Gazetecilik hayatında Güneş dönemine ayrı bir önem veren Ahmet Tulgar, o yılları köşesine taşıdı. Tulgar, Güneş Gazetesi'nin Babıali'de bir devrim olduğunu yazdı.
Abone olAkşam Gazetesi yazarı Ahmet Tulgar için Güneş'te çalıştığı yıllar çok önemli bir yer tutuyor. Tulgar, bugünkü yazısında bakın nasıl dile getiriyor.
-1989 yılında, farkında değilim, birtakım ilanlar çıkıyormuş dergilerde, gazetelerde; medyada bir değişim, bir yenilenme vaadediliyormuş bir kaynaktan. Telefondaki, 'Güneş gezetesinden arıyoruz. Metin Münir görüşmek istiyor sizinle' dedi. 'Tamam' ama anlamış da değilim. Sahiden de tanımıyordum, tanımamıştım Metin Münir'i o zaman. Ağır Kıbrıs aksanlı, enerjik bir ses: 'Ben Güneş gazetesinin başına geçtim. Sizinle çalışmak istiyorum. Gelin, görüşelim' dedi.
Gittim; cıva gibi bir adam, durmaksızın konuşuyor, önüme projeler seriyor, topu topu birbuçuk sene içinde medyada yaptığım işleri eleştiriyor, övüyor, maaşımın üç katını teklif ediyor, 'Servis kur, başarırsın, başaracağız' diyor.
Öbür tarafta Haluk Mesci'nin ajansında çalışıyorum, şımarıklığın bini bir para. Mesci, 'Akşamları eve giderken seni cebime koyup götürmek istiyorum' diyecek kadar seviyor beni, nasıl bir patronsa artık. Söylenir mi bu benim gibi bir fırlamaya. Ama istediğimi de veriyorlar işte. Har vurup harman savuruyorum.
Sonunda sekiz aylığına ara verdiğim gazetecilik ağır bastı, birkaç gün içinde yani, gittim Güneş'e. İyi ki de gitmişim. Gerçek bir mesleki serüvendi sonrası.
Transferler başlıyor
Asil Nadir tarafından henüz satın alınan Güneş'te büyük bir hareketlilik yaşanıyor o sıralarda. Güneş'te işbaşı yapanların olabildiğince kısa bir listesini yapayım: Ahmet Altan, Nurcan Akad, Duygu Asena, Cengiz Çandar, Alev Er, Andrew Finkel, Ömer Madra, Deniz Som, Haluk Şahin, Ahmet Tezcan, Mehmet Yaşin, Yıldırım Türker. Bu hala yıldız isimler tabii tek başına yetmez Güneş'teki dönüşümü anlatmaya.
Asıl o güne kadar Türkiye'de hiçbir gazetede uygulanmamış bir editörlük sistemiydi yenilik, reform, devrim; artık hangi tanım uygunsa.
Gazete belli kompartımanlara ayrılıyor, sayfalar tematik olarak editörlere paylaştırılıyordu. Zaten gazetenin ilk transferleri de biz, editör namzetleriydik. Neyyire Özkan, 'İnsan Hakları editörü', Alican Değer 'Çevre editörü', Gülören Denizer 'Kadın editörü' olmuştu. Benim görev tarifim ise 'Gençlik editörü'ydü.
Bir ekip kurdum hemen. Haftalık bir gençlik dergisi çıkardık. Bir de; haftada iki gün ana gazetede 'Genç Bakış' adlı bir sayfa hazırladık. 80'lerin sonunda sol gençlik hareketi yeniden ivme kazanıyordu. Genç Bakış bir yandan onlarla ritm tutuyor, diğer yandan, Berlin Duvarı'nın önündeki kalabalıkların, Tianenmen Meydanı'ndaki gençlerin nabzını tutmaya çalışıyordu.
Yeni bir gazetecilik dili
Neyse; kendime takılıp kalmayayım; Metin Münir gazeteciliğinin o yıllardaki özgünlüğüne, devrimciliğine döneyim yine.
Ama ne olur şunu da anlatayım da öyle: Ocak 1990'da antimilitarist bir sayfa hazırlamıştık 'Genç Bakış' ekibi olarak. Öğleden sonra bu sayfa yüzünden gazetenin toplatıldığı haberi gelmişti. Elini ovuşturanlar kapımdan eksik olmadılar ilerleyen saatlerde. Bense gülüp geçiyordum, çünkü Metin Münir desteğini, demokrat yüzünü çoktan göstermişti bana. Ertesi gün de Ahmet Altan şahane bir yazı yazmıştı 'Kum Saati'nde. Hala hatırlarım, neredeyse kelime kelime.
Metin Bey, bir yandan müthiş bir özgürlük tanıyordu çalışanlara, yazarlara; ama diğer yandan da herhangi bir ayrımcı ya da otoriteryan sözcük sızmışsa haberlere, kadının cinsel obje olarak kullanıldığı bir fotoğraf basılmışsa gözden kaçıp, gürlüyordu.
Yeni bir gazetecilik dili deniyor, toplantılarda 'ölü olarak ele geçirildi' saçmalığının yerine yeni bir cümle kurmaya çalışıyor, tartışıyorduk mesela.
Neyyire'nin 'İnsan Hakları' sayfasının etkisiyle Türkiye toplumu yeni kavramlarla tanışıyor, yurttaşlar haklarının ne olduğunu, nereye kadar olduğunu Güneş'ten öğreniyordu. Sonraki yıllarda neler çekti halbuki Türkiye'de insan hakları savunucuları liberal, merkez gazetelerin elinden.
Belki büyük bir tiraj patlaması yapmamıştık henüz ama üniversite kantinlerinde 'Genç Bakış' sayfası afiş olarak kullanılıyor, sadece sol gençlik değil İslamcı gençlik de bizim sayfamızdan duyuruyordu sesini.
Kadın ve çevre sayfaları dolayısıyla Güneş gazetesi ile henüz cılız birçok sivil toplum kuruluşu arasında bir eşgüdüm oluşmuştu.
Neydi o dönem ya? Anlatmakla bitecek gibi değil. Ne şanslıymışım ki içindeydim. Tamam, talihsizlikler oldu sonra; ticari, siyasi. Güneş bir yıldızdı, kaydı gitti.
Ama unutulmadı. Unutulmuyor işte sahiden yeni bir iş, sahiden Türkiye'ye; Türkiye toplumuna layık bir iş yaparsan.
Neydi 1989-1990 medya serüveninin elebaşısının farkı ya? Avrupalılık mı?
Yazı: Ahmet Tulgar
Kaynak: