TSK terörist, PKK güvenlik gücü oldu!
İnternethaber'in hukuki konuları irdeleyen yazarlarından Cesim Parlak, Ağrı'da TSK ile PKK arasında yaşanan çatışmayı köşesinde yorumlamış.
İnternethaber'in hukuki konuları irdeleyen yazarlarından Cesim
Parlak, Ağrı'da TSK ile PKK arasında yaşanan çatışmayı köşesinde
yorumlamış.
Cesim Parlık'ı İnternethaber'de yazması için ikna eden kişi benim.
Bugüne kadar AK Parti'yi öven veya eleştiren pek çok yazısına
rastladım. Her fikrine saygı duydum, bazı zamanlar AK Parti'yi
eleştiren yazılarını paylaştığım oldu.
Ancak doğrusunu söylemek gerekirse son yazısını okuduğumda büyük
bir hayal kırıklığı yaşadım.
Hayal kırıklığı yaşadım çünkü; Cesim Parlak yazısında hem avukat,
hem savcı, hem de hakim rolünü başarıyla oynamış, PKK ile çatışan
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin mensuplarını neredeyse terörist ilan
edip, mahkum etmiş!
"AK Parti gitsin de ülke batsın" mantığıyla
haraket eden bazı siyasilerin ve gazetecilerin yazdıklarını pek
ciddiye almam. Ama Cesim Parlak'ın da onların bu sakat bakışını
paylaşması bana normal gelmedi.
Yazısında diyor ki "PKK’nın askeri kanadı HPG’nin doğu ve
güneydoğuda kırsalda olduğu devletin gerek valileri gerekse de
silahlı kuvvetleri tarafından tolere edilen bir durum. Ne oldu da
devlet, Ağrı’nın Diyadin ilçesinin Yukarı Tütek köyündeki şenliğe
güvenlik nedeniyle asker göndermeye gerek gördü?"
Devamında, bölgedeki bir avukata sorduğu “Peki, yaralı
askerlerin uzun süre kurtarılmaması, yardım gitmemesinin amacı
neydi?” sorusunun cevabını yazmış.
Bakın avukat ne demiş:
“Çatışma psikolojisi ile köylülerin oradaki askerlere
saldırıp linç etmelerini beklediler. Böyle bir durum gerçekleşseydi
artık bu PKK ve TSK arasındaki mesele olmaktan çıkacaktı. O zaman
halkı da düşman unsuru haline getiren bir pozisyon oluşacaktı. Ama
köylüler bu oyunu sezdiği için beklenenin aksine askerleri koruyup
kurtarılmaları için her şeyi yaparak oyunu bozdu.”
Sevgili Cesim ve ona bu sakat bilgileri gönderen arkadaşının görmek
istemediği gerçek şu:
6-7 Ekim olaylarında Kobani ve Suriye'den gelen mültecilere kurban
eti dağıtan 51 masum insan o bölgeye inen PKK'lılar ve
sempatizanları tarafından canice, barbarca katledildi. Öyle
barbarca öldürdüler ki yabani hayvanlar bile avlarını o denli
parçalamazdı.
Bu katliamın talimatını, Cesim Parlak ile avukat arkadaşının bugüne
dek tek laf etmediği HDP'nin başındaki barış güvercini
(!) yöneticiler verdi!.. Belediyelerin kepçeleri,
polis ve asker gelmesin diye hendek kazdı, belediyenin camlarından
uzun namlulu silahlarla masumların üzerine ateş açıldı.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, masum vatandaşlarını bu barbarlardan
korumak adına yeni yasalar çıkarmak zorunda kaldı, terörle
mücadelede sert önlemler almaya başladı.
Yapmasa mıydı Cesim?
Evet çözüm sürecinin akamete uğramaması için devletin güvenlik
birimleri bugüne dek toplumun geniş kesimlerinin tepkisini alma
pahasına geri planda kaldı ve çatışmalara girmedi.
Ama karşısında tabiri caizse, devletin ağzına silahın namlusunu
sokup, "Barışı benim istediğim şekilde getir"
diyen bir silahlı örgüt buldu her defasında.
Ne yapacaktı, boyun mu eğecekti bu tehdide?
O bölgede çekilen ve dün internet sitelerinde yayınlanan
görüntüleri izledin mi Cesim kardeşim?
Etkinlikte platforma çıkarak Kürtçe konuşan Murad Bazid'in, barış
sürecine inanmadıklarını, sürecin bitmesine yönelik olarak herkesin
hazırlık yapması gerektiğini söylediği konuşmaları dinledin mi?
Oradaki Kürtlere, terör örgütüne destek verme ve örgütün sözde
mahkemelerine başvurmaları çağrısında bulunan Bazid'in sözlerini
işittin mi?
Elinden silahı, ağzından tehdidi eksik etmeyen bu PKK barış
istiyor, Kürt sorununun çözümü için Meclis'ten bugüne kadar 162
madde geçiren devlet ise barış olmasın diye provokasyon yapıyor
öyle mi?
Senin o avukat arkadaşın düpedüz yalan konuşmuş Cesim kardeşim!
İşin aslını Gülay Göktürk köşesinde şöyle anlatmış:
"25 PKK’lı, ellerinde uzun namlulu tüfeklerle ve TSK’yla 13
saat çatışmalarına yetecek kadar mühimmatla Ağrı- Diyadin’in Yukarı
Tütek Köyü’ne fidan dikme şöleni yapmaya çıkmışlar. Hazırlıklar
için olacak, şölen için epeyce erken bir vakitte varmışlar köye...
Varır varmaz da bölgeye hâkim bir tepeye mevzilenmişler. Sabaha
karşı 03.45’te de ağır silahlar ve uçaksavarlarla silahlı
kuvvetlere karşı ateş açmışlar. Öyle yoğun bir çatışma yaşanmış ki,
ordu helikopterleri 11 saat boyunca yaralıları almaya
gelememiş."
Gerçek nasıl da farklı değil mi?
Bölgede HDP ve PKK'nın AK Parti'den aday olan bazı isimlere,
"Barajı geçemezsek bunun sorumlusu olarak sizi görür ve
gereğini yaparız" diyerek tehdit ettiğini sağır sultan
duydu. HDP bu seçimlerde yüzde 10 barajını silah tehdidi ile aşmaya
çalışıyor.
Sen hala farkına varamamışsan ben ne diyeyim?
Paralel yapı şu sıralar tüm mensuplarının sandık başkanı veya
müşahit olmaları için sinsice çalışıyor. Amaçları seçim sonrası
hepsini ekran karşısına dizdirip, "Benim sorumlu olduğum
sandıkta hile yapıldı" dedirtmek. Böylece HDP'ye oy
verenleri seçimde hile yapıldı tahrikiyle sokaklara çıkarmak.
Eminim bunu da duymamışsındır!
HDP'nin barajı aşamayacağını sen de bende biliyoruz. Hatta şu
sıralar teyyaresiz uçan Selahattin Demirtaş da bu acı gerçeğin
farkında...
Dert başka ama, sen anlamamışsın!
Yazının sonunda, "Kürtler bu kez oyuna gelmediği gibi oyun
kuranların, oynanan oyunun altında kalması için akıllıca davrandı.
Kürtler artık eski Kürtler değil. Kürtler artık eski Kürtler
değil" demişsin.
Bak burada çok haklısın!
Kürtler artık eski Kürtler değil. Oynanan oyunu görecek kadar
akıllandılar. İşte tam da bunun için Kürt kesiminin yüzde 80'i
HDP'ye oy vermiyor. Onlar kanlı oyunu kimin oynadığını görüyor ama
sen görmüyorsun.
Çünkü yanlış tarafa bakıyorsun!
DİPNOT: Yukarıda da belirttiğim gibi bölgedeki
Kürtler HDP'ye oy vermeleri için tehdit altında. YSK'nın köylerde
kurulan seçim sandıklarını ilçelere, hatta illere taşıması ve bölge
halkını karışık sandıklarda oy kullanmak üzere yönlendirmesi
HDP'nin bu tehditlerini boşa çıkarır.
Böyle bir çalışma sonucunda HDP'nin oy oranı yüzde 6'nın üzerine
çıksın, ben de bir daha siyaset konuşmam!