BIST 9.728
DOLAR 35,22
EURO 36,81
ALTIN 2.980,10
HABER /  GÜNCEL

Tulgar okurlarına hesap verdi

Akşam'ın aykırı yazarlarından Ahmet Tulgar'dan açık seçik bir yazı. Tulgar, gazeteden aldığı maaşıyla gündelik harcamaları arasındaki bilançoyu okurlarıyla paylaştı.

Abone ol

Akşam yazarı Ahmet Tulgar, başlıklı yazısında Babıali'nin kendine has kanunlarından kalkışarak sözü özel hayatına getirdi. Tulgar, gazeteden aldığı maaşlarla harcamaları arasındaki uçurumu okurlarıyla paylaştı.

Yazı: Ahmet Tulgar
Kaynak:  


- Geçenlerde 'Kır Kahvesi' başlıklı bir yazı yazıp Türkiye'deki pahalılıktan şikayet edince bazılarınız 'yazımı yine de beğenseler de, pahalılıktan bu kadar mustarip olmamı inandırıcı bulmadıklarını, nihayetinde 'koskoca' bir köşe yazarı olduğumu' ileri sürdüler. Benim de sizden gizli saklım olmadığı için şimdi bir döküm yapacağım. Görün hafif yollu müsrif arkadaşınızın mali hali pürmelalini. Önerin bir şeyler artık. Tabii, kendi halinizi, kendi hayat gailenizi hatırlayıp bana okkalı bir küfür etmeyi tercih etmezseniz.

Şimdi önce bir beyanda bulunayım. 18 senelik gazeteciyim. Bu mesleğin başarılılarından sayılırım. Kimseden kıyak görmedim, kimse çıkıp da 'Ben Ahmet için telefon kaldırdım, devreye girdim' diyemez. İtaatkar değilim. Muhalifim. Daha doğrusu komünistim. Sırtımı dayadığım bir iktidar odağı yok yani. Bu yüzden de Figen Batur'un, Hürriyet'teki bir yazısında belirttiği gibi, birçok başka nedenin, birçok başka özelliğimin de eklenmesi sonucu 'çoktan hak ettiğim birçok şeyi elde etmek için iki katı efor sarf etmem, iki katı başarılı olmam gerekti.' Bu özellikler ne derseniz? Mesela medya ortamının ölçütlerinin çok üzerinde bilgi sahibi olmam ve bunun da birçok yöneticiye korkutucu ya da antipatik gelmesidir. Ahmet Altan da bir keresinde bana 'Bu donanımınla sana çok çektirirler Babıali'de' demişti. Diğer özelliklerim kalsın, sözünü etmeyeyim, bilen biliyor, sezen seziyordur zaten.

Bu arada ama şunu söyleyeyim: Kurumsal ikili ilişkilerin ekonomik aktinden, dayanışmasından yoksunum. Sonra ne ev sahibiyim ne başka bir gayrı menkul. Banka hesabım tam takır kuru bakır.

Tabii, çünkü yazılarıma tam konsantre olmak, dünyada sadece yazı yazmakla görevliymişim, sadece yazıya ve okurlarıma karşı sorumluymuşum gibi davranabilmek, hissedebilmek için matematiği, her anlamda hesabı, hesaplı olmayı bir kenara bırakmam gerekiyor.

Bir de bunalımlar, aşklar ki o zaman iyice kaçırıyorum ipin ucunu, aylar alıyor sonrasında, nekahat dönemlerinde gedikleri yeniden tıkamam. Kendimi sevdirmek için neler yapmışım, faturalara bakınca anlıyorum, ayırdına varıyorum.

Biraz olsun tarif edebildim durumumu sanırım. Ve işte böyle bir durumda, hak ettiklerinin çok altında paralara çalışan bütün meslektaşlarımdan ve okurlarımdan özür dileyerek açıklıyorum ki, ayda, kaç ay daha süreceğinin hiçbir garantisi olmayan 5 bin YTL alıyorum.

Ev kiram 600 YTL. 100 YTL de apartman masrafı veriyorum. Haftada bir de temizlikçi hanıma 50 YTL. Elektrik, su parası. Ev telefonu faturası ortalama 100 YTL. Internet bağlantısı ile. DIGITURK'e 98 YTL. Lig TV'yi yaz döneminde kapattırma gibi küçük bir operasyon bile şimdi aklıma geliyor işte. Bu yazıyı yazarken.

Cep telefonumu ne siz sorun ne ben söyleyeyim. İş nedeniyle yapılan görüşmeler, ta Viyana'dan, Berlin'den yazılarımı düzeltmen arkadaşımızla karşılıklı olarak son bir kez okumalar basılmadan önce, bunalım konuşmaları ve fatura bu ay 950 YTL. İki gün içinde ödenmezse hattım kapanacak. İşyerim 100 YTL'sini ödeyeceğini taahhüt etmişti her ay cep telefonu faturamın. Ama bunun da bürokrasisi vazgeçiriyor insanı bu ayrıcalıktan yararlanmaktan.

Tek başına yemek yapmak, tek başına sofra kurmak bana sapkınca geliyor. Bir kendini avutma hali. Onun için sabah, öğlen, akşam yemek dışarıda. Siz hesaplayın artık. Gurme falan değilim, ha.

Bakkala ayda 400 YTL. Süpermarkete gitmem, gitmiyorum. İhiyacım dahilinde olmayan bir sürü şey almış buluyorum poşetlerde eve dönünce çünkü. Dalgınlıkla ya da başkalarına özendiğim için almışım.

Metro ve vapur dışında toplu taşıma araçlarına binmiyorum. Çünkü yol uzunsa ya da trafik sıkışıksa okuduğum kitaba konsantre olamıyorum toplu taşıma araçlarında. Sonra ben Nişantaşı'ndayken aniden Çamlıca'yı ya da Kavaklar'ı özleyebilirim. Böyle severim İstanbul'u. Taksi harcamalarımı tahmin edin artık.

Kitap masraflarım Euro üzerinden, CD'ler birbiri ardına çıkıyor. Konser, gerçi bir çoğuna davetiye geliyor artık, sinema, bar, kulüp derken yine bir dolu masraf kapısı.

Şirket ve tanıtım davetlerine icabet etmediğim, bunu rüşvet almakla bir tuttuğum için mobilite ihtiyacımı da cepten karşılıyorum.

Yani önü sonu iflas etmiş durumdayım. Çalışmaya başladım başlayalı.

Ve daha da batmak istiyorum, daha da özgür, daha da cesur olmak için işte.