Serdar Turgut, Çetin Altan'a karşı yazdığı yazıdan dolayı Mehmet Barlas'tan tepki almıştı. Turgut, bugünkü yazısında Barlas'a şöyle cevap verdi.
Abone olSerdar Turgut, Çetin Altan hakkında yazdıklarından dolayı bazı yazarlardan tepki aldı. Bu yazarların başında Mehmet Barlas geliyordu. Turgut'un işini iyi yapmadığını ileri süren Barlas'a cevap gecikmedi. Turgut, "Peki tartışalım o zaman" diyerek tartışmayı başlattı.
Çetin Altan söyleşisi ile ilgili yazıma dün iki adet belli başlı tepki geldi. Bir tanesi doğal olarak yazılarında ironiyi ihmal etmediği durumlarda benim de bayılarak okuduğum Çetin Altan'dan tabii ki. Onun dediklerine biraz sonra geleceğim. Bu arada konuyla alakalı olarak Mehmet Barlas'ın yazdıklarını tuhaf karşıladığımı söylemeliyim. Özet olarak diyor ki Barlas, ben Altan söyleşisini okuduktan sonra yayımlamışsam ona tuzak kurmuş olurmuşum. Eğer yayımlandıktan sonra okumuşsam bir Genel Yayın Müdürü olarak hiçbir yayına hakim değilmişim. Peki, o zaman gerçekte ne olduğunu anlatayım da neden öyle olduğunu açıklayayım.
Söyleyişi yaptıran Yazı İşleri Müdürümüz Oray Eğin beni arayıp, 'Abi sen bu söyleyişi okumalısın, seni de eleştiren birçok laf var' dedi. Ben de ona 'Hayır o Çetin Altan, ne isterse der, ne yapayım yani' dedim. Ayrıca ben de pek mağdur, sesini duyurma imkanı pek olmayan da bir insan sayılmam, beğenmediğim bir konu varsa söyleşide, ben de kendi köşemde fikrimi beyan ederim. İkimizin de eli kalem tutuyor, karşılıklı atışırız olur biter.
Ne yapsaydım yani? Altan'ın dediklerini sansürlese miydim? Onunki de bir bakış açısı, hem de bu memlekette düşünce, üretim kanallarına hükmetmekte olan bazı çevrelere hakim olan bir görüş. O düşünceler çıksın ortaya ki, görelim net olarak kim kimdir diye. Mehmet Barlas sansürcü Genel Yayın Yönetmenleri'ne pek alışık olduğundan olsa gerek, bana da Genel Yayın Yönetmenliği dersleri vermeye çalışmış.
Geçelim o işi, eğer 'meslek ayıplarından' bahsedeceksek o işlere hiç girmeyelim. Bunu Mehmet Barlas'a hiç tavsiye etmem; kendisi biliyor mudur bilmem ama bizzat kendi adı bile 'meslek ayıbı' kavramıyla özdeşleşmiş bir gazetecinin bana meslek dersi vermesi Türkiye için trajiktir.
Benim polemiğimin üslubunu biraz sert bulanlar, benim bir ilkemi bilmeliler. Ben polemikleri asla başlatmam ve her zaman da cevap vereceğim kişi hangi üslupla konuşmuş yazmışsa aynı onun düzeyini tuttururum. Başta da dediğim gibi, ben Çetin Altan'ı ironiyi ihmal etmediği durumlarda bayılarak okurum ama uzunca bir süredir ülkesi hakkında yazarken bu ironiyi unutuyor, yazılarından kızgınlık akıyor. Ekimize konuştuğunda da konu Türkiye'ye geldiğinde aynı kızgınlık ortaya çıkmış, kavgacı konuşmuş. Ben de mademki bir kavga istiyor, ben de vereyim bari dedim. Ve aynı onun üslubuyla gerekli cevabı verdim.
Bizim gazetede ben fikir olarak tek değilim, böyle olmak da istemiyorum. Bu gazetede ben varım (yazar Serdar Turgut olarak yöneticiliğim bu gibi durumlarda hiç önemli değil, en azından benim için değil), Engin Ardıç var, Ahmet Tulgar var, Oray Eğin var ve Hasan Kaçan da var. Bu nedenle modern olarak tanımladığım Akşam'da elbette Çetin Altan da istediği gibi sınırsız konuşur. Bu neden çelişkili bir tavırdır ki, anlayamıyorum doğrusu.
Modernlik ait olduğun coğrafyaya ilişkin her değerle zeka oyunlarıyla dalga mı geçmektir, inançsızlık mıdır, ülkeni her fırsatta aşağılamak mıdır? 'Ben dünyalıyım' diyerek Türkiye'yi unutmaya mı çalışmaktır? Gayet tabii ki değildir ve bunu en iyi bildiğine inandığım Çetin Altan da bunun böyle olmadığını bilmektedir.
Peki öyleyse neden o türde yazıları durmadan yazıp duruyor? Yazıyor; çünkü kolaya kaçıyor, yazı yeteneği olan her insan için en kolay yazı türü, ülkesini aşağılayan yazılar döşenmektir. Altan ise bu konuda esprisini dahi yitirdi, yıllardır aynı konuyu yazıyor; Türkiye'de yaşam kalitesi neden düşükmüş de, köylüler neden tenis oynamıyorlarmış da, bu türden bir sürü lafı koyuyor yazılarına. Bunlar da büyük düşünür fikirleri olarak tartışılıyor. Olsa olsa bir mizah yazısının konusu olabilecek fikirler için bir ülkenin siyasi-sosyolojik çözümlenmesi olarak pazarlanınca işte orada olmuyor bu. Modernlik verili koşulları her zaman yerden yere vurmak değil, bazen de verili koşullardan yeni bir heyecan ve sentez çıkarmaya çalışmaktır.
Ayrıca bir yazar, hiçbir zaman 'dünyalı' olamaz. Bir coğrafyaya ait olmadan yazar da olunamaz. Ben modernite ile bizim olumlu yanlarımızın tamamen uzlaşıp, yeni sentezler ortaya çıkaracağını düşünüyorum, hatta şu anda yaşam bunu kendiliğinden oluşturuyor zaten.
Ben bu süreci anlamama ve anlatmaya yarayacak kavramları üretmeye uğraşıyorum, bu uğraş içinde bana bazı saldırılar gelecektir tabii ki, onlar da hoş gelir, tartışırız tabii, kavga da ederiz, ama sonunda modern muhafazakarlık bu ülkede yaşanacaktır, o zaman da ben eminim ki Çetin Altan hala daha aşağılama işini sürdürecektir. Türkiye, Çetin Altan'ı çoktan aşmış durumda ne yazık ki...
YAZI:Serdar TURGUT