BIST 9.577
DOLAR 34,01
EURO 37,89
ALTIN 2.826,44
HABER /  GÜNCEL

TRT muhabirinin unutamadığı an

Gazetecilerin anlattıkları inanılır gibi değildi. Baskını birebir yaşayan basın mensupları o cehennemi anlattılar.

Abone ol

İNTERNETHABER

Gazze'ye yardım taşıyan 'Mavi Marmara' gemisinde tam 60 gazeteci vardı. Bu gazeteciler de İsrail'in kanlı baskınına şahit oldu. İşte o gemide bulunan TRT muhabiri Elif Akkuş, "O sırada hopörlerden 'Kelime-i Şahadet' getirildi. İşte o anda herhalde 'öleceğiz' dedim ve sonunda teslim olduk!" sözleri tüyleri diken diken etti.

TRT muhabiri Elif Akkuş, Türkiye'ye ayak bastıktan sonra önce annesiyle kucaklaştı ve ağladı. Daha sonra kendisine yönelen kameralara yaşadıklarını anlattı.

Akkuş, İsrail'in caniliğini şu sözlerle özetledi;

"Uçağın tekerlikleri havalimanına değdiğinde bir gazeteci olarak şanslı olduğumu düşündüm ama o anları yaşarken inanın bunu düşünemedim. Her yaşadığım felaketi, 'Geçecek, geçecek' diyerek atlatırım ancak bu yaşadıklarımın her aşaması birbirinden daha zordu.

SABAH NAMAZININ ARDINDAN SALDIRDILAR

İki tane hücum botunun bizi takip ettiğini gece 23:00 sularında öğrendik. Sabah namazı bittiği anda fırkateynler, hücum botlar, helikopterler ve yüzlerce asker üzerimize geldi. Gördüklerime inanamadım!.. Öyle bir fotoğrafla karşılatık ki bizim bilmediğimiz bir şey mi var dedik? Çünkü yardım götürüyordu bu gemi...

ÖNCE PLASTİK MERMİ SONRA GERÇEK MERMİ

İlk önce plastik mermi atıldı. Mermilere karşılık olarak gemidekiler, İsrail askerlerine sopalarla müdahale etti. Müdahale edilince de gerçek mermi attılar. Her taraf kan gölü oldu. Ancak daha sonra gemiyi yıkadılar.

GÖRÜNTÜ ÇEKTİK ANCAK ELİMİZDEN ALDILAR

Karada bir çatışmanın ortasında kaldığımız zamanlar oldu ama orada denizdesiniz ve gidebileceğiniz hiç bir yere yok. Olay anında görüntülerimizi çektik, saklamaya çalıştık ancak elimizden aldılar. Üzerimizde ne var ne yok aldılar herşeyimizi paramparça ettiler. Bir tek üzerimizdeki cezaevi kıyafetleriyle kaldık.

İSRAİLLE İLGİLİ OLMAYAN BİR YERDEYDİK

Uluslararası sulardaydık 85 mil ya da 75 mildeydik... Hiç İsraille ilgili olmayan bir yerdeydik ama yine de acımazsıca bize saldırdılar.

KELİME-İ ŞAHADETİ HİÇ UNUTAMAM

Hiç unutmayacağım bir sesi paylaşmak istiyorum. İsrail askerleri çok net bir şekilde gerçek mermiyle insanları taradılar. O sırada hopörlerden 'Kelime-i Şahadet' getirildi. İşte o anda herhalde 'öleceğiz' dedim ve sonunda teslim olduk!

AA MUHABİRİ VE FOTOMUHABİRİ NELER ANLATTI?

[PAGE]

Gazze'ye yardım götüren gemide bulunan ve İsrailli askerlerin saldırısına uğrayan Anadolu Ajansı foto muhabiri Erhan Sevenler, ''Vatana döndük. Çok çok mutluyum. Bu süreci aştığıma açıkçası inanamıyorum'' dedi.

Sevenler ve aynı gemide bulunan AA muhabiri Yücel Velioğlu, Adli Tıp Kurumu önünde meslektaşlarına olaylarla ilgili açıklamalarda bulundu.
Erhan Sevenler, 30 Mayıs gecesi saat 00.00 sıralarında diğer gemiden tacizler olduğunu öğrendiklerini ifade ederek, şöyle konuştu:

GERÇEK MERMİ OLDUĞUNU ANLAYINCA

''Biz de gemide önlemler almaya başladık. Firkateynlerin yaklaştığını, denizaltıların etrafta dolaştığını öğrendik. Bunun üzerine tüm gazeteci arkadaşlar geminin arkasında toplandık ve bunları görüntülemeye çalıştık. Ardından bir anda saat 04.00 gibi 15-20 adet zodyak, geminin etrafını sardı. Biz daha ne olduğunu anlamadan bir helikopter, kaptan köşkünün üzerine komando indirmeye başladı. Ben de onu görüntülemek üzere o tarafa doğru koştum. Bu sırada gemidekiler, aşağıya inen bir komandoyu yakaladılar. Bu ana kadar sürekli atılanların ses bombası ve plastik mermi olduğunu düşünüyordum. Askeri ele geçirdikten sonra bir anda gerçek mermi kullandıklarının farkına vardım. Çünkü kaptan köşkünün camları kırılmaya başlamıştı. Gerçek mermi olduğunu anlayınca hemen geri çekildik. Daha sonra basın merkezine sığındık. Bunu planlamıştık. Böyle bir şey başımıza gelirse basın merkezine sığınıp hep bir arada kalacağımızı konuşmuştuk.''

UYARI OLMADI

Yücel Velioğlu da Sevenler ile hep bir arada bulunduklarını, saldırı anında bir ara ayrı düştüklerini belirterek, ''İkimizde de telsiz vardı. Telsizle birbirimizi anons ettik ama ulaşamadık. Hiçbir uyarı olmadı. Bir anda çevremizi en az 20 tane zodyak, 4 firkateyn, denizaltılar, helikopterler sardı. Müthiş bir ses ve gürültü vardı. O arada biz birbirimizi bulmaya çalıştık, bulamadık'' diye konuştu.

SİLAH YOKTU

Bir gazetecinin, ''İnsanlar kendini nasıl savunuyordu? Gönüllülerde silah ve bıçak bulunduğu iddia edildi'' sorusuna Velioğlu, ''Hayır, biz görmedik. Silah olsaydı herhalde İsrail askerlerinden de ölü ve yaralı olurdu, ama herhangi bir şey yoktu'' dedi.

ÖLÜ VE YARALI GÖRDÜK

''Gemide yaralı ve ölü gördünüz mü?'' sorusuna Velioğlu, ''Tabii ki gördük, çok gördük orada. Ne yapacağımızı şaşırdık. Hemen basın merkezine geçtik'' karşılığını verdi.

Velioğlu, bir gazetecinin ''O an diğer insanlar ne yaptı?'' sorusunu şöyle yanıtladı:

LAZER IŞIKLARINI BİLEREK HER YERİMİZDE GEZDİRDİLER

''Güvertedekileri teker teker aradılar. Sonra ellerini kelepçelediler, plastik kelepçe kullandılar. Saat 07.00'de basın odasına geldiler. Basın odasının 3 girişi vardı, ikisi kapalı, biri açıktı. Açık olanı tarif etiğimiz halde oradan gelmediler, güverteye çıkan giriş kapısını kırarak içeri girdiler. Silahların lazer ışıklarını vücudumuzun her tarafında gezdirdiler. Bunları bilerek uyguladılar. Ellerimiz başımızda, boynumuzda makinelerimiz, pasaportlarımız ellerimizde, basın kartlarımızı gösterdiğimiz halde üzerimizde sürekli lazerler vardı.

Odadan bizi çekerek çıkardılar. Sonra güvertede cama dayadılar, o şekilde arama yapıldı. Üzerimizden her şeyimizi aldılar. Fotoğraf makinelerimizi zaten basın merkezinde bırakmamızı istediler. Sonra güverteye alındık. Güvertede en az 100 kişi diz çökmüş şekilde, elleri arkadan bağlı. O sırada bir de yukarıdan sürekli helikopterler geldi. Bu psikolojik bir savaştı, biz öyle düşündük.''

Bir gazetecinin, ''İlk açılan ateş dışında ateş açıldı mı?'' sorusuna Velioğlu, sürekli ses bombalarının patladığını, ateş açıldığını ve bunun 45 dakika sürdüğünü anlattı.

Velioğlu, ''3 gün boyunca neler yaşandı? Size nasıl davrandılar?'' sorusu üzerine, sabah saat 09.00 sıralarında geminin hareket etmeye başladığını, ancak çok yavaş gittiğini ve etrafında zodyaklar, firkateynler bulunduğunu ifade ederek, arkalarında da diğer yardım gemilerinin yer aldığını söyledi.

SUYUN TATI FARKLIYDI

Bir gazetecinin ''Yemek olayı nasıldı? Serbest bırakılan geminin kaptanı, bir su içtiklerinden ve boğazlarının yandığından bahsetti'' demesi üzerine Velioğlu, ''Gemide dağıtılan su kendi suyumuzdu. O normal suydu ama hapishanede içtiğimiz sular, değişik, 1,5 litrelik şişelerdeydi. Suyun rengi normaldi, ama alışkın olduğumuz bir tat değildi'' dedi.

''HİÇBİR ŞEYDEN HABERİMİZ YOKTU''

Erhan Sevenler, ''Bu süre içinde dış dünya ile bağlantınız kesildi'' denilmesi üzerine, ''Hiçbir şeyden haberimiz yoktu. En son basın merkezinden askerler bizi almadan önce saat 06.00 gibi uyduya bağlı televizyondan NTV yayınını gördük ve görüntülerin oraya ulaştırıldığını anladık. Fazla izleyemedik. Askerlerin baskınını yeyince kapatmak zorunda kaldık. Aslında bilerek kapattık, asker üzerinde herhangi bir provokasyona neden olmamak için'' diye konuştu.

İsrail'de sorgulandıklarını da belirten Sevenler, şöyle konuştu:

''Bizi sorguladılar. 'Bu ülkeye izinsiz girdiğinizin farkında mısınız?', 'Buraya nasıl geldiniz?' diye sordular. Aslında biz 80 mildeydik. Biz de ona göre sorulara yanıt vermeye çalıştık. Bize zorla, ülkeye yasa dışı girdiğimizi kabul ettiğimize dair kağıt imzalattılar. Parmak izlerimizi aldılar, defalarca fotoğraflarımızı çektiler, kabinlere alarak çok çok özel ve çok detaylı arama yaptılar. Ardından bizi küçük cezaevi araçlarına bindirerek, cezaevine götürdüler. Sonra koğuşlarda kalmaya başladık. Cezaevinin yeni yapılmış olduğunu tahmin ettik. Ama hepimiz ayrı yerlere düştük. Bir türlü 14 gazeteci bir arada kalamadık. Elimizden geldiğince hayatımızı idame ettirmeye çalıştık. Orada yine psikolojimizi sağlam tutmaya çalıştık. Gün içinde kaldığımız koğuşu tişörtümüzü bez yapıp, temizlemeye çalıştık. Verilen gıdaları almaya çalıştık. Ayakta kalmaya çalıştık, yemeklerin çok iyi olduğunu düşünmüyorum, mecburen yedik.''

Cezaevinde tek tip elbiseler giydiklerini, 15 metre kare alanda 4 kişi kaldıklarını belirten Yücel Velioğlu, sorgu sırasında şiddet uygulanıp uygulanmadığına ilişkin soru üzerine ''En azından bize yapmadılar'' dedi.

Erhan Sevenler ise aynı soru üzerine ''Aramalarda doğal olarak sert davrandılar, biz de bir şey demedik. Her şeyi beklemek zorunda kaldık, nerede olduğumuzu hiçbir zaman bilemedik'' diye konuştu.

''BİZ ARTIK BURADAN ÇIKAMAYIZ DEDİK''

Gemiyi Aşdod limanında yüzlerce İsrailli askerin beklediğini ve gemiyi alkışlarla kahramanca karşıladıklarını anlatan Yücel Velioğlu, ''O zaman 'Biz artık buradan çıkamayız, kalırız' dedik'' dedi.

KAFASINA ALDIĞI KURŞUNLA ÖLDÜ

Velioğlu, gemide yayın ekibinden internetle ilgili bir kişinin fotoğraf çekerken kafasına aldığı bir kurşunla öldüğünü duyduklarını söyledi.

''Geri dönüşünüz nasıl sağlandı?'' sorusunu yanıtlarken Velioğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'ndan mutlaka bir adım geleceğine inandıklarını belirterek, sonra konsolosluktan, insan haklarından yetkililerin gelmeye başladığını, isimlerinin yazıldığını, ailelerinin telefonlarını yazdırdıklarını anlattı.

Eşi hamile olan Velioğlu, ''Biz kendimizden ziyade burada bıraktıklarımızı düşündük. İletişim kuramadık'' dedi.

''BU SÜREÇTE BEKLEMEYE ALIŞTIK''

Erhan Sevenler, uçağa dün saat 10.00 sıralarında bindiklerini ve uçağın bugün 01.00'de hareket ettiğini belirterek, ''Bu süreçte beklemeye alıştık. Her yerde bekledik. Gemide bekletildik, aracın içinde bekletildik, aracın içinde beklerken klimaları sonuna kadar açtılar, geminin güvertesinde bekledik'' diye konuştu.

DENİZ SUYUNU ÜZERİMİZE BOŞALTTILAR

Yücel Velioğlu da ''Biz en büyük işkenceyi geminin güvertesinde gördük. Sürekli helikopterler, gemiler geldi, denizden aldığı suyu komple üzerimize fırlattı'' dedi.

''Uçakta insanların psikolojisi nasıldı? Basın mensupları olarak birlikte miydiniz?'' sorusuna Sevenler, ''Yine ayrıydık, çünkü her uçakta farklı insanlar vardı. Bizim uçakta 3-4 gazeteci vardı. Gazeteciler olarak elimizden geldiğince sağlam durmaya çalıştık, hep bir arada olmaya çalıştık, kol kola olmaya çalıştık. Vatana döndük. Çok çok mutluyum. Bu süreci aştığıma açıkçası inanamıyorum'' yanıtını verdi.

Basın mensupları, daha sonra meslektaşları Erhan Sevenler'in doğum gününü kutladı.

AJANS HABERTÜRK MUHABİRİNDEN DEHŞET SÖZLER

[PAGE]

BAZILARI KAFALARININ ARKASINDA VURULDULAR

Gemide bulunan gazetecilerden Ajans Habertürk Muhabiri Şefik Dinç, "İsrail gemilerinin bizim gemileri taciz etmeye başladığı sırada hazırlıklarımızı yapmaya başlamıştık. Daha sonra operasyon başladı. Operasyonun başlaması ile birlikte biz basın odasına gittik. İsrail askerlerinin, komandoların gemiye inişleri başladı biz de onları çektik. Ancak daha sonra makinelerimizi aldılar. Saldırı başladığı anda içeriye sis bombaları ve gaz bombaları atıldı. Gemi abluka altına alınmıştı. Kaptan köşküne helikopterden indirme yapıldı. Biz İsrail askerlerinin silahları alınarak onlara ateş edildiğini görmedik. İsrail askerleri gerçek mermiler kullanıyordu. Üst kat olduğu gibi taranmıştı. Bazı insanlar kafasının arkasından vurulmuştu. Yaralılar vardı" ifadelerini kullandı.

SES VE SİS BOMBALARI YAĞDI

Saldırı sırasında gemide bulunan bir diğer gazeteci ise Anadolu Ajansı muhabiri Erhan Sevenler'di. Saldırı sırasında çok korktuğunu belirten Sevenler, "Biz yolculuk sırasında nöbetleşe dinleniyorduk. Baskın sırasında kaptan köşküne indirme yapıldı. Gemiye ses ve sis bombaları yağdı. Biz önce plastik mermiler kullanıldığını zannettik. Gemiye direkt saldırdılar. Saldırı olduğu zaman basın merkezine ineceğimize dair anlaşma yapmıştık. Saldırı sırasında basın merkezinde bir durum değerlendirmesi yaptık. Gemidekiler saldırı sırasında kendini savunmaya çalıştılar. Bizim olduğumuz yerdeki herkesi gözaltına aldılar. Bizi basın merkezinden alarak güverteye çıkardılar. Bize kelepçe takmadılar. Yaklaşık 10 saat sonra Aşdod Limanı'na geldik ve burada bir süre bekletildik. Bize bir takım evraklar imzalattılar ve daha sonra cezaevine götürdüler. En zor süreç bizim için bundan sonra başladı. Kaldığımız yer yeni bir binaydı. Yiyecek ve içecek konusunda bize verilenleri kabul etmek zorundaydık. Ben daha fazla kalacağımızı düşünüyordum. Allah'a şükür ülkemize döndük. Çok mutluyuz" şeklinde konuştu.