Akşam yazarı Ahmet Tulgar, kamuoyu açıklamasına imza atmasından dolayı aldığı eleştirileri sert bir şekilde yanıtlıyor. Tulgar, Hürriyet'teki habere de gönderme yapıyor
Abone olAhmet Tulgar, Hürriyet Gazetesi'nin manşetinde haber olarak verilen kamuoyu açıklamasına imza atanlar arasında olmasının olağanüstü birşey olmadığını dile getiriyor. Tulgar, adlı yazısında adeta içini döküyor...
Bazı şeyleri anlamakta zorlanıyor insan Türkiye'de. Ne olmuş yani; rüşvet mi yemişim, ihale mi takip etmişim, mafya babalarına bilgi mi sızdırmışım; ne yapmışım? Kişisel tarihime baktığımda da, gazetecilik geçmişimi gözden geçirdiğimde de gurur duyuyorum sadece. Bayağı iyi idare etmişim hayatımı. Kirin pasın bu kadar çok olduğu bir yakın tarihten elden geldiğince alnı ak yüzü pak çıkmışım, yazıyorum, yazıyorum; o kadar. Ülkemde daha özgür bir hayata katkıda bulunacak her türlü girişime de elbette destek vereceğim. Türk müyüm, Kürt müyüm; bu hiç önemli değil. Bu konuda bu köşede yeteri kadar laf etmiştim haftalar önce zaten. Önemli olan bir T.C. vatandaşı olmam, T.C kimliği taşıyan bir gazeteci olmamdır. Bu bana içinden geçtiğimiz türden bir toplumsal dönüşüm ve reform sürecinde elbette sorumluluklar yükleyecektir, yüklüyor. Bu sorumluluklarımdan biri de bu ülkenin en el yakıcı sorunlarından biri olan, geleceğimizi, dünya topluluğu nezdinde geleceğimizi ipotek altına alan Kürt sorununun çözümüdür.
Bu yüzden de şiddet karşıtlıklarından, aydın kimliklerinden kuşku duymadığım iki arkadaşım beni arayıp, dün Hürriyet gazetesinde manşetten verilen o artık meşhur kamuoyu açıklamasına imza atıp atmayacağımı sorduklarında 'Evet' dedim. Şimdi bu bir gazeteci olarak benim böyle birşeyi nasıl yaptığım, nasıl kalkıştığım meselesine kadar dayandırılıyor bazı mecralarda. Devletçi gazetecilik anlayışı, basını iktidarın, iktidarların yedeği olarak tanımlayan ve dayatan bir zihniyet vakit kaybetmeden harekete geçti.
Oysa ben gazetecinin her kurum ve kuruluşa karşı eşit mesafede durması gerektiğini ve haklıyı, doğruyu gördüğü, bulduğu anda, bulduğu yerden, taraftan konuşması gerektiğini düşündüm, düşünmüşümdür hep.
Türkiye'nin harcı
Ayrıca da bu bildiride yer alan taleplerin, önerilerin hangisi daha önce konuşulmadı, tartışılmadı bu ülkede; bunu da anlayamıyor ve imalı hedef göstermelere şaşıyor ve acıyorum.
Acaba benim Kürt olmadığım halde bu bildiriye imza atmış olmam mı provoke ediyor açık ve gizli faşistleri?
Ama tam da doğru olan bu benim yaptığım, değil mi? Türkiye Cumhuriyeti'nin harcı olan iki toplum arasında uzatıldıkça uzatılan bir gerilimin aşılması sürecinde bir kardeşleşme işareti, göstergesi olmak.
Bir de zamanlama meselesinden söz ediliyor Hürriyet gazetesinde. Ne yani; Türkiye toplumu bir şark kurnazlığı ile mi girmeli müzakere sürecine? Tam da herşeyin konuşulmasının, baştan konuşulmasının, ortaya konulmasının en fazla gerekliği olduğu ortamda biz yurttaşlar, aydınlar susalım, işin ehilleri mi konuşsun? Bu mu isteniyor bizden? Yine bir kol kırılsın yen içinde kalsın taktiği mi veriliyor bize?
Demokratik taleplerin ifade edildiği, bu ülkenin artık hakettiği özgürlükçü bir yapılanmanın önerildiği bir bildirinin yayımlanması neden bu kadar gürültü koparıyor?
17 Aralık öncesi 12 yaşındaki bir çocukla babasının katledilişi davasının kararltılma kararı gibi bir karartma dönemi talimatnamesine kayıtsız şartsız uymak mıdır bizden istenen?
Anlayamadık gitti.
Bugün de belaltı çalışanların, bir ağdacı maharetiyle cımbız kullananların günü olsun. Onlara armağan ediyorum. Ama gelecek Türkiye Demokrasisi'nin olacak. Bundan eminim.
YAZI:AKŞAM