideolojik maskeleme yapmaktadırlar. El atılmazsa, akademi giderek kararacak ve Sovyet akademisinin kaderini paylaşacaktır. Maalesef önceki ıslah çabaları ise mevcut patron taifesini oluşturan profesörlerin sistemi kendi şahsi menfaatleri doğrultusunda yontmalarına kurban edilmiştir.
Sonuç: bahse konu pseudo-tez bir istisna değildir. Bu pseudo-tezler dışında, intihal gibi akademide çok daha ciddi sorunlar yaygın olarak mevcuttur. Bu sorunların farkına varmak, bunlardan rahatsız olmak veya bunları sık sık dile getirmek çözümün yarısıdır.
* pseudo-…: sözde-.., çakma-…