BIST 9.757
DOLAR 35,22
EURO 36,79
ALTIN 2.976,29
HABER /  GÜNCEL

Turgut'tan polemik nasıl yapılır dersi

Nihat Genç ve Murat Belge arasındaki polemik git gide büyüyor. Tartışmalar, Serdar Turgut'a da sıçradı. Turgut, polemiklerin nasıl yapılması gerektiğini yazdı.

Abone ol Serdar Turgut, Nihat Genç ve Murat Belge arasındaki polemiğe değindi. Çünkü Turgut da bu polemikten payına düşeni aldı. Turgut, diyerek biraz olsun dinlenmek istedi...

Yazı : Serdar Turgut
Kaynak :


İletişim Yayınları ile yazarımız Nihat Genç arasında yaşanan tartışma vesilesiyle Murat Belge de tartışma konusu oldu son birkaç gün içinde. Belge'nin arkadaşları aniden kolektif tapınmacı ruh haline girdiklerinden, onu tartışmasız seven müritler gibi davranıp, yazılar döşenmeye başladılar. Evet M. Belge gerçekten önemli bir düşünürdür ve özellikle Birikim dergisi bu ülkenin tarihinde çok önemli yeri olan bir dergidir. Ancak bu gerçeklerden yola çıkarak M. Belge hiç yanlış yapamazmış, bu imkansızmış gibi tavırlar almaya işi vardırmamak gerekiyor. Çünkü bu tavır son derece sağlıksız bir ruh durumunu gösterir. Ben eminim ki; kendisine sanki yanlış yapması mümkün olmayan yüce bir varlık muamelesi yapılması en başında M. Belge'nin kendisini rahatsız etmiştir.

Polemik yazılarının kendisine mahsus bir dili vardır ve polemiklere girişen yazarlar hem normalde kullanmadıkları bir dili kullanmak hem de aynen buna benzer bir dilin kendilerine karşı da kullanılmasını baştan kabul etmek zorundadırlar. Polemiklere düşünce tarihinde özel yer verilmesini sağlayan, bunları önemli ve keyifli yapan da bu özel dildir. Son polemikte hem Murat Belge hem de Nihat Genç polemik sanatında usta olduklarını göstermişlerdir. Ancak tartışmada sınırlar bazen aşılmış ve hem Murat hem de Nihat üzülmüş olmalı bu süreçte. Gerçi bu arada ben de bazı laflar ettim ve bana da hayli laf edildi. Bana yıllardır laf edilmesine (ve de karşı laf etmeye) alışık olduğumdan, son gelişmelerden fazla etkilenmedim.

Bana edilen lafların çoğu aynı kişilerce yapılan tekrarlardan ibarettir; denilen laflarda fikir parlaklığı, yenilik yoktur ne yazık ki. Hep tekrarlıyorum; lütfen şuna inanın, bana yönelik söylenen laflar zeki, parlak olduğunda, ben ne söylenirse söylensin bundan keyif alırım ama ettiği lafta zeka parlaklığı bulunmayan kişinin söylediği laf beni kırar. Üzülürüm. Çünkü kendime söylenene değil güzel bir polemik fırsatı kaçırıldığına, düzeyin aşağıya çekildiğine sinirlenirim, üzülürüm. Polemik geleneğinin pek yerleşmediği, polemiğin özel dilinin pek bilinmediği ülkemizde benim bu tavrım kolayca anlaşılamaz. Ama ne yapacaksınız, ben pes etmeden doğruyu anlatmayı sürdüreceğim, polemiklerdeki tavrım gereği ders verici görev üstleneceğim ister istemez.

Taraflardan bir tanesi bana laf yetiştirmeye çalışırken, işi benim bir süredir üzerinde düşünmekte olduğum modernlik ve muhafazakarlık sentezi meselesine getirmiş. Nedense bu sentez üzerine düşünme yerine, insanlar bunu baştan reddetmeyi tercih ediyorlar. Kabul ediyorum ki, bu sentez kolay ulaşılabilecek bir şey değil, ama zor diye üzerinde düşünmeyi tamamen reddetmek tamamen yanlış, dahası entelektüel bir aczin ifadesi olan bir tavırdır. Eğer tartışacaksak, evet Murat Belge'yi değil, Birikim dergisini, bunun tarihimizdeki yerini, bu dergiden miras kalması gereken entelektüel cesaret ve zor kavramların üstüne giden tavrı da tartışmalı ve hatırlamalıyız. Ben hatırlıyorum da; 1980'li ve 90'lı yıllarda Birikim hareketi içindeki düşünürler, sosyalistler ile İslami hareket arasında ortak hareket, ortak siyasi tavır yollarını aramış, bu mesele üzerinde yüksek sesle düşünen yazılar yazmışlardı. Bu ortak hareket, ortak siyasi tavır arayışı, benim bu aralarda giriştiğim modernite muhafazakarlık sentezi teorik arayışının pratiğe dökülmüş biçiminden başka bir şey değildir. Herhalde Marksizm'den daha modern bir fikir akımı da bulmak mümkün değildir. Sosyalizm ile İslami hareket arasında eskiden bir ortak siyasi tavır aranması Türkiye'nin gerçeklerinden doğmuş olan bir zorunluluktu. Keza benim modernizm ile muhafazakarlık arasında sentez kurulması gerektiği şeklindeki teorik tavrım da Türkiye'nin gerçekliğinden doğan bir zorunluluktur. Kavramlara, onları dile getiren kişiye olan kızgınlıklarımız merceğinden değil de kavramların sadece özlerine bakmayı öğrenirsek, yani Serdar Turgut'a küfredeceğiz diye teorik sentez arayışlarıma da sövmemeyi öğrenirsek o zaman bazı arayışların öyle ilk bakışta görüldüğü gibi çok da yeni olmadığını, bazı sentez arayışlarının tarihinin hayli eskilere gittiğini de görebiliriz. Bunu görememek cehaletten kaynaklanır. Ben bu aralar meselelere tartışmak için giren bazı insanlar gibi tarihteki bazı önemli düşünce akımlarını sadece kitaplardan okuyarak değil, bunların bizzat içinde yer alarak öğrendim. Bu yüzden şimdilerde ortaya attığım kavramlar konusunda içim ve entelektüel vicdanım rahat, çünkü birçok insana yeni, imkansız gibi gelen bazı sentez arayışlarının yeni olmadıklarını, bunların son derece saygın bir arayış tarihi bulunduğunu, dolayısıyla da bu arayışın sadece bir geleneğin devamı olduğunu biliyorum