BIST 10.025
DOLAR 35,16
EURO 36,68
ALTIN 2.956,54
HABER /  GÜNCEL

Turgut, Özkök'e gönderme yaptı

Serdar Turgut, yüzünden hiç düşmeyen gülmesinin kurubanı olduğu günleri anlattı. Turgut, Hürriyet'te çalıştığı zaman kendisiyle dalga geçen Ertuğrul Özkök'e değindi...

Abone ol

Serdar Turgut, başlıklı yazısında eski Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'e göndermelerde bulundu...


Yürümeye tekrar başladıktan bir süre sonra kendime ayna karşısında baktım. Ve yeni bir travma daha yaşadım. Herşeyin tedavisi olabilirdi belki ama, bunu halletmeleri mümkün değildi işte. Sıkı durun, şimdi size açıklayacağım ne olup bittiğini!

Evet, yürüyordum ama aynadan gördüğüm kadarıyla nedense aynen John Wayne gibi yürüyordum. Onun öyle yürümek için en azından bir nedeni vardı; o şekilde yürüyerek kızılderilileri öldürmeye filan gidiyordu, benimse böyle bir amacım yoktu. Boyle bir özel amaç taşımadan John Wayne gibi yürümek, açıkça söylemeliyim ki, hayli komik oluyordu. Buna karşılık ben bütün kalbimle inanıyorum ki bilim çok yakında buna da bir çözüm bulacaktır.

Ancak, bilimin kesinlikle çaresiz kaldığı konular da var. Onu da ben yaşadım, örneğin bir terapist kızcağız var, o benimle uğraşmaya başladığında ben ona aynen şöyle konuştum: 'Nein, nein, nein, nein, nein, nein, nein.' Bu gürültüyü çıkarırken sağ elimin işaret parmağını onu kınarcasına sallayıp duruyordum. Bir süre daha 'nein' dedikten sonra ona, bana terapi uygulayarak ağzımın çarpıklığını düzeltmesinin mümkün olmadığını, çünkü o çarpıklığın hastalıkla alakası bulunmadığını ve bu durumun doğuştan olduğunu söyledim.

Kızcağız ilk tepki olarak bana inanmak istemedi. Ben de ona bu konuda bir şahidim olduğunu ifade ettim ve 'Türkiye'de bir Genel Yayın Yönetmeni var, adı Ertuğrul Özkök, o benim ağız çarpıklığımla hayat boyu alay etmiştir. Aç telefonu, istersen ona sor bu durumu' dedim ve sonra ona bu konu ile ilgili olarak bir de hatıramı anlattım:

Hürriyet'te sabah toplantısındaydık... Genel Yayın Yönetmeni çok ciddi bir konuda konuşuyordu. Konuşmasını birden kesti ve bana bakmaya başladı. Sonra, hayli sinirli bir şekilde bana, bu konuda gülünecek ne bulmuş olabileceğimi merak ettiğini söyledi ve neden gülmekte olduğumu sordu. Oysa ben gülmüyordum ki... Bir Yazı İşleri toplantısında takınabileceğim en ciddi yüz ifadesi ile oturmaya çalışıyordum, ama yüzüm buna izin vermiyordu. Etrafta, 'gülüyormuşum gibi' bir izlenim uyandırıyordum. Neyse, hikayeyi uzatmayayım. Genel Yayın Yönetmeni o toplantıda hayli kızdıktan sonra, sonunda, benim bir suçum olmadığını, benim bir kader kurbanı olduğumu anladı ve o günden sonra, her fırsat bulduğunda ağız çarpıklığımla alay etti.

Hikayemin bu aşamasında, terapist kızın aklı hayli karışmıştı. Ben ona niha” darbeyi vurmak için: Bak, bana inanmıyorsan BILD gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni'ni ara, istersen o sorsun Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni'ne. Bu çok kolay olur, çünkü BILD ile Hürriyet gazeteleri Genel Yayın Yönetmenleri çok iyi arkadaştırlar, çok severler birbirlerini. Benim dediklerimin doğruluğunu böylece kontrol eder ve imkansızı başarmaya çalışmaktan vazgeçersin belki' dedim ona...

Şimdi, diyeceksiniz ki, 'nedir bu yaptığın ve bütün bunları niye yaptın? Terapist kızın da aklını karıştıran bu açıklamalar ne içindi ve ne geçti eline?' Hiiç... Sadece hastanede geçirmekte olduğum saatleri keyifli kılmak içindi hepsi...

Sonuçta ne oldu diye sorarsanız, pek iyi şeyler olmadı gayet tabii...

Olan biteni Rana duyunca beni çok azarladı. Onun dediğine göre ben hala büyümemişim, hastalığım ise içimdeki çocuğun iyice ortaya çıkmasına yolaçmış. Artık ben büyümeliymişim!

İşte böyle sevgili okurlar... Gün azarla bitse de yine de çok keyifliydi terapi saati. İçimdeki çocuğu çok seviyorum ben. Ve bu konuda da taviz vermek istemiyorum

YAZI: Serdar TURGUT